Kış mevsimine methiye

Bakmayın siz, “Kış kışlığını yapar, puş(t) puş(t)luğunu” sözünün ataların diline pelesenk olduğuna.

Kafiye tutsun diye “puş(t)”un yanına “kış”ı koymuşlar. Puştluk, kalleşliktir, dönekliktir, hayınlıktır, tersliktir.

Kışlık ise, ciddiyettir, disiplindir. Kardır, buzdur, dondur, soğuktur, uzun gecelerdir. Bazen kar da sımsıcaktır. Bunu donmak üzere olan birine sormalı. Donan organı işte bu yüzden karla ovarlar. Kaldı ki, bu özlü deyiş, dikkatle bakıldığında bir hikmeti fısıldıyor insanın kulağına: “Her şey sütünün iktizasını işler.. Her şey tabiatına uygun davranır…”

Her mevsim gibi, kışın da kendine özgü bir güzelliği vardır. Kış deyince aklımıza bir tek yaşadığımız yerin kışı gelir. Oysa bir tür “kış” yoktur, birçok kış vardır. Sibirya’da kış kardan öte bir şeydir. Arabistan’da kış yazdan özge bir mevsim.

Güneyde kış özlenir, kuzeyde yaz. Bazılarının aksine ben kışı severim. Öncelikle baharı sevdiğim için severim. Bilirim ki, kışı sert geçen yılın baharı bereketli olur. Suları gür, bitkileri gümrah olur. Kış bana bahar gülünün dikeni imiş gibi görünür. “Gülünü seven dikenine katlanır” derler. Oldum olası “katlanmak” kelimesini, sevginin şanına yakıştıramamışımdır. Bu yüzden ben bu özlü sözü, “Gülünü seven dikenini de sever” şeklinde telaffuz ederim. Bilirim ki, o dikenin görevi gülü korumaktır. Güle uzanan ele batmak için vardır. Gülü sevmenin bedelini ödetmek için vardır.

Değil mi ama gülü sevmenin, gülü koklamanın bir bedeli olmasın mı? Dikenler, gülü sevenden mihir bedeli alırlar.

Battığı elden damlayan kandır bu. Kış da öyledir işte. Bir dikenin gülü koruduğu gibi, kış da baharı korur. Baksanıza karın altında çimlenen ekinlere! Yalnızca korumaz, baharın bedelini de ödetir. Bizler baharı kış sayesinde kazanırız. Kış ödediğimiz bedel, baharsa bu bedele karşılık gelirdir. Kar ile kâr arasında bir inceltme işareti vardır.

Yani ki kar, kârımızı alın teri kılar. Bu yüzden güz ekini, bahar ekinine göre daha bereketli olur. Zira kârın üzerinden kar geçmiştir. Kar kârın yüzünü kendi rengi gibi ağartmış, apak etmiştir. Kar sabrı temsil eder, bahar ise selameti. Sabrın sonu selamettir. Kışın alametleri ve soğuğun katı hali olan kar ve buz geçici olanı, ferî olanı, tâlî olanı, araz olanı temsil ederler. Karın ve buzun aslı sudur. Sudan gelmiştir ve suya dönecektir. Su hayattır. Kar ve buz, hayatın soğuk halidir. Hayatın sıcak hali, ömür hali, ölüm hali de vardır.

Tıpkı dört mevsim gibi. Ömrün de mevsimleri vardır. Ömrün bir baharı olduğu gibi bir de kışı vardır. Kış ölümü temsil eder. Nasıl ki ağaçlar kışın ölüp, baharda “ba’su ba’de’l-mevti” yaşıyorlarsa, insan da üç mevsiminin ardından ölüm ve “öldükten sonra dirilişi” yaşar.

Dostların ve dostlukların da mevsimleri vardır. Dört mevsimle sınanmayan dostluğa dostluk denilmez. Dostluk dediğin dört mevsimle sınanmalıdır. Dört mevsim sınavından da başarıyla çıkmalıdır. Dostun baharını sevip de güzünden nefret eden, yazını sevip de kışından nefret eden, hakiki dost değildir. Başından dört mevsim geçmemiş dostluklar hak katına yükselemez. Dost dostun sineği mi, arısı mı olduğunu, dostluk ancak kışla sınandığında anlar. Hakiki dost, her dostluğun dört mevsimi olduğunu bildiği için, yüreğinin en kuytu köşelerinde dostu için daima bir güneş saklar. O öyle bir güneştir ki, hiçbir kışın karı o güneşin ateşini söndüremez, ışığını solduramaz.

İhtiyaç anında dostunun kışını o güneşle ısıtır. Kış bile sımsıcak olur… Kar bile el yakar… Eğer Cahiliyenin efsaneleşmiş Arap şairi İmriü’l-Kays, Cenap Şahabeddin’in Elhan-ı Şitâ’sını görseydi, kesin kıskanırdı. Çünkü hiçbir Cahiliye şairi kışa mehdiye yazamamıştır. Her şeyi methetmiştir de, kışı edememiştir. Çünkü kıştan mahrumdur. Ne Tarafe, ne Lebid b. Rebia, ne Antere b. Şeddad, ne “Aşa el-Ekber, ne Ümeyye b. Ebi’s-Salt” Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş; Eşini ğaib eyleyen bir kuş Gibi kar Geçen eyyam-ı nev-bahârı arar? Ey kulûbun sürud-ı şeydâsı Ey kebuterlerin neşideleriş O baharın bu işte ferdası: Kaplad bir derin sükuta yeri Karlar Kim hamûşâne dembedem ağlar! Zemheri düşeli daha üç gün oldu. Kur’an’daki kullanımdan yola çıkıp ona “soğuk cehennem” diyebiliriz belki. Fakat, bu Zemheri’de, bebek dudağı gibi ala çalan pembe çiçekleriyle açmaya hazırlanan şu Bahardalı’na ne demeli? Biz ne diyelim ki, O ne diyeceğimizi bize demiş zaten: “Sen ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın; Sen dilediğine hesapsız rızık bağışlarsın!” Ve Hz. Aişe’den bir şerh: “Rızık deyince aklına yenilip içilecek şeyler gelenin aklına şaşarım.” Allah’ım akıl, irade, hikmet, irfan, ihsan, muhabbet rızkımızı bol eyle! Amin.

Yorum Yaz