Komünizm mi, Kemalizm mi?

Biri çıksa da “Ankara’ya deniz getireceğim” dese ne dersiniz?

Romanya’nın Komünist diktatörü N. Çavuşesku denizi taşıyan adam olarak tarihe geçse yeridir. Sakarya’dan daha büyük, onlarca kilometre uzunluğunda bir kanal. İçinde büyük tonajlı gemiler seyrü sefer yapabiliyor. İnsan gücüyle yapıldığına kişinin inanası gelmiyor. Kanaldan çıkan toprak kanala paralel bir dağ gibi uzayıp gidiyor. Yani el yapımı bir ırmak ve yine el yapımı bir sıra dağ.

Çavuşesku bu rüya projeyi inşa etmek adına yüz bin Romen’in kanına girmiş. Rehberim o yapma dağın altında binlerce ceset yattığını söylediğinde, gayr-ı ihtiyari “Tıpkı Firavun gibi” demişim. Çünkü Firavunlar da Ehramları yaptırmak için binlerce insanı köle-işçi olarak çalıştırmış ve bunun sonucunda on binlerce insan canından olmuştu. Misafirimize Ehramları gezdirdiğimiz bir sırada yeni yetme bir delikanlının “Allahu yahrib beytek ya Fir’avn!” diye ilenişi geldi aklıma. Ben de “Yuvan yıkılsın Çavuşesku!” dedim.

Kanal projesi bitmeye ramak kalmış. Bükreş’in varoşlarına kadar gelmiş. Çavuşesku’nun marifetleri bununla sınırlı değil. Bükreş’in içinde 4 adet suni göl yaptırmış ki, Ankara gençlik parkındaki sözüm ona yapma göl onlardan bir tekinin zekatı bile etmez. İçinde boğazdaki gibi seyahat gemileri turist gezdiriyor. İnsan gücüyle bunları yapmak gerçekten aklın zor alacağı iş. Neden diye sordum.

Romenlere Romanya’yı gezdirecek kadar buraları iyi bilen rehberim, “Milleti oyalamak için” dedi. Bizim bazı Kemalistleri hatırladım. Zaten başka bir amacı da olamaz. Romanya sulak ve yemyeşil bir ülke. Osmanlı’nın Eflak ve Boğdan vilayetleri üzerine Osmanlı-Rus savaşının ardından Batılılarca kurdurulan suni bir ülke olan bu toprakların yarısı 400×200 kilometrekare alanında bir tarla. Osmanlı buraya “altın tepsi” dermiş. Osmanlı ordusunun tahıl ihtiyacını bura karşılarmış. Böyle bir yere suni ırmak ve göl yapmanın en geçerli sebebi, Kemalist yönetim anlayışındaki “Ali topu at-yat yat uyu-uyu uyu yat” yerine “Stefan kazmayı salla-kaz kaz kaz”ı geçirmek olsa gerek.

Çavuşesku Bükreş’i “mabetsiz şehir” yapmak için çok çaba sarf etmiş. Tıpkı Tek Parti dönemindeki Ankara’nın “mabetsiz şehir” yapılmak istenmesi gibi. Bükreş’i gezerken “Neden çoğunlukla kiliseler geri planda?” diye sordum, meğer tam isabet kaydetmişim, Çavuşesku “Mabed görmek istemiyorum” demiş. Hatta altına kızak yaparak arka sokağa taşınmış küçük bir kilise bile gördüm. Ve yine bizim bazı Kemalistleri ‘hayır’ ile andım.

Çavuşesku’nun hakkını yemeyelim. Taraftarlarına, yakın yıllarda moda olduğu üzere “on yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” diye koro tutturmak yerine, son demlerinde kapitalist dünya ile dişe diş bir mücadeleye girişmiş. 1986’da dış borç almama gibi radikal bir karar vermiş. 1989’un sonunda mahkemeye bile çıkarılmadan linç edilmesinin hikmetini ABD’ye sormak lazım. Ama onu bu hazin sona götüren süreç işbu borç almama kararıyla başlamış gibi. Gerçekten de Çavuş-zade öldüğünde Romanya, dünyanın dış borcu olmayan ender ülkelerinden biridir. Fakat Çavuşesku’nun asıl suçu, bu radikal kararın ardından ipinin dünya egemenleri tarafından çekileceğini görünce İran’la girdiği stratejik ilişkidir.

İran, Çavuşesku’nun alternatif arayışlarına “evet” deyip Karadeniz sahilindeki Köstence’de 50 milyar dolarlık astronomik bir yatırım yapar. Bu yatırım içinde petro-kimya tesisleri, depolama tesisleri vs. vardır. Yani İran petrolünü ve gazını Avrupa’ya ulaştırmak için Romanya’yı istasyon olarak seçmiştir. İşte bu dünya egemen sistemi tarafından kabul edilemez ve Çavuşesku’nun idam fermanı onaylanır. 87’de Braşov’da halk gösterisi şeklinde ortaya çıkan süreç 89 Aralık’ında yargısız infazla son bulur.

Diktatör bir çalışma sarayı yaptırmış. Dünyanın ikinci büyük binası (2000 odalı). Altına yeni bulunan bir sığınak yaptırmış, fakat işe yaramadı. Aklıma şu ayet geldi: “Nerede olursanız olun, ölüm gelip sizi orada bulur; isterseniz sarsılmaz kalelerde olun!”

Bazıları bu ülkedeki rejime “Son komünist rejim” diyor. Ama Engin Ardıç gibi diğer bazıları buna katılmıyor ve tam tersine rejimin “Faşist” karakterine dikkat çekiyor. Benim kafam karıştı. Sahi, sizce ne giyeceğimizden neye inanacağımıza kadar her şeyimize karışma yetkisini kendinde gören bu rejimin adı ne? Merak bu ya!

 

Yorum Yaz