Kur’an ve tevessül (1)

Sevgili okurumuz A. Vedat Alkan soruyor:

“Hocam! Büyük zatların ziyareti ve onların vesilesiyle ulaşılması umulan sağlık, kısmet ve bereket vs. gibi konulara genel bir bakış açısı getirirseniz sevinirim.”

Ben okurumuzun “genel bir bakış açısı getirme” talebini, “Vahyin bu konudaki bakışı nedir?” şeklinde anlıyorum. Çünkü mümine düşen, bir konuda öncelikle Allah’ın ne dediğini merak etmektir. Öyle ya, biz Müslümanlar her konuda en alakasız kimselerin bile ne dediğini merak ederiz de, Aziz Allah’ın ne dediğini merak etmeyiz? Her kitaba başvururuz da İlahi Kitab’a başvurmayız. Hele bu türden vahiy olmaksızın aslına bir türlü eremeyeceğimiz soruların cevabını ararken, bu başvuru farzın da farzı (efraz) haline gelir.

Büyük zatların ziyareti? Büyük zatlardan kasıt bizim büyük olduklarına ameline, ilmine, irfanına, hikmetine, eserlerine, bıraktıklarına, çevresine, talebesine bakarak hükmettiğimiz zatlardır. Bununla onların ahiretteki durumları hakkında hüküm vermiş olmayız, ancak hüsnü zanda bulunmuş oluruz.

Büyük zatları ziyaret iki türlüdür: Ya sağlığında, ya ölümünden sonra.

Bir mümini sağlığında ziyaret övülmüş bir davranıştır (ahlâk-ı hamîde). Kaldı ki, etrafını aydınlatmış, ilmiyle, irfanıyla, ameliyle, aşkıyla ve mücadelesiyle büyük olmayı hak etmiş bir mümini ziyaret su kaynağını ziyaret gibidir. Bu gibiler çağıldayan bir kaynaktır. Suyu ziyaret eden o çeşmeden kabı kadar alır.

Su başına gelmek yetmez, yanınızda kap (akleden kalp) getireceksiniz. Kap getirmek yetmez, ağzını kapalı unutmayacaksınız. Ne diyordu Yunus: “Çeşmelerde bardağın/Doldurmadan kor isen/Kırk yıl orda dursa da/Kendi dolası değil”. Ağzını açmak yetmez, çeşmenin tam altına koyacaksınız. Bazıları ağızlarını ayırdıkları için kabı çeşmenin altına ağzı kapalı koyarlar. Ağzını açmak yetmek, suyun tam altına koyacaksınız. Yani frekansı ıskalamayacaksınız. Bu da yetmez, kabınızın dibini iyi kontrol edeceksiniz, dibi delik mi diye. Dibi delik kap (kalp) kırk yıl su altında dursa yine dolmaz.

Günümüzde, büyükleri sağlığında ziyaret edenleri ikiye ayırabiliriz: Birinciler, dirileri türbe gibi ziyaret edenler. İkinciler, onları diri ve büyük kılan değerleri paylaşmak için ziyaret edenler.

Dirileri türbe gibi ziyaret edenler, su başına gelip de kapsız ve çapsız gelenlerdir. Veya kap getirip de, suyun altına değil, yan tarafa koyanlardır. Veya altına koyup da ağzını (kulağını) açmayanlardır vs. Böyleleri, dirilere ölü muamelesi ederler. Geldikleri büyüğü, “büyük türbe” olarak görürler. Onu büyük yapan meziyetlerden yararlanma endişesi taşımazlar. Büyüklere model almak için değil, zamanını çalmak için gelirler. Bu tür bir ziyaret makbul değildir.

Dirileri, onları diri ve diriltici kılan değerleri paylaşmak için ziyaret edenlerin ziyareti, makbul ve mebruk (bereketli) ziyarettir. Nereye geldiklerini bilirler. Ne alacaklarını ve ne vereceklerini bilirler. Zaman çalmaz, aksine geldikleri büyüğün zamanına, mekanına, ilmine, irfanına bereket katarlar. Bırakın ona bir “türbe” ve “ölü” muamelesi yapmayı, onu diri bilmekten öte diriltici bilirler ve ölü yerlerini diriltmek, harap yerlerini onarmak için gelirler.

Büyükleri, ölümünden sonra ziyaret etmeye gelince? Bunlar hayatlarını ve canlarını imanlarına şahit kılmış büyüklerse, onlar vahye göre zaten ölü değil, diridirler. Buna göre Ebu Eyyub el-Ensari’ye türbe diye gelenlerinki “ölü ziyareti”, diri diye gelenlerinki “diri ziyareti” olur.

Bir kısım Müslümanlar, genellikle bu tür ziyaretlere karşı tavırlarını bir hadisle delillendirirler. Bu hadise göre, üç yer dışında, başka bir yere ziyaret maksadıyla yolculuk men edilmiştir: Mekke, Medine, Kudüs?

Aslında bu hadis, münhasıran kabir ziyaretiyle alakalı değildir. Öte yandan sünnette, genel bir “ziyaret yasağı” söz konusu değildir. Kur’an birçok yerde “sîrû fi’l-ard” (dolaşın yeryüzünü) der, bu bir. Kabir ziyareti, asıl şu hadisin konusudur: “Daha önce sizi kabir ziyaretinden men ediyordum, artık ziyaret edebilirsiniz” (Müslim, 1977), bu da iki. Kabir ziyaretinden men sebebi, dirilerin yanlışlarına ölüleri referans göstermek ve yanlış ataların külünü doğru torunların közüne tercih etmektir, bu da üç.

Daha başlığa yeni geldik, ama yerimiz kalmadı. Gelecek sefere.

e-mail: [email protected]

 

Yorum Yaz