Kurban kuşak mensupları gidiyor; sıra kimde?

İsmail Cem İpekçi ölmüş. İlk tepkim, “Eğer imanla gittiyse, Allah taksiratını affetsin, rahmetiyle muamele etsin” oldu.

İsmail Bey son yıllarda hep politikacı olarak gündeme geldi. Aslında onun tefekkür ve ilim insanlığı tarafı politikanın puslu atmosferinde kaybolmamalıydı. Bu açıdan, Hüseyin Çelik’de Cem’in yolunda emin adımlarla ilerliyor. Kaç kişi bilir Mili Eğitim Bakanı’nın bir yakın tarih uzmanı olduğunu ve ünlü Osmanlı aydını Ali Suavi üzerine bir doktora tezi bulunduğunu?

İsmail Cem İpekçi’nin “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi”ni okuyanlar, onun resmi ideolojinin şablonlarını takmadığını açıkça görürler. Tamam, bu böyledir böyle olmasına da, bu durum İsmail Cem’i yine de “kurban kuşak” olarak adlandırmamıza mani teşkil etmez. O da, izini sürdüğü Kemal Tahir, İdris Küçükömer vb. gibi bir “müstağrip” idi. Ancak insaflı, ideolojik yobazlığı aklını esir almamış bir müstağrip.

Bizde hastalıktır, dış mahalleden birinin darısı, bizim mahalleden birinin incisinden daha değerlidir. Niçin? Niçin olacak, elbette aşağılık duygumuzdan. Kemal Tahir, okuyanlar bilir, doğru dürüst “kelime-i şehadet getirmeyi” dahi beceremeyen bir tipti. Ama değil mi ki “Osmanlıcı” bir yanı vardır, ondan büyük adam yoktur. Bu demek değildir ki Kemal Tahir’in yerli duruşunu görmezden gelelim. Elbette takdir edelim, fakat âmâya badem gözlü diye methiye dizmeden.

İnsaf bir erdemdir elbet. Bence İsmail Cem ile benzer alanlar üzerinde çalışma yapan Yunan tarihçi Stefanos Yerasimos, insaflılık açısından İpekçi’den hiç de aşağı kalmazdı. Yine Bulgar tarihçi Paul Wittek de, İngiliz tarihçi Toynbee de öyle.

İsmail Cem ile bir de hatıramız var. Yaklaşık 10 yıl mukaddem Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı’ndayız. İpekçi de programın konukları arasında. Sıra bana gelip konuşmamı bitirdiğimde en çok etkilenenlerden biri de İsmail Cem idi. Verilen arada yanıma gelerek gayet samimi bir eda ile şu soruyu sordu:

“Size bir soru soracağım: Ben Müslümanım, inanıyorum; fakat kendimi aynı zaman da laik olarak da tanımlıyorum; benim durumum ne olacak?”

Tabi ki o günün şartlarında verilecek cevap verilmişti. Ama bir şey dikkatimi çekmişti: İsmail Cem’in bu soruyu sorarken ki yüz ifadesi ve samimiyeti. Konuşmadan o kadar etkilenmişti ki, kendi durumundan kendisi endişeye kapılıp böyle bir soru formüle etmişti.

İsmail Cem, aslında bu ülkede bir özel isim değil, bir cins isimdi. Onun yaşadığı bu derin çelişki ve ikilem, genel nüfus içinde bir azınlığa tekabül etse de etkili ve yetkili olduklarından dolayı, ülkenin gidişatını etkileyen kurban kuşağın tamamı için geçerliydi. Buna siz “sosyal şizofreni” de diyebilirsiniz.

Bir bedende iki ayrı dünya, iki ayrı aidiyet, iki ayrı kıble, hatta iki ayrı inanç alanı var: Biri devlet ideolojisinin planyasından geçmiş zihnin dünyevi aidiyet, diğeri kişinin kendisini tarih, coğrafya, bilinç üstü ve bilinçaltından kuşatan yaşadığı toprakların derin kültür ve ikliminin çekim alanını ifade eden sosyolojik aidiyet. Birincisi sentetik, resmi ve sümmettedarik bir aidiyet, ikincisi kadim, derin, kurtulmak istese dahi kurtulamadığı kültürel aidiyet.

İsmail Cem’in TV stüdyosunda bana sorduğu sorunun arka planında böyle yırtılmış bir kimlik duruyordu. Ben bu yırtılmış kimlik sahiplerine “kurban kuşak” adını veriyorum. Onlar içerisinde İsmail Bey gibi Müslüman olduğunu söylemekten kaçınmayan ılımlı tipler olduğu gibi, bunu dillendirmekten köşe bucak kaçak ve hatta bu gerçeği kendi içindi itiraf etmekten dahi korkan tipler de var.

O Robert Koleji’nde okumuş, ülkenin en ünlü Sabataist ailelerinden birine mensuptu. Bunu onu töhmet altında bırakmak için söylemiyorum. Ender de olsa bu tip okullardan yetişmiş kavi Müslüman dostlarım olduğu gibi, Sabataist’ler arasından çıkmış iyi ve kaliteli insanlar da tanıyorum. Yine Ankara’nın bilmem ne lisesi mezunu olup, yedi göbek Müslüman bir ailenin çocuğu olduğu halde İslam’a ve onun değerlerine Ebu Leheb gibi düşmanlık edenlere de hepimiz şahidiz.

Aslında soru şu: Kurban kuşaklara mensup olanlar birer birer gidiyorlar. Onların yerini hangi kuşaklar dolduracak?

Geleceği inşa için kimler daha çok gayret sarf ediyorsa, bu sorunun cevabını onlar teşkil edecektir.

Yorum Yaz