Kurban saldırıları neyin göstergesi?

Hizmetleriyle göz dolduran bir vakfın Hanımlar Komisyonu, Yardıma ve Eğitime Muhtaç Aileler Birimi sorumlusu Ayşe Hanım anlatıyor:

“Birimimize kayıtlı 80 aile var. Bunların tümüne hem Ramazan, hem de Kurban Bayramı’nda yardım yapıyoruz. Geçenlerde listemize yeni dahil olan bir anne aradı. Kurban eti yardımı için teşekkür etmek istiyormuş. Biz tekrar ziyaretlerine gidip teşekkürlerini hanelerinde kabul edeceğimizi söyledik ve gittik. Bize şunları söyledi: Kurban Bayramı’nda sokakları et yemeklerinin kokusu kaplayınca küçük çocuklarım ‘Anne bize de et pişir!’ diye yalvardılar. Kimseden et gelmedi. Ortalık kararınca çöpe atılmış hayvan karnını aldım. Bir iyice temizledim ve çocuklarıma gece karın çorbası yapıp içirdim. Ertesi gün sizden et geldi. Poşetin üzerindeki telefon numarasını arayıp teşekkür için size ulaştım.”

Bir bu manzarayı göz önüne getirin, bir de bu ülkenin ‘yerlilerine’ kovboy muamelesi yapan tuzu kuru takımının Kurban Bayramı’nda kopardığı kuru gürültüyü.

İçki-işret masalarında meze yaptıkları etlerin nasıl kesildiğinin onlar için bir önemi yok. Herhalde onlar “et ağacında” yetişiyor olmalı ki, beylerimiz rakı sofralarında meze yaptıkları etler için de hayvan kesildiğini dikkate almıyorlar.

Müslümanlar onların işret masalarında tıka basa yiyip semirmelerine karışmıyor. Ama onlar, Müslümanların kurbanlarına karışma hakkını kendilerinde görebiliyor. Yavuz hırsız ev sahibini işte böyle bastırır. Müslüman mahallesinde salyangoz satanlara gösterilen hoşgörü, Müslüman mahallesinde domuz pazarlamak isteyenlere işte böyle teşvik primi oluyor.

Diri ahtapotları canlı canlı kaynar suya atıp ciyak ciyak bağırtarak yemekte bir beis görmezler. Bunu yapanlara iki çift laf ettiklerine hiç şahit olunmamıştır. O münafık vicdanları asla sızlamaz. Değil mi ki o keyif içindir, değil mi ki o azgın azınlığın damak zevkine mahsustur. O halde ona laf etmek kimin haddine?

İslam süt kuzusunu kurban etmeyi yasaklar. Süt danasını kurban etmeyi yasaklar. Çünkü hepi topu birkaç kiloyu geçmeyen et için süt kuzusunu kesen, protein ihtiyacını karşılamak için kesmez. Haz için, damak zevki için keser.

Peki hiç düşündünüz mü, her yıl yüz binlerce baliğ olan süt kuzusu daha çok hangi kesimlerin damak zevklerini tatmin için kesiliyor? Elbette kahir ekseriyetle, Müslüman’ın kurban ibadetine karşı hijyenik ortam, hayvan hakları ve dahası şefkat ve merhamet maskesi altında ahlaksız bir kampanya yürüten azgın azınlığa mensup sınıfların. Medyada tuttukları köşelerden salvo atışı yapanlar, işte bu malum sınıfın sözcüleri.

Kurbanlık hayvanlar için yaktıkları ağıtın binde birini ABD’nin sömürgeci emelleri uğruna kurban ettiği 100 bin Iraklı için yakmadılar. Rusların katlettiği on binlerce Çeçen için yakmadılar. İsrail’in katlettiği on binlerce Filistinli için yakmadılar.

Onların verdiği münafıkça poz, köpeğinin ölümüne ağlayan Hitler’in verdiği pozu hatırlatıyor. Biz bu pozu bir yerlerden iyi tanıyoruz. Avrupa’nın köpek mamasına bir yılda harcadığı para 19 milyar dolar. Bir yılda açlıktan ve yetersiz beslenmeden sadece Afrika’da ölen çocuk sayısı 3 milyon. Bunların insanca yaşaması için köpek mamalarına verilenin üçte biri yetiyor da artıyor bile. Fakat köpek severler, hikmetinden sual edilmez, bebek sevmiyorlar. Üstelik kendilerini bugün dünya lideri yapan servetin temelinde Kara Afrika’nın yağmalanan serveti varken.

Evet, bizim İslam deyince al görmüş boğaya dönen azgın azınlığın verdiği poz, işte böylesine çirkin bir poz.

Bu azgın sınıf için “kendi halklarının inanç ve kültürüne oryantalist gözüyle bakıyorlar” dersek, doğru olur mu?

Bence olmaz. Oryantalistin “tanımaya” değil de “tanımlamaya” dayalı da olsa bir bilgi birikimi var. İslam hakkında konuşurken kasıtlı olarak çarpıtır, gizler, sorgular, acımasızlaşır. Fakat saçmalamaz, inci yumurtlamaz, höykürmez, cahil cesaretiyle el alemi katıla katıla güldürmez. Oryantalistin kendince bir kriteri, bir bakış açısı, bir yöntemi vardır. En azından Müslüman olmadığını bilirsiniz onun.

Ya bu malum güruh! Müslüman’ın kurbanına kuruldukları köşelerden salvo atışlar yapan bu güruh yiğitçe, mertçe “Biz Müslüman değiliz” de diyemez. Bunu deseler o zaman Müslümanların dini, imanı, kitabı, kurbanı, haccı, ezanı, orucu, tesettürü hakkında konuşamazlar. “Size ne Müslümanların ibadetinden” deme hakkı doğar. “Sizin dininiz size, benim dinim bana” deme hakkı doğar.

Peki, nedir bu güruhun derdi? Neden Müslümanları rahat bırakmazlar?

Bana göre şudur:

Bu toprakları vatan kılan İslam’a dair her unsur, onlara ruhen bu topraklara, bu ülkeye, bu millete ait olmadıklarını hatırlatıyor. Buna tahammül edemiyorlar. Yersizliklerini hatırlatan her şeye fena halde bozuluyorlar. Bu kez de yerlileri yerlerinden ederek kendilerine yer açmak için kovboyluğa soyunuyorlar. Fiziki olarak yok edemedikleri yerlilerin değerlerini yok etmek için saldırıyorlar. Yani, kendileri değerden yoksun oldukları için “değer terminatörlüğü” yapıyorlar.

Bu ülkedeki tüm sahici değerlerin kökü olan İslam’a ve onu hatırlatan her şeye hışımla saldırmaları, bu zümrenin kendileri için kalıcı bir değer üretemediklerinin, dolayısıyla “ebter” (nesli kesik) olduklarının ve “beka sorunu” yaşadıklarının bir göstergesidir. Hadi o halde ey müminler! Kevser suresini, onlara rağmen bir daha okuyun.

 

Yorum Yaz