Mesele 301 değil, mesele menfaat şebekesi

Tüm tartışmalarda taraflar aynı, tarafların delilleri aynı, savunma veya saldırı tarzları aynı, kullandıkları dil ve üslup aynı.

Önce kısa bir özet sunalım:

Osmanlı’yı yıkan güçler, onun yerini neyin ve kimlerin alacağını planladılar. Osmanlı’nın yerini alması için görevlendirilen kadrolar, kulaklarına üfleneni yaptı. Onların kulaklarına üflenen her şey, bu milletin değerlerine zıttı. Onların yaptıklarını millet, değerlerine açılmış savaş olarak algıladı. 1920’lerdeki halk ayaklanmalarının görünen sebep ve gerekçeleri ne olursa olsun, tamamının temelinde bu kaygılar yatar.

Bu bir şeyi gösterir: Egemen küresel güçler tarafından gösterilen sınırlar içinde dikte edilen ideolojik devlet yapılanmasının, değerlerine karşı savaştığı halka yaslanmadığını? Halka yaslanamayan taşeron azınlığın mecburen işverenlerine yaslandığını ve bunun da yabancılara yaslanmak anlamına geldiğini? Bu yüzden demokrasi gibi milletten icazet alan araçların başlarda kullanılmadığını? Yıllar sonra kullanılmaya başlandığında “vesayet rejimi”ne dönüştürülerek bir kuşa çevrildiğini? Darbelerin tümünün gerekçelerinin de aslında malum azınlık oligarşisini korumak olduğunu?

Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olur. Şairin dediği gibi; “Hayr umulur mu böyle bir gecenin sabahından? ”

Medya bülbülleri şimdi de oturmuşlar, Türk Ceza Kanunu’nun vatandaşa karşı devleti savunan maddelerinden 301’i tartışıyorlar. Her zaman olduğu gibi üç kesim var: Karşıtlar yandaşlar ve müzebzibler. Karşıtlar, insan hak ve özgürlükleri adına maddenin kaldırılmasını savunuyor, yandaşlar vatan-millet-Sakarya adına maddenin (şimdilik ağırlaştırılmasını isteyecek kadar yüzsüzlük yapamadıkları için) olduğu gibi kalmasını savunuyorlar. Müzebzibler ise hem nalına hem mıhına vuruyor, “ne şiş yansın ne kebap sönsün” havasını çalıyorlar.

Hiç dikkat ettiniz mi; aynı laflar dün 312 tartışılırken de kullanılıyordu. Yine aynı taraflar vardı. Ondan önce 159 tartışmasında da dinledik bu lafları. Özal’ın kaldırılmasına önayak olduğu, Müslüman giyotini 163. ve Marksistlerin sopası 151-152. maddeler tartışılırken de gördük.

Tüm tartışmalarda taraflar aynı, tarafların delilleri aynı, savunma veya saldırı tarzları aynı, kullandıkları dil ve üslup aynı. Şu saydığım maddelerin tartışıldığı şu 20 küsur yıllık zaman diliminde, az gittik uz gittik dere tepe düz gittik bir arpa boyu yol gittik.

Ama bu süreçte, asıl bu maddeleri Ceza Kanuna koyduran, bazılarının “derin devlet”, bazılarının “çelik çekirdek”, bazılarının “milli güçler”, bazılarının “iyi saatte olsunlar” dediği, benimse “malum azınlık” adını verdiğim oligarşi değişmedi.

Sen 163’ü mü kaldırdın, al sana 312. Sen 312’yi etkisiz hale mi getirdin, al sana 301. Hiç endişeniz olmasın, bu kafa değişmedikçe, malum azınlığın millet korkusu devam ettikçe, resmi ideolojiyi “korunmaya muhtaç acuze” gördükçe, 301’i halletsek dahi onun yerine stepne olarak tuttukları başka maddeler vardır. Siz birinden kurtulduk diye sevinirken, bakmışsınız malumlar bir başkasını eski madde yerine devreye sokmuşlar bile.

Bütün bu tartışmalar yaşanırken, dikkati çeken bir nokta var: Asıl meseleye kimse değinmiyor. Esas oğlanı kimse tartışmıyor. Büyük taş hep orada duruyor ve herkes çalıyı dolaşıyor. Taraflar, işin özüne ve esasına ilişkin konuşmuyorlar. Bu da havanda su dövmek anlamına geliyor. Mesele kökten halledilmiş olmuyor. Adeta, bir Ali-Cengiz oyunu oynanıyor.

Nedir yerinden oynatılamayan büyük taş? Makalemizin girişinde dile getirdiğimiz husustur. Devletin, milletten korkan, hatta milleti düşman bilen derin bir çetenin veya menfaat şebekesinin eline teslim edilmiş olduğu gerçeğidir. Teslim edenler, Osmanlı’yı yıkan ve onun yerini neyin alacağını planlayan egemen güçlerdir.

Bu hakikat göz önünde bulundurulursa, 301. madde (ve ona benzer tüm maddeler) hakkında söylenecek söz şudur: Bu madde devleti savunmamaktadır; kendini devlet yerine koymuş bir avuç malum azınlığı savunmaktadır. Bu azınlık, bu tür maddelerle kendi menfaatlerini garanti altına almaktadırlar. Bu menfaat şebekesi, kendilerine yönelik her eleştiriyi “devlete yönelik suç” ilan ederek muhaliflerini susturmaktadırlar. Kendilerini devlet olarak gördüklerinden, bu tür ceza maddelerini, hasımlarını “devlet düşmanı” olarak göstermek için kullanmaktadırlar.

Ne âlâ memleket, değil mi?

Devletin malı, imkânı, makamı hatta kendisi deniz olacak. Bir çete çıkacak o denizin kenarına tel örgüler çekecek, milletin evladını meccanen o tel örgülerin etrafına nöbetçi dikecek, o denizin tüm nimetlerini eş-ahbap arasında pay edecek, dışarıda kalan millete artıklarını lütfen atacak, ondan sonra da “Yemeyen domuz” diyecek. “Ben domuz olmak istemiyorum, o halde ben de yiyici olayım” diyeni icat ettiği seküler amentülere iman etmeye davet edecek, uyduruk ilkelere biat ettirecek, bundan sonra ancak içeri girmesine izin verecek. “Biz de isteriz” diye homurdanan, diş bileyen, yalvaran büyük çoğunluğa, pişkin pişkin sırıtacak, onların önüne bin bir engel çıkaracak; yaptığını eleştirenleri de yasalara koyduğu tevir türlü maddelerle suçlu çıkaracak.

Şimdi anladınız mı; neden mesele 301 değil, asıl mesele menfaat şebekesi?

Yorum Yaz