Meşru olanı yaşamak mı? Yaşanılanı meşrulaştırmak mı?

Bir yanda hakikat diye bir derdi olanlar, öte yanda hakikatle derdi olanlar?

Müslüman olmak, hakikat diye bir derdi olmaktır. Hakikatle derdi olanların Müslümanlık iddiası, Kur’an’ın ispat edilmemiş iman sahipleri için kullandığı ellezine âmenû türüne giren bir Müslümanlıktır, Allah’ın kabul ettiği iman sahipleri için kullandığı mu’minûn türüne giren bir Müslümanlık değil.

Zira İslam, kayıtsız şartsız teslim olmaktır.

Neye teslim olmak?

Neye olacak! Elbette hakikate.

Hakikat sadece, hakikate teslim olanı teslim alır. Teslim aldığına da kendini teslim eder. Zira o kendisini yalnızca “mü’mine” güvenir. Onun içindir ki mümin “güvenen ve güven veren”dir. Yine bunun içindir ki Allah, sadece “Mutlak Hakikat” manasına gelen el-Hakk değil, aynı zamanda “güven ve iman kaynağı” olan el-Mümin’dir. Mutlak Hakikat olan Allah’a güvenmeden, O’na teslim olmak ne mümkün? O’na teslim olmadan, güvenmek ne mümkün?

Modernler, hakikate karşı sırt dönmüştüler. Post modernler, hakikati ters döndürmeye çalışıyorlar. Sınırlarla oynuyorlar. Bilinçli bir karartma uyguluyorlar. Haktan sonra geriye batıldan başka ne kalır?

Sahi, hak-batıl zıddını duymayalı, okumayalı ne kadar oldu ey okur? Hak-batıl “ezdad” kavramlardandır. Zıt isimlerin müsemmaları, biri olduğunda diğeri bulunmayan karşıt cinslerdir. İkisini bir arada oldurmaya kalkmak, kelimenin tam anlamıyla abesle iştigaldir. Bu, hakikate karşı cinayete tam teşebbüstür. Bu cinayete teşebbüs eden, arkasını getirir. İyiyi kötü ile bir araya getirmeye çalışır. Helal ve haramı bir araya getirmeye çalışır.

Hakkı batıla karıştırdığınızda batıl hak olmaz, fakat hak batıl olur. İyiyi kötüye karıştırdığınızda kötü iyi olmaz, fakat iyi kötü olur. Helali harama karıştırdığınızda haram helal olmaz olmaz, fakat helal haram olur. Tıpkı helal suyu haram şaraba karıştırmak, helal şehveti haram zinaya karıştırmak, helal parayı haram faize karıştırmak gibi?

Beyimiz faiz yiyor veya eşi tesettürsüz, ya da başka bir şey… Başlar kendi hâlihazır durumunu Kur’an ve İslam üzerinden meşrulaştırmaya. Kitaba uyamadık, kitabına uyduralım barı kontenjanından?

Ne gerek var efendim! Geleneksel günahkârla modern ve post modern günahkâr arasındaki fark bu işte. Geleneksel günahkâr günahı işler fakat savunmazdı. Onun günah olduğunu itiraf edip “Allah affetsin” demek gibi kendine has bir meziyeti vardı. Modern ve post modern günahkâr bu meziyetten yoksun. Günahı işliyor, işlediği günahı içselleştiriyor, onunla da kalmayıp kendi günahını Kur’an ve İslam üzerinden meşrulaştırmaya kalkıyor.

Bu tür “kitabına uydurma” vakalarının tarihi çok eskilere gider. Hz. Ömer döneminde içki içerken yakalanan üç beş kafadar, gayr-ı meşru bir iş yapmadıklarını iddia etmişler, delilinin de Kur’an’da olduğunu söyleyerek “üzümlerden içki ve güzel rızık elde edersiniz” ibaresini göstermişlerdi.

Evvelki gün ünlü bir televizyon gazetecisinin “Otçu Baba” haberi, post modern Müslümanlığın geldiği dramatik noktayı gösteriyordu. Adam etrafına topladığı gençlerle esrar partisi verirken yakalanmış. Gizli kamera çekimlerinde, etrafında topladığı müritleriyle bir yandan esrarlı sigara dolaştırırken bir yandan da “Bunun neresi günah” diyor. Orada da durmuyor, elinde tuttuğu mealli Kur’an’da bu otun yasaklanmadığını, hatta onda yer aldığını söylüyor ve ekliyor: “Oğlum 8-10 yaşına gelsin, o da içecek”.

Size komik gelebilir, fakat aslında yukarıda verdiğim örneklerle bu örnek arasında asla bir mahiyet farkı yok. Olsa olsa derece farkı var. İşlediği menhiyatı Kur’an, İslam ve diğer dini referanslar üzerinden meşrulaştıranların tümünün tavrı aynı kapıya çıkar.

Hiçbirinin mazereti “Otçu Baba”nın mazeretinden daha ciddi değildir.

Unutmayın: Hakka sarılmanın şartı hakkı hak bilmek, batıldan sakınmanın şartı batılı batıl bilmektir. Müzikte potpuri, etnisitede mozaik, içecekte kokteyl gibi karışımlar iyi olabilir. Fakat dünyanın en kötü karışımı, hak-batıl karışımıdır. Bu karışım selim aklı “Otçu Baba”nın otundan daha fazla uyuşturur. Aynı zamanda imanı da zehirler.

Yorum Yaz