Modern hayatın “en”leri (1)

Fransa kıyamı ne ilk ne son… Arkası gelecek. Bunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok.

Sadece Batı’nın insanlığın başına bela ettiği “modern belayı” anlamaya gerek var. İşte bu hayatın “en”leri:

En günahkar hayattır?

Çünkü modern hayat tamamen dünyevileşmiş bir hayattır. Dünyevileşmiş bir hayat, maddeci bir zihnin inşasıdır. Maddeci bir zihin, günaha ayarlı bir zihindir. Çünkü günahın getirisi görünen, rasyonel, “hemen, şimdi ve burada”dır: Haz?

Dünyevileşmiş bir zihne “sevabı” algılatamazsınız; çünkü sevap “rasyonel” değildir; fedakarlık, kendini sınırlama, içgüdülerine gem vurma ve imana dayanır. Sevabın getirisi de “hemen, şimdi ve burada” değil, “daha sonra, vakti gelince ve ötede”dir; hemen şimdi olanı da elle tutulur gözle görülür değildir.

Bunun sonucunda hayat kendi içine kapanmış, amaç ve anlamını yitirmiştir. “Hesap günü” inancı tükenen insan, varlığını günaha yatırmakta bir sakınca görmemiştir. Bu da, günaha altın çağını yaşatmıştır. İnsanın uyuyan tüm zaaflarını kışkırtarak uyandıran cari hayat, meleğin mahkum şeytanın hakim olduğu bir insan tasarımını “başarıyla” gerçekleştirmiş görünmektedir. Bu “başarıda” en büyük pay, insanın doğuştan günahkar olduğu, ilk atasının günahını taşıdığı doğmasını resmi görüşü olarak toplumun bilinçaltına yerleştiren kilisenindir. Kurucu öznelerinden biri kilise olan modern hayat, fıtratın yerine günahı koyarak onu adeta kutsamıştır.

En kutsalsız hayattır?

Geçmişte de çoğu putperest kültür laik bir akıl inşasına girişmişti. Fakat insanın kutsalla ilişkisini koparmada, hiçbiri bugünkü yaygınlığa ulaşamadı. Hayatın anlamı olan Allah’la insanın ilişkisini koparan modern akıl, Allah’tan ve anlamdan arındırılmış bir hayat kurmaya kalkıştı. Batının bu cinayetini ünlü yazar Alksandr Soljenitsin “Tanrı’nın afaroz edilmesi” şeklinde dile getiriyordu. Batının tasarladığı gelecekte Allah’a yer yoktu. Hayatın kutsaldan arındırılmış alanları, hızla anlamlarını yitirdiler. Kutsaldan boşalan yerler modern hurafeler ve çağdaş putlarla dolduruldu. Allah’la kulluk bağları hoyratça koparılan insan eşyaya kul edildi.

Allah’la ilişkisi kopmuş bir insana, hayatın ve sahip olduğu tüm değerlerin ilahi birer “emanet” olduğuna kimse inandıramazdı. Mülkün hakiki sahibinin Allah olduğuna inanmayan bir insanın eşyaya bakışıyla, emanet bilincine sahip olan bir insanın eşyaya bakışı bir olabilir miydi? Mesela, birinci türe giren bir insanda israfa karşı ahlaki bir bilinç oluşturulamazdı. “Benim değil mi, istediğimi yaparım” diyen bir insan, “israf” olgusunu kavramakta acze düşecektir. Yine böyle bir insan, zekat ve sadaka emrini anlamakta da acze düşecektir.

En kurgusal hayattır?

Çünkü hakikat değil imaj üzerine kurulmuştur. Bir şeyin imajı o şeyin gerçeğinin önüne geçmiş, tüm sermaye vitrine yatırılmıştır.

İnsanın kendisi insan imajına kurban edilmiştir.

İnsanın geleceği insanın bugününe kurban edilmiştir.

İnsanın insanlığı insanın hayvanlığına kurban edilmiştir.

İnsanın içi insanın dışına, özü kabuğuna feda edilmiştir.

İnsan değil ama onun imajı kurgulanabilir, manipüle edilebilir bir şeydir. Hayat imajdan ibaret hale getirilince, insan diğer insanlarla ve tabiatla olan ilişkisini de imaj üzerine inşa etmiştir. İşte bu nedenle modern hayat, insanlığın görebileceği en sanal, dînî ifadesiyle en “batıl” hayattır. İnsanlar arası ilişki, sevgi ve varoluşa dayalı sahici bir ilişki değil, çok yüzlülüğe dayalı maskeli bir ilişki olduğu için de, en münafık hayattır.

En anlamsız hayattır?

Çünkü anlam demek Allah demektir. Ayartıcı öz benliğin dizginlenemez tutkularına esir olmuş bir insan türü, özgürlüğün hakikatini maketine feda etmiş demektir. Böyle bir hayat, güvenlikten yoksun bir hayattır. Hem beş emanetin fiziki güvenliğinden, hem de ondan çok daha gerekli olan ruhun güvenliğinden. Özgürlük ve güvenlikten yoksun kılınmış bir hayat nasıl anlamlı olabilir ki? Böyle bir hayatı, ancak korkular, tabular, önyargılar, kollektif saplantılar, bilinçaltı fobileri yönlendirir.

Yorum Yaz