Muhammed Esed ve meali (VII)

Rivayet olunur ki, İmam Şafi tekemmül ettiğini düşündüğü ünlü kitabı el-Umm’u hem talebesi hem de akrabası olan el-Müzeni’ye son bir kez okutmuştur.

“Şurayı çiz şöyle yaz, burayı çiz böyle yaz” diye diye kitabı baştan sona altüst eden İmam, “Artık tamam” dediği her seferinde, yeni noksan ve kusurlar bulur. Üçüncüsünde takati kesilir ve der ki: “Bundan böyle Allah’ın kitabı hariç, hiçbir kitaba kusursuz demeyeceğim.”

Bugün elimize kul ürünü hangi kitabı alsak, mutlaka bir yanlış ve noksan buluruz. Kısmen ya da tamamen katılmadığımız yerler olur. Hele bu kitap bir “çeviri-yorum” ise, elbet bu daha da fazla olur. Bir meal eleştirilecekse, yoruma ilişkin boyutundan daha çok, usule ilişkin boyutuyla eleştirilmelidir. Esasen bir yorumun eleştirisi, bir başka yorumdur.

Esed Meali, emsalleri içerisinde, birçok özgün boyutuyla ortaya çıkar. Kur’an şairi Akif’ten ödünç alarak söylersek “Kur’an’ı asrın idrakine ‘söyletme’ çabasının” başarılı örneklerindendir. Her özgün çalışma gibi bu çalışmanın da eleştirilecek yanları, kusur ve noksanları vardır. Bunlardan sınırlı sayıda örnek vererek bu diziyi noktalayalım:

1.Eksik çeviriler: Esed Meali’nin Türkçe çevirisi, çevirmenlerinin ve yayıncısının olanca titizliğine rağmen, eksiklikler içermektedir. “Fein u’tu minha radu” 9.58, “mimmen havlekum” 9.101, “in ettebiu illa ma yuha ileyye” (46.9) “min hılafin” (26.49), “innehu kane azabe yevmin azim” (26.189) gibi birçok ibarenin karşılığı çeviride yer almamıştır. Mesela bu sonuncusu, İngilizce metinde olduğu halde Türkçe çeviride yok. Bazen de 2.282, 7.43’teki Allah lafızlarının başına aynı şey gelmiştir.

  1. Yanlış manalar: Buna “fe ahracna bihi nebate külli şey’in fe ahracna minhu hadıran” (6: 99) ibaresine verilen şu anlam örnek gösterilebilir: “İşte biz bu yolla her türlü canlı bitkiyi yetiştirdik ve bundan çimenleri yeşerttik.” Tercümede aynı suyla iki ayrı şey (bitki ve yeşillik) yetiştirildiği vurgulanıyor. Oysaki metinde, bir bitkinin tohumdan meyveye giden süreçteki aşamaları sıralanıyor. İkinci cümledeki “minhu”daki zamir suya değil “şey’in”e gider. Daha sonra gelen “minhu”daki zamir de bu cümledeki “hadiran”e atıftır ve böylece bitkinin üç aşaması dile getirilmiş olur. Dolayısıyla, ikinci cümledeki “hadıran” sözcüğüyle “bitki”den bağımsız bir şey değil, bitkinin çimlenme aşaması kastedilmektedir.

Yine Esed, En’am 113. ayetin muhtevasını tam tersine yorumlayarak ayetin bir üstteki “aldanış”a atıf olan zamirlerini, her hangi bir açıklama ve ikna edici delil sunmadan Allah’a atıf olarak yorumlamıştır. Bu tasarrufu ne metnin iç yapısı, ne “ikterafe” sözcüğünün kullanım alanı, ne de bütün bir tefsir geleneği onaylamaktadır.

Araf 127. ayetteki “ve aliheteke” ibaresinin çevirisi “senin topraklarından” gibi hiç alakasız bir karşılık bulmuş. Kıraat farklılığı da olmamasına rağmen En’am 72’de “tuhşerun” sözcüğüne “nuhşerun” anlamı verilmiş. Başka yerlerde de buna benzer yanlışlar var.

  1. Oturmamış karşılıklar: Mesela, Ra’d 10’un son cümlesi. Bunun üzerinde ciddi durulmadığı için 11. ayetin okunuşunda özgün ve isabetli bir okuma tercih edildiği halde, 10. ayetle arasında bağlantı sağlanamamıştır.

Ali İmran 11, çeviride şöyle yer alıyor: “Firavun halkının ve onlardan önce yaşayanların başına gelenlerin aynısı (onların başına da gelecek)” Esed, bu ayetin muhataplarının akıbetinin de Firavun halkına ve onlardan öncekilere benzeyeceği yönünde mana vermiş. Oysaki burada, akıbet benzerliğinden önce ve daha çok hal, tavır, davranış ve gidişat benzerliği dile getirilmektedir. Ayetteki “adet, gelenek” anlamına gelen “de’b” sözcüğü bu anlamı verdiği gibi, bu cümleden hemen sonra gelen “mesajlarımızı yalanladılar” cümlesi de bu anlamı pekiştirmektedir.

Nahl 71. ayet tevhid ve şirk bağlamında geldiği halde, bağlamla hiç alakası olmayan gelir dağılımı ve sosyal adaletle ilgili bir ayet gibi mana verilmiş ve notlandırılmış.

  1. Aşırı yorumlar: Esed bazı ayetlere akli izahlar getireceğim derken yer yer metnin desteklemediği aşırı yoruma başvurmuştur. Ali İmran 49 ve Maide 110’a getirdiği yorumlar bunun tipik bir örneğidir. Aslında serinin önceki yazılarında Esed’in “aklileştirme” uğruna giriştiği bu çabanın, kimi zaman lafzı ve manayı -ve hatta maksadı- zorladığına değinmiştik.
  2. Referansa ilişkin problemler: Ra’d 11’in farklı çevirisine referans olarak, Razi’den naklen Ebu Müslim’i göstermiştir. Oysaki ayetin bu anlamı, şaz görüş değil, İbn Abbas başta ilk müfessirlerden destek gören alternatif anlamdır. Taberi, kendisinin de iştirak ettiği tam beş rivayetle bu anlamı desteklemiş, Zemahşeri alternatif olarak bu okumayı nakletmiştir. Ayrıca Kurtubi, Beğavi ve diğerleri de bu rivayeti nakletmişlerdir.

Bu ve buna benzer örneklerden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Esed, Mukatil b. Süleyman, Ferra, Ebu Ubeyde gibi, bu alandaki ilk otoritelerin çalışmalarına muhtemelen ulaşamadığı için doğrudan yararlanamamıştır.

İster Esed’in kendisinden ister mütercimlerinden kaynaklansın, bu türden hata ve noksanlar, ne Esed’in iman, ihlas, liyakat ve ehliyetini, ne de onun Meal-Tefsirinin önemini ortadan kaldırır. Eline Kur’an almamış birçok insan bu “çeviri” sayesinde Kur’an’ı anlamanın doyumsuz hazzını yakalamıştır. İçinde taş var diye pirinç çuvalını çöpe boşaltmak, sadece kadirbilmezlik değil, aynı zamanda insafsızlıktır.

 

Yorum Yaz