”Müslümanlar sadece kardeştir”

Ne kadar da sloganvari geliyor, değil mi? Oysaki slogan değil, Kur’ani bir talimat.

Kur’ani talimatların içini boşaltıp da sloganlaştırmışsak; bu, o talimatın doğruluğunu değiştirmez.

Küresel korsan ABD, Irak’a vurmaya hazırlanıyor. Tüm savaş makinasını kendi sınırlarından 10.000 kilometre uzakta bir bölgeye yığıyor. Belli ki, yine etrafa dehşet salacak.

Bu bir savaş falan değil… Bu taammüden cinayet… Üstelik Türkiye de bu cinayete ortak edilmeye çalışılıyor.

Biri çıkıp diyebilir ki; “Saddam gibi bir kan içici temizlenecek, nesi kötü bunun?”

Saf olmayın, derim. Bu, sıradan bir saflık değil, cinayet ve dahi cinnet derecesinde saflık.

Saddam vampiri kimin eseri?

İran’daki İslâm üzerine salmak için, onu vahşet pençeleri ve vampir dişleriyle donatan kim?

Bugün onu günah keçisi ilan ederek bölgeyi işgale kalkışanların ta kendileri değil mi?

Onlar Irak’ta, dün İran’a saldırsın diye kendi elleriyle verdikleri silahları arıyorlar. Irak’ın elinde hangi silahtan ne kadar olduğunu ABD ve yandaşları, Iraklılardan çok daha iyi bilir.

İran-Irak savaşında bir milyon Müslüman öldü. Şaka değil, tam bir milyon insan. Saddam bugün kendisine savaş açanların dün verdikleri nükleer, kimyasal ve biyolojik silahları İran Kürdistanı’nda kullandı, Fav Bataklığında kullandı, Halepçe’de kullandı, Şiilerin yaşadığı Güney Irak’ta kullandı. Bu silahlarla kan kustuğu Hurremşehr, “Huninşehr” oldu. Fav yarımadasında on binlerce İranlı asker, kimyasal gazlarla bataklığa gömüldü. Halepçe’de beş bin insan hunharca katledildi.

Hepimiz bunun faturasını Saddam’a yıktık. Ona lanetler yağdırdık.

Fakat asıl katil, bir manyağın eline bu silahları verenlerdi. Saddam’ı İran’daki İslam’a karşı Truva atı olarak kullanan uluslararası güçlerdi.

O dönemlerde ABD ve onun Batılı dostları, Saddam’ı silahlarla donatırken, onların doğulu diktatör müttefikleri de bu silahların faturasını ödüyordu. Bunların başında Kuveyt ve Suudi Arabistan monarşileri geliyordu. Hatta Irak diktatörüyle Suudi monarkı arasındaki dostluk öyle ilerlemişti ki; 1987’de Mekke’de “şirkten beraet” yürüyüşü yapan İranlı hacıların üzerine binaların tepelerinden ateş eden, tuğla atan kişilerin Irak istihbaratı mensupları olduğu sonradan ortaya çıkacaktı. O katliamda 1500 civarında İranlı hacı hunharca katledilmişti.

Allah’ın işine bakın ki; karga, kendisini besleyenlerin gözünü oymada gecikmedi. Ve Irak, ABD Bağdat büyükelçisinin yönlendirmesiyle Kuveyt’e girdi. Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürenler, onun sırtına binmeye hazırlananlardı.

Şimdi söyler misiniz, Saddam kimin mamulü?

Saddam bir “Made in USA”dir, “Made in England”dır. Bu Frankeştayn’ı imal edenler, şimdi onu bahane ederek insanların üstüne ateş yağdıracak. Bağdat’ı, Basra’yı, Halep’i, Humus’u bombalayacak.

Ne farkı var Bağdat’la Konya’nın? Basra’yla Bursa’nın, Humus’la Hınıs’ın? Bomba ha Basralı Ahmet’in üzerine düşmüş, ha Bursalı Ahmet’in!

Coniler on binlerce kilometre öteden gelip, yakıp yıkacak, soyup talan edecek ve bir gün çekip gidecekler. Fakat Müslüman kavimlerin arasına kan davası düşecektir. Dün Şerif Hüseyin’in bizi arkadan vurduğunu (Vurmuş falan değil. Asıl biz bizi arkadan vurmuştuk. İnanmayan, Filistin cephesindeki Yıldırım Ordularının başına ne geldi, onu iyi araştırsın) 100 yıl geçmesine rağmen unutmadık. Ya Iraklı Müslüman, bizim de kendisini arkadan vurduğumuzu, cinayete yardım ve yataklık ettiğimizi düşünmeyecek mi?

Müslümanların birliği bir gün mutlaka gerçekleşecek. Bunun başka yolu yok. ABD ve uşaklarının korktuğu da işte bu. Onlar umutlarımızı bombalamak istiyor. Buna izin vermemeliyiz.

Unutmayın: “Müslümanlar sadece ve sadece kardeştirler.” (Kur’an-ı Kerim, 49.10)

 

Yorum Yaz