Nikah sözleşmesi ve veli izni

Avustralya-Sydney’den tefsir dersimizin internet yoluyla müdavimi bir kardeşimizin sorusuna ayıracağım bugünkü köşemi:

“Selamun Aleyküm değerli hocam. Size 3 tane birbirine bağlı önemli sorum var, bunları cevaplarsanız, sorunlarımıza aydınlık getirmiş olursunuz.

1. İslam’da ergenlik çağına ulaşmış (26 yaşında) bir kadına, velinin izni olmadan nikah caiz olur mu? Bu kadının evlenmiş ve boşanmış olması bir şey değiştirir mi?

2. İslam’da yukarıdaki mesele üzerine ulemanın cumhuru ayni hükmedip, tek ulema (Ebu Hanife) farklı hükmetmişse, bu halde tek olanın görüşü uygulanabilir mi? Yoksa bunda bir engel mi vardır?

3. Kadın Şafii mezhebine bağlı olduğu halde, bu konuda Ebu Hanife’nin görüşünü uygulayabilir mi? Allah sizden razı olsun ve hizmetlerinizin önünü hep açsın.”

Aleyküm selam aziz ilim talibi,

1. Rüşdünü ispat eden kişi, bağımsız bir şahsiyet kazanır. Artık o kimse “vela teziru vaziratun vizra uhra: Hiç kimse bir başkasının sorumluluğunu yüklenmez” ayetinin kapsamına dahil olur. O kişi artık sözleşme yapar, yaptığı sözleşmelerin sonuçlarına katlanır. Nikah sözleşmesi de bunlardan biridir.

Âkıl ve baliğ bir hanımın kendi geleceği hakkında hür iradesi ile karar vermesi caizdir. Esasen Kur’an 2.230. ayette “Başka bir kocayla nikahlanıncaya kadar” diyerek nikah akdini kadına nispet etmiştir. Ve yine eşleri ölen hanımlara iddetleri bitince “Artık kendileri için uygun olanı yapmalarında sizin için bir günah yoktur” (2.234) denilerek, yine kadının nikah sözleşmesinin kendi elinde olduğu vurgulanmaktadır. Bekar veya dul fark etmez. Bu konuda Hz. Aişe’den nakledilen “Nikah yoktur, ancak bir veli ile vardır” (kekeme olacağını bile bile, harfi tercüme yöntemini tercih ettim) hadisini esas alan müctehidlerden bir kısmı, veli iznini nikahın şartlarından saymışlardır.

2. İslam müctehidleri, hakkında delaleti ve sübutu kat’i nas olmayan meselelerde, Kur’an ve sahih sünnetten yola çıkarak yoğun düşünme ve ilmi çaba ile bir hükme varırlar. Hükümlerinde isabet de edebilirler, hata da. Usulleri farklı olduğu için vardıkları sonuçlar da bazen farklı olabilir. Bu farklılık a) Ya delillerin farklılığından, b) Ya yöntemlerin farklılığından, c) Ya şartların, zaman ve mekanların farklılığından, d) Ya da ilim, fehim ve anlayışların farklılığından doğabilir. Bir konuda sahih bir içtihad varsa, o herhangi bir Müslüman için amel edilebilir bir unsurdur. Hiçbir Müslüman, bir müctehidin içtihadıyla amel ettiği için kınanamaz. Bir hükmün çoğunluğun görüşü olması onu hep doğru kılmayacağı gibi, bir ictihadi hükmün azınlığın görüşü olması da onu hep yanlış kılmaz. Kaldı ki, tıpkı İmam Zeyd, İmam Malik ve İmam Şafii’den nakledildiği gibi aynı imama birbirine zıt iki görüş nispet edildiği vakidir. Yine İmam Şafii’de birçok örneği görüldüğü gibi, Bağdat’ta iken vardığı görüşü Mısır’a gidince değiştirebilir. Yine Hanefilerde görüldüğü gibi, kimi zaman mezhep imamı bir görüşte, o imamın dizinin dibinde yetişmiş olan talebesi başka bir görüşte olabilir. Kaldı ki, İslâm fıkıh tarihinde mezhebi mülahazalarla “cumhurun kavli” ifadesinin keyfi kullanıldığının örnekleri hiç de az değildir.

Bir alim kendisine ihtilaflı bir meselede “Şöyle yapabilir miyim?” denildiğinde o konuda “evet” diyen alim varsa, onu nakletmesi, dinin “kolaylık” ilkesine uygundur. Allah ömrünü müzdat buyursun, Halil Günenç hocamıza biri gelip de “Şöyle de yapabilir miyim?” diye sorduğunda, eğer o konuda İslam ilim tarihinde şaz da olsa verilmiş bir fetva varsa “Fetva vardır kadası” der.

Gelelim bu meselede Ebu Hanife’nin “tek kalması”na. Bu abd-i aciz öyle düşünmemektedir. Nikahta “velinin izni” bahsinde en katı tutumun İmam Şafii’ye ait olduğu var sayılır, değil mi? Hatta çoğunluğunu Şafii vatandaşlarımızın oluşturduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yüzyıllardır Şafii fıkhı bahane edilerek insanlar kızlarını istemedikleri erkeklere zorla verirler. Bazen 13 yaşındaki kızın 60 yaşındaki bir ağaya verildiği olur. Tabir caizse bu bir “satışa” döner. Dramlar yaşanır. Ocaklar söner. Kanlar, kan davaları böyle başlar ve yıllarca sürer. İmam Şafii’nin bu tür çirkinliklere alet edilmesine kimse ses çıkarmaz. Kimse, “Gerçekte Şafii bu işe ne diyor?” diye sormaz. Soranların sesi kısılır. Peki, Şafii ne diyor? Diyor ki: “Kadın izin vermedikçe velisi onu evlendiremez.” (Risale, s. 139) “Kadının rızasının şartlığı sünnetle sabittir.” (age, s. 149). Fakat tarih boyunca Şafii’yi gerekçe göstererek kızlarına bir meta gibi davranan babalar oldu. Evet, “velinin izni” ayrı bir konu, “kadının rızası” ayrı bir konu denilecekse, elbet öyle. Ama uygulamada hiç de öyle ayrı gayrı durmuyor ve biri diğerine gerekçe yapılıyor.

3. Bu sualin cevabı, 2. suale verilen cevabın içinde geçmiştir. V’Allahu a’lem!

Allah hakkı hak bilip ona sarılan, batılı batıl bilip ondan kaçınan kullarından kılsın. Amin, ya mu’în. 

Yorum Yaz