Okunacak kitaplar

Sonbahar ve kışın bahanesi hazır: Meşgale.

İlkbaharın zaten adı çıkmış: Bahar yorgunluğu. Kapımızı çaldı çalacak olan yazın bahanesi hazır: Tatil. Bu memleket, 80 yıldan beri zaten “izinde”. Baksanıza 12 ayda 22 bayramla dünyada görülmemiş bir rekora imza atıyor. Sadece eski Demirperde ülkelerinde görülen “ideolojik takıntı bayramlarında” ufacık çocuklara bayılıncaya kadar işkence etmenin adını “bayram” koyan da “bizimkiler”.

Peki, bunca hay-huyun arasında okuyup öğrenmeye ne zaman ve nasıl fırsat bulsun insanımız?

Bana sorarsanız, okumak dış zaman, dış mekan ve dış imkanla değil, “iç zaman”, “iç mekan” ve “iç imkanla” alakalıdır. Önce, okumadan olmayacağını bileceksiniz.

Ne olmaz!

Hiçbir şey. Evet, “hiçbir şey” olmak için “hiçbir şey” bilmemek yeterli. Eğer bir şey olacaksanız, bilmek zorundasınız. Demirci, kömürcü, kasap, manav, dinsiz, dindar, Müslüman, ateist, ataist, laik, komünist vs.

Hepsinden öte “adam olmak” için bilmek ve bilgiye değer vermek zorundasınız.

Çocuklarınız sizi sık sık elinizde kitap okurken görmüyorlarsa, onları “kitaplı” bir hayata kim ikna edecek?

Bir şeyin bilgisine sahip olmadan unvanına sahip olmak bu ülkede yaygın bir hastalık. İslam’ın bir numaralı kaynağı Kur’an okumadan “Müslüman” olmak, tıp okumadan “hekim” olmak, Das Capital okumadan “Marksist” olmak gibi…

Bilginin en sadık taşıyıcısı hâlâ kitaplardır. Hiçbir dünya sırf kitapların arasından kurulamaz. Fakat hiçbir dünya “kitapsız” da kurulamaz. Dünyanın en az kitap okuyan toplumunu imal etmek, Cumhuriyeti “kanla irfanla kurduk” diye şişinen yönetici esnafının en büyük ayıbıdır.

Kitapsız “irfan” mı olur? Asayiş şubedeki teşhirlerde, yıllar yılı cinayet araçlarıyla kitapların yan yana sergilendiği bir ülke oldu burası. Düşünün hele bir; hangi azgelişmiş kafanın icadı olduğu malum olan bu manzara, küçük bir çocuğun zihninde nasıl makes bulurdu dersiniz?

Kitaba el sürerken, kaleşnikofa dokunuyormuş gibi hissetmez mi kendisini? Hele bir de yazarların, düşünürlerin, şiir okuyanların hapsi boyladığı bir ülkeyseniz?

Evet, bugün birkaç kitap tanıtacağım, yerim yettiğince.

İlkin Rağbet Yayınları’ndan çıkan İslâm Düşüncesinde Arayışlar I-II-III adlı çalışmalardan söz edelim. Yeni olmasına rağmen değerli eserlerin altına imza atan yayınevi, bu kitaplarda İslâm düşüncesindeki yeni arayışları derleyerek bir araya getirmiş. İyi de etmiş. Bu sayede Şehbenderzade’den Şeyhülİslâm Musa Kazım’a, İsmail Hakkı İzmirliden Musa Carullah’a, A. Hamdi Akseki’den Bekir Topaloğlu’na, Hasan Hanefi’den yeni kuşak düşünürlere kadar, farklı çizgilerdeki birçok ismin “İslâm düşüncesi” yatağına akan irili ufaklı katkılarını okumuş oluyorsunuz.

Timaş’tan çıkan Bülent Orakoğlu’nun Deşifre’sini şimdiye kadar okumadıysanız mutlaka okumalısınız. Okumalısınız ki, 28 Şubat zorbalığının arkasındaki gerçekleri görebilesiniz. Bugün aydın, ekonomist, köşe yazarı maskesiyle karşımızda utanmadan sıkılmadan söz söyleyenlerin, nasıl darbe şakşakçılığı yaptığını belgeliyor bu eser.

Anka’dan tuğla gibi ama önemli bir eser: Petrol. Suat Parlar’ın kaleme aldığı bu kapsamlı çalışma, son mümessilini ABD’nin temsil ettiği Batı sömürgeciliğinin neden topraklarımızı bu kadar sık kana buladığının cevabını veriyor.

Elimde, Denge’den çıkan Mustafa İslamoğlu’nun son eseri Ne Yapmalı-Nasıl Yapmalı-Kiminle Yapmalı adlı eseri var ama yer kalmadığı için duyurmakla yetinelim.

Unutmayın, bizler “kitaplı” bir inancın salikleriyiz.

Yorum Yaz