Örtenlerin başörtüsü düşmanlığı

Kur’an’da başörtüsünün orijinali “humur” (tekili “hımar”) olarak geçer.

İkisinin kökü aynıdır. İkisi de isimdir. Tek fark birincisi doğrudan isim, ikincisi mastardan yapma isimdir.

Birincisinin anlamı “başörtüsü”, ikincisinin anlamı “içki”, yani “akıl örtüsü”. Hamr’a aklı örttüğü için “örtü” anlamına gelen bir ad verilmiş.

Kur’an birinci örtüyü cins-i latife farz kılarken, ikincisini her iki cinse de haram kılmış.

İlahi hükmü gerekçe düzeyinde ele alırsak, vahyin aklı örtmeyi haram kıldığı sonucuna varırız.

Başörtüsüne karşı çıkanları bir istatistiğe tabi tutabilseydik, hepsinin aklını alkolle örten cinsinden olduğunu görürdük.

Onlarınki dine karşı bitmek bilmez bir kan davası. Bu yüzden din neyi yasaklıyorsa onu büyük bir şehvetle irtikâp ediyorlar, neyi emrediyorsa ona karşı bitmek bilmez bir hınçla savaşıyorlar.

Peki, bu ülkede başörtüsüne karşı olanların aklını örtenler olması bir sürpriz mi?

Hayır. Zira bu ülkede başörtüsüne karşı savaşın aslında İslam’a karşı verilen savaş olduğunu bilmeyen yok. İrtica İslam’ın kod adı gibi kullanılıyordu bu zümre tarafından. Başörtüsü de İslam’ın simgesi yapıldı. Hayır hayır, başörtülüler tarafından değil. Aksine ona düşman olanlar tarafından.

Yok, onlar başörtüsüne değil türbana karşıymışlar.

Yok, siyasal simgeymiş.

Yok, bu ülkede başörtüsü sorunu yokmuş.

Yok, para alarak başlarını örtüyorlarmış.

Yok, aile baskısıyla baş örtüyorlarmış.

Yok, kadının özgürlüğü için başörtüsüne karşılarmış.

Yok, Arap liderler bile tesettürsüzken bizimkiler tesettürlüymüş.

Yok, başörtüsü 12 Eylül’ün eseriymiş, ondan önce yokmuş.

Sümerler herzesi yiyenlerin beyni hepten alkole kesmiş olmalı.

Evet, şu cümleler ve daha buna benzer onlarcasında siz en ufak bir akıl kırıntısı görebiliyor musunuz?

Yok, çünkü akıllarını çoktan örtmüş bu malum güruh. Bu kafayla neyi tartışacaksınız? Neyi nasıl anlatacaksınız? Neyi konuşacaksınız? Zırva tevil götürmez.

Hâlâ anlamayan varsa anlasın: Bu mütegallibe güruhunun İslam’ın emirlerine ilişkin dayattığı yasaklar, “Ey millet, biz hâlâ buradayız ve tepenizden abdest bozuyoruz!” diyebilmek için icat ettikleri sopalardır. Varlıklarını baskı ve korkuya borçlular. Bunu biliyorlar.

Hepsi bir yana, İslami tesettüre karşı sistematik bir savaşın yapıldığı mahut yıllar boyunca konuya dair yapılan onlarca ‘teolojik’ tartışma neye yaradı peki?

Saza gelenler, gaza gelenler, naza gelenler?

“Başörtüsünün ilahi bir emir olmadığını” Hz. Peygamber’den 1400 yıl sonra keşfeden ehl-i keşfin çoğu ağzından değil “eş durumundan” (bu bazen ilk, bazen de ikinci eş olabiliyor), “kız evlat durumundan”, “kız kardeş durumundan”, “kız torun durumundan” konuşuyordu.

Dinleyenler ne bilsin kimin neresinden konuştuğunu? İşi bilenlere sadece tebessüm etmek ve “hasbünallah” demek düşüyordu. Acınılası bir durumdu tabii. Kur’an’ın “ az bir pahaya satmak” dediği şey bu olsa gerek. Bazılarının hali bundan çok daha da vahimdi.

Ehl-i azimet bu sakil manzarayı “O’nun herkese layık bir tecellisi vardır” diyerek ve dahi yüreği kanayarak izledi. Sel gider kum kalırdı, nitekim öyle de oldu, olacak.

Şimdi, bir delinin attığı bu taşı çıkarmak için kırklarca akıllı uğraşıyor. Hükümet yüksekokullardaki yasağı kaldırmak için düğmeye bastı.

İyi de, bu gerçekleştiği takdirde yasağın sadece üçte biri kalkmış olacak. Üçte ikisi kalacak: Ortaöğretimdeki ve kamudaki yasak. Okurlarım arasından, “ Yahu, bu kadarcığı için bile malum güruhun çıkardığı toz dumanı görmüyor musun?” diyenler çıkacaktır.

Görüyorum. Fakat malumların şirretlikleri, gerçeğin tamamını görmemize engel olamaz ki? Belki bunun malumlara da bir faydası olur. Kaldırılacak olanın, yasağın çoğundan azı olduğunu hatırlamakla biraz olsun sakinleşirler.

Tamam, zaman ve imkân meselesi olduğunu anlarım. Ama yasağın bir kısmına karşı olup bir kısmına sessiz kalmayı, hele de savunmayı anlamam. Asla samimi ve dürüst bulmam.

 

Yorum Yaz