Özgürlük ve sanat zehirlenince

İsveç başbakanı Stockholm camisini ziyaret ederek, Hz. Peygamber’e hakaret içeren karikatürler için üzüntüsünü dile getirmiş.

Bu güzel. En azından bu tavrıyla o, Danimarka başbakanının sergilediği pişkinliği sergilemedi. Ama bununla mesele bitmedi. Biz bitirsek bile, anlaşılan o ki Batılılar bitirmeyecek. İsveçli edepsizler, bu “fahşâ”yı işlemede ne ilk idiler, ne de son olacaklar.

Sebebi belli: Değer tanımazlık.

Sadece o mu? Ona Avrupalının İslam’a ilişkin önyargısını eklemek gerek. Bu önyargı üç unsurdan oluşuyor: Korku, kıskançlık, düşmanlık.

Garip ama Batı, diz çöktürdüğü Müslüman dünyadan yine de korkuyor. Bu korkunun tarihsel gerekçeleri var. Fakat o gerekçelerin hiç biri günümüz dünyası için geçerli değil.

Peki, o zaman sorun ne?

Sorun, İslam. Zira Müslümanlara boyun eğdirmiş olmak İslam’a boyun eğdirmek anlamına gelmiyor. İslam hayatın tüm kurucu unsurlarını içinde barındıran mütekâmil bir değerler sistemi. Gücünü saliklerinden değil bizatihi aşkın ve kutsal kaynağından alıyor.

Zaten aksi olsaydı, bugün İslam da diğer inanç sistemleri gibi dinler müzesindeki yerini çoktan almıştı. O her an diri ve diriltici. Öyle diriltici ki, dostlarında hayır kalmadığı zaman düşmanları içinden birilerinin kalbini fethedip onlar eliyle sancağını göndere çektiriyor.

İslam’a karşı Batılıların önyargılarını oluşturan ikinci ayak olan kıskançlığın sebebi de bu. İslam bu özelliğiyle dostlarını hayran ettiği gibi düşmanlarını da kıskandırıyor. ‘Onu öldürmeye gelenin onda dirildiği’ tarihte defalarca görülmüş. Moğollar bunun tek örneği değil. Benzer ihyaların günümüzde de yaşanmayacağını kim söyleyebilir? Hatta Batıda görülen ve onca karşı propagandaya rağmen bir türlü önü alınamayan ihtidalar bu büyük değişimin öncü dalgaları sayılabilir.

Önyargının üçüncü unsuru olan korku, şimdilerde bu üçlünün en baskın öğesi gibi duruyor. Bir hastalık bu. “İslamo-fobia” adı verilen bu hastalık, modern zamanlarda Batıda görülen en yaygın sosyo-psikolojik hastalık türü. Kitleler bu virüsle efsunlanıyor. Bu efsunlamada kullanılan araçlardan biri de sanat.

Bir medeniyetin sanatı, o medeniyetin aklından neşet eder. Yunan sanatı, putperest Yunan aklından neşet etti. Bu aklın temelinde yatan hümanizm ve onun sloganı olan “her şeyin ölçüsü insandır”a dayandığı için, yarar ve hazzı esas aldı. Eğer bir Roma sanatından söz edilecekse, bu sanatın dominant unsuru “güç”, “ihtişam” ve “büyüklük” tutkusuydu. Eğer bir cahiliyye sanatından söz edeceksek, bu sanatın maksimi “etkileme” idi. Batı sanatı İsevi köklerden çok putperest köklere ait.

Hz. Peygamber’e hakaret içeren karikatürlerin ne kadar sanat olduğu elbette tartışılır. Ancak burada daha önce tartışılması gereken bir sahtekârlık var: Sanatı dokunulmaz ilan etmek. Süreç şöyle işliyor: Önce sanata dokunulmazlık zırhı giydiriliyor. Sonra dokunulmaz ilan edilen sanat zırhını sırtına geçiren ahlaksızlar, gözlerine kestirdikleri her kutsalın üzerinde fütursuzca tepinmeye, her değeri vahşice örselemeye başlıyorlar.

Birileri “Hop hemşerim! Utanmıyor musunuz el âlemin değerleri üzerinde tepinmeye?” dediğinde, “Vay sanat düşmanları! Vay özgürlük düşmanları!” diye diklenip, yavuz hırsız misali ev sahibini bastırıyorlar. Ve olay, modern aklın değişmez değerlere karşı yürüttüğü operasyonun bir parçası olup çıkıyor.

Bu noktada saldırılan değerin Hz. Muhammed ya da Hz. İsa olması, ya da peygamberimizin eşi Hz. Aişe veya İsa’nın annesi Hz. Meryem olması neyi değiştirir ki? Zaten Hz. Peygamber’e ve onun iffetli eşine romanında ağza alınmayacak laflar eden Selman Rüşdi aleyhine fetva veren İslam âliminin, Hz. Meryem’e iftira eden bir Film için de benzer tepkiyi göstermesini bir türlü anlayamadı batılılar. Bundan böyle anlayacakları da çok şüpheli görünüyor.

Pedagojik bir hakikattir: Kişioğlunun şahsiyetini yok eden her eğitim “zehirli eğitim”dir.

Psikolojik bir hakikattir: Seveni ve sevileni özgür bırakmak yerine tutuklayan bir sevgi “zehirli sevgi”dir.

Teolojik bir hakikattir: Cehalete dayalı bir dindarlık “zehirli dindarlık”tır.

Bunlara şu Sosyolojik hakikati de eklemek şart: Değer yıkıcı bir özgürlük “zehirli özgürlük”, değer yıkıcı bir sanat “zehirli sanat”tır.

Batı içine girdiği değer krizinden çıkmadığı sürece, değerlere saldırmaya ve değerlere saldıranları ödüllendirip değişmez değerlerin varlığını savunanları cezalandırmaya devam edecek.

Biz de değerlerimizi sonuna kadar savunmaya?

 

Yorum Yaz