Rachel Corrie: Zamanımızın Muhayrık’ı

Seçip ayıran mümeyyiz bir akla sahip olmak her zaman önemlidir.

Günümüzde bu, daha bir önem kazanmıştır. Çünkü düşünceleri, kişileri, olayları, iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilmek ancak buna bağlı.

İnsana, eşyaya ve olaylara analitik değil kategorik yaklaşıyoruz. Böyle olunca ya süpürüp atıyoruz, ya da süpürüp alıyoruz. Seçmeye, elemeye, ayıklamaya yanaşmıyoruz. Bu da bizi, ya adaletsizliğe ya da ahmaklığa götürüyor.

Toptancı yaklaşım, genelleme yapmak zorunda. Genellikle genellemeler, bir parça haksızlık içerirler. Çünkü istisnaları dikkate almazlar. Bazen genellemenin kendisi istisnaya dayanabilir ki, bu cinayetin ta kendisi olacaktır.

Vahiy işte bu yüzden, muhatabında mümeyyiz bir akıl inşa etmeyi amaçlar. Çünkü bilinç ancak bu sayede yenilenebilir. Kusurunu fark etme, noksanını bilme, günahına af dileme, yanlıştan vaz geçip doğruya yönelme (tevbe), gerçekte bir “bilinç yenileme”dir. Seçip ayırma yeteneği gelişmemiş olanlar, bu meziyetlere sahip olamazlar. Kusur ve noksanlarını bilemezler.

Vahiy Hz. Adem’in, Hz. Musa’nın, Hz. Yunus’un, Hz. Davud’un tevbelerini işte bu nedenle aktarır. Analitik düşüncenin, özdenetime dönüşmesi demeye gelen “tevbe”nin, herkes için şart olduğunun en güzel delilidir bu örnekler.

Mümeyyiz akla sahip olmayan biri, İsrail buldozeri altında Filistinli çocukları savunacağım diye can veren Rachel Corrie’yi nereye yerleştirsin?

Mesele mühim.

Rachel’ın yaptığı fedakarlık az uz bir şey değil. Faşist devlet İsrail’in her gün işlediği cinayetleri televizyonlarından izlemeye alışmış geniş yığınların yüzünde şaklayan bir tokat bu. Ta Amerika’nın Olympia’sından kalkıp gelsin 23 yaşında bir kızcağız, Filistin’in masum insanları için kendini adasın, çırpınsın ve en nihayet canını feda etsin.

Rachel, anne-babasına yazdığı bir mektubunda “ABD vatandaşı olduğum için kendimi suçlu hissediyorum” diyordu. ABD’nin, Faşist devlet İsrail’e verdiği sınırsız desteği kastediyordu.

Belli ki o “Böyüklerimiz bizden eyi düşünür” diyenlerden değildi. Belli ki o devlet terörüne “hikmet-i hükümet” kılıfı geçirenlerden değildi. Belli ki o “zulüm bizdense, ben bizden değilim” diyenlerdendi. Darısı bizim mahallenin başına.

Bana ulaşan mesajlardan, işbu yiğit kızın, zihinlerde bir yere yerleştirilemediği anlaşılıyor.

Garibim, ne yapsın, vicdanı onun bu kahramanca fedakarlığını görmezden gelmesine izin vermiyor. Bu kez sorular hücum ediyor bir biri peşi sıra. Elhasıl, onu bir yere yerleştiremiyor.

Sahiden de, acaba bu yiğit kızcağız Hz. Peygamber’in eline geçse nereye yerleştirirdi. Cömert Reis Hatem Tâî hakkında, sırf dillere destan iyilikseverliği ve cömertliği için “Allah onun için özel bir makam ihdas edecek” mealinde bir müjde veren Rasulullah, Rachel Corrie’yi nereye koyardı dersiniz?

Bu sorunun cevabı var. Çünkü bu olayın bir benzeri Saadet Asrında yaşanmış. Olayın kahramanı Yahudilerin eşrafından bilgin bir zat olan Muhayrık. Muhayrık, birçok ilki gerçekleştiren biri. Bu ilklerin başında “İslam’da malı ilk vakfedilen kişi” ünvanı geliyor.

Kaynaklarımızın verdiği bilgiye göre, bu zat, Uhud savaşının yapılacağı gün Hz. Peygamber’e gelir ve safında savaşmak istediğini söyler. Hz. Peygamber bu isteği kabul eder. Zengin biri olan Muhayrık, orada bulunan herkesi tanık tutarak tüm malını Allah yolunda vakfeder. Bunu gerçekleştirmek için de malları üzerindeki tüm tasarruf yetkisinin Hz. Peygamber’e ait olduğunu ilan eder.

Savaş sona erdiğinde görülür ki, Uhud şehitlerinin cesetleri arasında Muhayrık’ın cesedi de vardır. Hz. Peygamber onun na’şını, Uhud şehitliğinin bir kenarına defnettirir.

Onun hakkında söylediği şu sözü kaynaklarımız ittifakla naklederler: “O Yahudilerin en hayırlılarından biriydi.”

Hz. Peygamber’in bu sözü, Muhayrık’ın “yaşarken ki durumu” hakkında bir tespit olsa gerektir. Onun Mekke’de de “Ya Rab! İki Ömer’den birini” derken de aynı yaklaşımı sergiliyordu. Çünkü “İnsanlar madenlere benzerler, Müslüman olmadan önce hayırlı olan Müslüman olduktan sonra da hayırlı olur” diyen de yine kendisiydi.

Fakat bu mesele burada kapanmaz. Anlaşılan Muhayrık’ın nasıl isimlendirileceği, daha ilk otoritelerin zihninde dahi netleşmemiştir. İlk siyer otoriteleri, durumu adlandırmakta hayli zorlanırlar.

İbn Sa’d, Tabakat’ında Muhayrık’ın ölümünü anlatırken “O hâlâ dini üzereydi” der.

İbn Hişam es-Sîra’sında tam tersi bir yargıda bulunur: “Muhayrık Yahudilerin bilginlerindendi, o Müslüman oldu”.

Vakıdi de İbn Hişam’la aynı düşüncededir. Der ki: “O Rasule iman etti”.

İnsanların isimlendirmedeki hükmü, bakış açılarına ve kavramları nasıl tanımladıklarına göre değişir. Fakat Allah’ın hükmü tektir ve o kime ne muamele yapacağını çok iyi bilir. Çünkü seçip-ayırma işini en adil yapan O’dur (Bkz. 3.113-115)

O’nun adaletine güvenin, gerisini merak etmeyin.

 

Yorum Yaz