Ramazanımızı zehir edenler

Din yalnızca entelektüel bir faaliyete indirgendiğinde, ilim demagojiye, âlim demagoga dönüşür.

Medya, ele aldığı her şey gibi, dîni de magazine indirgeyip sulandırıyor. Bunu, dîne ve dînî değerlere düşmanlık amacıyla yapıyor olabileceği gibi, tabiatı gereği “eğlence ve şov aracı” olmanın dayanılmaz hafifliğiyle de yapıyor olabilir. Ama sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkıyor ve din asli fonksiyonlarının dışında çirkin emellere alet edilmiş oluyor.

Laik medyanın çirkin emellerine alet olan ‘dinci’ler, kendilerine verilen rolleri bihakkın oynuyorlar. Bilgi vermek yerine poz veriyorlar. Güven vermek yerine güven zedeliyorlar. Aşk vermek yerine nefret uyandırıyorlar. Sorunları ve ihtilafları çözmek yerine sorunun ta kendisi oluyorlar ve ihtilafları daha da derinleştirip içinden çıkılmaz hale getiriyorlar.

Tıpkı Çin atasözünde olduğu gibi, birisi bunlara “Allah sizi ilginç etsin!” bedduasında bulunmuş olmalı ki, ilginç, çok ilginç, daha ilginç, pür-ilginç olmak için ne lazım gelirse yapıyorlar. Birisi kalkıyor, ilim erbabınca öteden beri zaten bilinmekte olan sıradan malumatı orijinal ‘ictihatmış’ gibi sunuyor. Bir başkası haddini bilmeden boyundan büyük laflar edip, dibini görmediği bulanık sularda ‘avcı’ edasıyla kulaç sallıyor ve tabii ki avlanıyor.

Şov ayrı, ilmî tartışma ayrıdır. İlmî tartışma ilim adamlarıyla, ilmî usul ve üslupla yapılır. Televizyon allameleri ne usul bıraktılar, ne âdâp ve ne de erkan. Ortalık sulandı sulandı ve balçıktan geçilmez oldu. Bir de bu balçığı birbirlerinin orasına burasına sıvamaları yok mu; ruhu muazzep eden görüntülere dayan dayanabilirsen!

Televizyon “teşhir” aracı. Televizyonu kullananlar, eğer iyi şeyleri teşhir etmiyorlarsa, olumsuz anlamda ‘teşhirci’ konumuna düştüklerini unutmamalıdırlar. Bir yerde teşhirciler varsa, elbet ‘röntgenciler’ de olacaktır. Bu anlamda seyircinin ‘ahlakını’ sorgulamıyorum bile.. Çünkü o bahis içler acısı.

Fakat seyirci, kötü olanı kötü olduğunu bile bile izliyor ve izlemesi onun kötü hakkındaki kanaatini değiştirmiyor. ‘Televizyon tebliğlerini’ kaçırmayanlara “Aşk olsun size! Ruh sağlığınız bozulmuyor mu?” diye soruyorum. Beni haklı buluyorlar fakat yine de seyirci olmaktan kendilerini alamıyorlar. Kuyuya atılan bir yığın taşı, sonunda gelip bize çıkarttırmaya kalkıyorlar. Bundan dolayı bütün bu yapılanlar, istesek de istemesek de gelip bizi buluyor.

Oysaki içimizin kurak yerlerini yeşerten şu güzel Ramazan günlerinin, bu tür iç karartıcı manzaralara kurban edilmemesi gerekmez mi? Ramazanın sağaltıcı soluğunu kesmek için bu ülkede sırf Ramazanlarda uygulamaya konulan sabotaj çeteleri mi var? Bu da mı derin devletin işi? Birileri çıksa da üç çeyrek yüzyılın Ramazanlarında başlatılan suni kampanyaları bize bir bir tespit etse.

Bu milletin diniyle imanıyla uğraşmayı birinci görev addeden egemenlerin, bu millete dinini öğretmek gibi bir kaygısı hiçbir zaman olmadı. Onlardan din adına hiç hayır sadır olduğu görülmedi. Onların belirlediği gündemler, olsa olsa, yönetici sınıfların ellerinde ufku karartılan bu ülkeye ilahi gündemin taşıdığı ışığı engellemeye yönelik olabilir.

İnsanımız bunlardan usanmıştır. İnsanımız bunların ipliğini pazarda görmüştür. Yüzyılın en kötü yönetilen ülkesinde deniz bitmiştir. Din bu ülkenin tek yükselen değeridir ve böyle olması kaçınılmazdır. İnsanımız, kendisine verilen yalancı emziklerin kendisini beslemeyeceğini geç de olsa anlamaktadır. İdeolojilerin iflas ettiği bir dünyada, ideoloji taslağıyla yönetilen ender ülkelerden biri bu ülkedir. Fakat bu durum, mukadder akibeti değiştirmez.

Ölü yüzü pudralayarak, ideoloji cilalayarak iktidarlarını biraz daha uzatmayı deneyen çıkar çeteleri, “Biz battık, bari dînî değerleri de batıralım” mantığıyla hareket ediyorlar. Bir yandan dînî değerlere savaş açıyorlar, öte yandan bu savaşın beşinci kolluğu görevini televizyon allamelerine yüklüyorlar.

Ramazanımızla hasret gidermemizi bile çok görüyorlar. Ramazanımızı zehir etmek istiyorlar. Fakat bu taktik de yalama oldu. Gördüğüm o ki, millet bu çirkin oyunu da anlamış bulunmakta.

Ramazanına sahip çıkıyor. Ona sahip çıkanlara sahip çıkıyor. Orucunu bozmak isteyenleri iyi biliyor. Namazını ifsat etmek isteyenlerin üzerine çizgi çekiyor. Yine biliyor ki din hainleri gerçek vatan hainleridir. Dîne ihanet edip de millete sadakat göstermiş bir tek ismin olmadığını bu milletten daha iyi kim bilebilir?

Bu millet huzur ve saadet için çok bedel ödedi ve hâlâ ödüyor. Bu bedel onu İslam’ın yüce kapısının önüne getirip bırakacaktır. Bu topraklara ruh kökünden bağlı olan herkesin beslendiği tek sahici damar İslam damarıdır. O damardan beslenmeyenin bu ülkeyle sahici bir bağı olmadığını, olamayacağını bir gün herkes anlayacak.

İlahi gündeme sahip çıkın, Ramazanınızı kurda kuşa yem etmeyin. Maneviyat dünyamızın yer altı babalarının sömürülerine hep karşı oldum. Şimdi de “din çeteleri” çıktı. Bunların maneviyatınızı hortumlamasına izin vermeyin.

Dininizi, imanınızı, Kur’an’ınızı ciddiye alınız ki dininiz, imanınız ve Kur’an’ınız da sizi ciddiye alsın.

( 15 Aralık 2000 )

 

Yorum Yaz