Romanya’da İslam

“Emr-i Hak vaki olur ise, yedi tabut hazırlayıp, naçiz cesedimi birine koyasınız. Diğerlerine ağırlığımca bir şey koyasınız. Bu tabutları vasiyet ettiğim yerlere ulaştırabilirseniz ulaştırasınız?”

Bu vasiyetin sahibi, “Saltık Baba, Baba Saltuk, Saltık Bay” diye de anılan Sarı Saltuk. Evliya Celebi Gelibolulu Yazıcızade’yi kaynak göstererek onun adını Muhammed, nispetini de Buhari olarak veriyor.

Sarı Saltuk’un tabutunun ulaştırılmasını vasiyet ettiği yerler arasında Bosna, Trakya, Anadolu hatta Arnavutluk’u tahmin edebilirsiniz. Fakat her halde bunlar arasında Moskov ve şimdilerde Estonya ve Letonya diye anılan Baltık coğrafyasının bulunduğu, 40 yıl düşünseniz aklınıza gelmezdi.

Yesevi dergahı davet erlerinden Buhara kökenli bir İslam davetçisi olan Sarı Saltuk, 1260’lı yıllarda Moğol istilasının kasıp kavurduğu Anadolu’dan Balkanlar’a İslam’ın sancağını taşır. Şimdi Romanya sınırları içinde kalan Dobruca bölgesindeki Babadağı’nın eteğine yerleşir. Ömrünü iman davetine adar. Sadece hayatıyla değil, ölümüyle de imana hizmet eder. Yukarıdaki vasiyet bunun delili. Bununla amacı, Müslümanlara hedef göstermek, İslam’ın gelecekte ulaştırılacağı coğrafyalara dikkat çekmektir.

Moskov? Estonya? Ufka bakın adamdaki ufka! Onun ufku yanında yüreğimizdeki haritaların küçüklüğüne bakıp yüzümüz kızarıyor. Ufuk kısırlığı iman kısırlığının bir göstergesi midir dersiniz?

Evvelki gün işte tam oradaydım. Baba Saltuk Muhammed Buhârî’nin harabe halindeki kabrinin başında. Bir avuç insana, bu soylu yürüyüşün ve duruşun zihinlerinde neler çağrıştırdığını sordum. Kur’an’ın Rumence çevirisi gibi büyük bir işin üstesinden gelen Yemenli aydın Dr. Ebu’l-la” “Şu üç mescitten başkası için yolculuk helal olmaz” hadisini hatırlatınca, ona dedim ki: “Ben ölü ziyaretine gelmedim. Hiçbir ölü, beni buraya getiremez. Ben diri ziyaretine geldim: “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölü’ diye bakmayın. Onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.” Keşke farkına varsaydık.

Romanya’ya Avrasya Vakfı’nın davetlisi olarak gittim. Bükreş’teki kongre merkezinin büyük salonunda, “Yürek Fethi” adlı bir konferansımız vardı. Dinleyenler tam bir ümmet mozaiği idi. Başta Romanya’da iş kurmuş Türkiyeliler, Romanya halkının bir parçasını oluşturan Tatar Türkleri ve Kırım Türkleri, Yemen, Suriye, Irak ve Mısırlı Araplar ve bir avuç da olsalar Rumen Müslümanlar?

Avrasya Vakfı’nı sırtlayan vakıf insan Yasin Hoca ve bu çalışmanın maddi yükünü omuzlayan Dursun Bey ile onların etrafında halkalanan aşk erlerinin gayretine şahit oldum. Bu gayretlerin çölü göle dönüştüreceğinin emarelerini gördüm. Hepsinden öte “fâtihân” neslinin “yürek fethi”ni sürdürme azim ve kararlılığına tanık oldum.

Romanya, ahlaki yozlaşmanın neden olduğu toplumsal bir kıyametin eşiğinde. Bana göre onlar, İslam’ın bu topraklardaki yitik çocukları. “Anlamsız” ve “amaçsız” kalmanın tüm kötü sonuçlarına duçar olmuşlar. Tam anlamıyla “değersizleştirilmiş” bir toplum var karşımda. Alkol, fuhuş ve kumar toplumu bitirmiş. Birincisi kolektif aklı, ikincisi aileyi, üçüncüsü emeği mahvetmiş.

Çavuşesku döneminde nüfusu 27 milyon olan ülkenin bugünkü resmi nüfusu 21 milyon. Gerçek ise bunun çok daha altında bir rakam, 19’a, 16’ya, hatta yabancılar çıkılırsa 15’e düştüğünü söyleyenler var. Yani Romanya hızla eriyor, tükeniyor. Devlet doğurana Romanya ölçeğinde iyi bir para vermesine rağmen kadınları ikna edemiyor. Sırf bu parayı almak için doğuranlar, ilk fırsatta çocuğu azıtmanın bir yolunu buluyor. Bu nedenle Romanya Avrupa ölçeğinde en çok kimsesiz çocuk nüfusuna sahip ülke. Çavuşesku’nun komünizmi Rumenleri doğurmaya sopa zoruyla ikna edebilmişmiş. “Kocalarınızla sınırlı kalmayın, eğer ondan doğuramıyorsanız bulun birini doğurun” diyormuş Çavuş-zade. Fakat şimdi sopa kalkınca o da bitmiş. Romanya aynı zamanda AİDS’li çocuk sayısının Avrupa’da en yüksek olduğu ülke. Bu alandaki tek çocuk ihtisas hastanesi bu ülkede bulunuyor.

Bunlar eksileri. Bir de artıları var Romanya’nın. Avrupa’da bizlere en az antipati besleyen ülkelerin başında geliyor. Hatta Osmanlı’dan dolayı belli bir sempatileri bile var. Düşünsenize bir, Rumen dilinde tam 2500 Türkçe kelime kullanımda. Türkiye’nin çocukları dahi bu sayının onda biriyle konuşuyor. Müteşebbislerimiz Romanya’da hayli yol almışlar. Devlet tarafından teşvik görüyorlar. 8500 Türkiyeli işadamı Romanya’da iş kurmuş. Vakıflar, okullar, kurslar açmışlar. Bizim mütegallibe sınıfının kulakları çınlasın; Rumen hükümeti buradaki İslami çalışmalara baskı uygulamıyor. Süleyman Efendi’nin talebeleri kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde çok zor şartlarda Kur’an kursları açmışlar. Dobruca’da onlardan birini ziyaret ettik. Binlerce özbe öz Osmanlı Türk’ü bulunduğu halde, bu ailelerin İslam’la alakaları kalmamış. “Yalvarıyoruz çocuklarınıza Kur’an öğretelim diye, her masrafını biz karşılıyoruz, fakat 15 bin Müslüman Türk’ün bulunduğu bu ilçede bir dizine çocuğu bile bulamıyoruz, bazı ebeveynler ancak parayla razı oluyorlar” diyor yetkili arkadaş.

Aynı yerde Sultan Aziz’in yaptırdığı muhteşem ama mahzun bir cami var. Eksik olmasın, Diyanet Vakfı imam atamış. Bizi görünce hıçkırıklara boğulan imam, iki yılda Kur’an öğretecek birkaç yaşlı kadın bulduğuna çocuklar gibi seviniyordu.

Bütün bunları görünce, “Cumhurbaşkanı ve CHP’lilerin istediği Türkiye, Romanya gibi bir Türkiye mi?” diye sormadan edemiyorum. Bilmem siz ne dersiniz?

Daha, İttihatçı çetenin ihtirasları uğruna kırdırdığı şehitlerimizin medfun bulunduğu Osmanlı-Müslüman Şehitliği’nde, “Osmanlı” ve “İslam”ı hatırlatan hiçbir kelime ve iz bırakmamayı kimlerin nasıl becerdiğini Bükreş Büyükelçiliğimize soracaktım, yerim kalmadı.

 

Yorum Yaz