Sapar Murat öldü, yaşasın Muradizm!

Zalim bir diktatör daha tarihin çöp sepetine yuvarlandı. Zamanın şairinin herkesin şerrinden illallah dediği Halet Efendi’nin ölümü üzerine yazdığı beyit geldi aklıma: “Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur, Yıkıldı gitti dünyadan dayansın ehl-i kubur”

Bu habere en çok Ağacan sevinecek. Şimdi zar zor kapağı attığı gurbet ellerde bu satırlarımı okuyorsa, kafasını manalı manalı sallıyordur. Ağacan bir tarih doktoru. Ülkesinde, yani Türkmenistan’da üniversite hocalığı yapmış.

Yıllardır derslerime devam ettiği için onu iyi tanıyorum. Sapık Murat’ın elinden canını zor kurtarmış. Fakat eşi, çocukları, anası, babası diktatörün elinde esir kalmışlar. Zavallının çektiği acı yüzünden okunurdu. Yanında çocuktan bahsetmeye kıyamazdım. Ağlamaklı olur, kendine bu acıları yaşatan diktatöre, ona arka çıkanlara, onun zulümlerine bazı menfaatleri uğruna ses çıkarmayanlara, hatta küçük hesaplar yaparak onu mazur görenlere lanet okurdu.

Sapar Murat’ın diktatörlüğü de, benzerlerinden farklı değil aslında. Hepsi birbirine benziyor bu türün. Al birini vur ötekine. Ama yine de soyu tükenmemiş olan ve bu gidişle tükenmeyeceğe benzeyen “diktatör” türünün ne menem bir nesne olduğu unutulmasın diye tadat edelim meziyetlerini şirin diktatörümüzün:

Bu sapığın kendini “peygamber” ilan ettiğini, gelen tepkiler üzerine bu iddiasını yüksek sesle dillendirmekten vazgeçse de, “yalancı peygamberlik”ten tamamen vazgeçmediğini hatırlatarak gireyim.

Eh peygamber olur da, kitabı olmaz mı? Etrafındaki tatavacıların yazıp eline tutuşturdukları bir de Ruhname’si var Sapar Murat’ın. Ülkenin resmi ideolojisini bu kitap oluşturuyor. Orta öğrenimde bu kitap okutuluyor. Ehliyet ve üniversite sınavlarında bu kitaptan sorular çıkıyor. Bir de ne demiş sevimli diktatörümüz biliyor musunuz: “Kitabım Ruhname’yi üç kez hatmeden direk cennete gider.” Ya, işte öyle!

Niye gülüyorsunuz; bir yerden tanıdık mı geldi?

Sapar Murat’ın resimleri her yerde. Hatta umumi tuvaletlerde bile var. 12 metrelik altından heykeli dillere destan. Güneşin doğuşuna göre yön değiştirsin diye hareketli bir kaide üzerine dikilmiş. Türkmen parası Manat’ın üzerine kendi resmini bastırmış. Tüm resmi gayr-ı resmi binalarda onun posteri. Aklına ne esmişse, rivayete göre bir emirle bunları indirtmiş. Dünyada bayramlarda TV ekranlarının köşesine bayrakla birlikte kafa yerleştirilen ikinci ülke onun ülkesi.

Ay adlarını değiştirmiş. Erken kaybettiği annesinin sevgisiyle doludur yüreciği sevimli diktatörümüzün. Ocak’a kendi adını, Nisan’a annesinden mülhem olarak ”ana” adını vermiş. O bu işte ilk değil. “Ağustos”a adını veren Roma imparatoru Avgustus’un sünnetini izliyor. Oldu olacak, günlerin adını da değiştirivermiş. Birine kendi adını koymuş. Yine 2003 yılına annesinin adını vermiş. Tabi ki Meclis kararıyla efendim; Meclis olmadan olur mu?

Tüm kamu kuruluşlarına kendi adını vermiş. Yetmemiş, havaalanlarına, statlara, sokaklara, köprülere? Hasılı memlekette göze batan ne varsa hepsinde onun adı var. 2001’de babasını Meclis kararıyla “kahraman” ilan ettirmiş, 2002’de ise annesini yine Meclis kararıyla “kahraman” ilan ettirmiş.

Gülmeyin, adamı günaha sokacaksınız.

1999’da kendini ömür boyu devlet başkanı seçtirmiş. Seçimlerde kendisine çıkan oy sayısını merak etmiyorsunuz, ama ben yine de kıyak geçeyim: 99,9. Sahi o binde bir niye eksik kalır. Bence seçim sonuçları % 1000 çıkmalı. Mesela geçerli oy 3 milyon diyelim; Sapar Murat’a 5 milyon oy çıkmalı. Helal olsun ona. Mesela mezardakilerin kazara dirildiğini düşünelim; ondan başkasına mı oy verecekler? Ağzınızdan yel alsın; hiç olur mu öyle şey!

Kılık kıyafet devrimi de yapmış Sapar’ımız. Saç sakal yasağı getirmiş. Gülmeyeceğinize söz verirseniz, bir sırrını daha faş edeceğim: Ülkesinde ortalama insan ömrü 60 yılken, fermanla yaşların sınırlarını yeniden tayin etmiş: Mesela 25 yaşı gençliğin, 37 yaşı olgunluğun, 85 yaşı ihtiyarlığın başladığı sınır olacak… Ol! Neden ihtiyarlık 85 yaşında başlıyor? Sormanın ne âlemi var; beyimizin ufku geniş (pardon, uzun); o yaşa kadar diktatörlüğünü sürdürme rüyası kuruyor da, ondan.

Yıldız Çiçeğinin ismini dahi değiştirmiş. Yeni adı ne mi olmuş: “Başkan Türkmenbaşı” çiçeği. Çiçek bu adı alınca ne kadar kırıtmıştır, Allah bilir?

Mart 2004’ten itibaren taşra hastanelerini kapatıp “Hastalanan merkeze gelsin” diye ferman buyurmuş. Türkmenlerin verilmiş sadakası varmış. Ya Allah korusun, “Hastalanmak yasak” diye ferman buyursaydı, ne olacaktı? Tabi küçük bir sorun yaşanmış: 15.000 hemşire işsiz kalmış.

Bu herif hakkındaki son ifşaatım şu: Boyuna posuna bakmadan, daha saltanatının ilk yılında “Atatürk” soyadını almaya kalkmış. Türk dışişleri “Sakın aklından dahi geçirme; büyük sorun çıkarırız` diye uyarmış da, Allah’tan vazgeçip “Türkmenbaşı” soyadını almış. Tabi ki Meclis kararıyla canım, ne var bunda anlaşılmayacak?

Bence onu mumyalayıp sergilemeli. Sapar Murat öldüyse, Muradizm diye bir ideoloji uydurmalı. Böyle adamlar kolay kolay gelmiyor şu dünyaya.

Yorum Yaz