Sayın Eczacıbaşı, Sayın Mumcu, ayıp olmuyor mu?

Fatih Ayasofya’yı, yapılış amacına uygun olarak, misyonunu ilelebet sürdürmesi şartıyla vakfetti. Bu şartı, yazdırdığı vakıf senedine aynen koydurdu. Ve Ayasofya’yı mescid olmaktan çıkaracak, vakıf şartnamesine aykırı hareket edecek kimseye lanet diledi.

Ayasofya bir ibadethane olarak yapıldı. Yapanların amacı, orada Allah’a ibadet etmekti. İstanbul’un fethi sırasında, Fatih orada mücahitleriyle şükür namazı kıldı. Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre, namaz sırasında herkes şükrüne hıçkırıklarını şahit kılıyordu.

Ayasofya’nın hangi mülahazalarla müze yapıldığı hâlâ sır gibi saklanıyor. Geçelim ve soralım: Kim ve ne adına almış olursa olsun, siyasi bir karar Ayasofya’yı ibadethane olmaktan çıkarabilir mi? Binlerce yıldan beri ibadethane olan bir mekan, bir kararla yapılış amacından soyutlanabilir mi? Haydi yaptınız, peki bu meşru kabul edilebilir mi?

Soru budur ve cevabı açıktır: Ayasofya bir ibadethanedir. Onu hiçbir siyasinin kararı ibadethane olmaktan çıkaramaz. Çünkü o daha başlangıçta bir ibadethane olarak yapılmıştır, bu bir. Onu İstanbul’u bize hediye eden Fatih yine bir ibadethane olarak vakfetmiştir, bu iki.

Bu durumda Ayasofya’yı ibadete kapatmak: 1) İnanç ve ibadet özgürlüğüne yönelik bir saldırıdır. 2) İnsanlığın kültür mirasına yönelik bir saldırıdır. 3) Vakıf hukukuna aykırı siyasal bir tasarruftur.

Ayasofya’da konser vermek, yukarıdakinden daha vahim bir saldırı ve hakarettir. Ayasofya’da konser veren Kültür ve Sanat Vakfı, ünlü ilaç şirketi yöneticisi Eczacıbaşı ailesininmiş. Bu aileyi tanımam. Hangi dindendir, dine inanır mı, Allah’a inanır mı, yoksa hepten mi inkarcıdır, onu da bilmem. Fakat bu yaptıkları ayıptır, günahtır, zulümdür.

Bunu yapanlar içerisinde tek Allah’a ibadet edilen tüm mabetlere hakaret etmiş sayılmalıdırlar. Nejat Eczacıbaşı, gelen tepkiler üzerine, yazılı bir açıklama yollamış basına. Aslında özür dilemesi gerekirken, bu erdemden mahrum kalmış. Bir de M. K. Atatürk’ün adının arkasına sığınarak bu çirkinliği meşru ve mazur göstermeye çalışmış.

Eczacıbaşı şunu iyi bilmeli: Her mabed hükmen “Allah’ın evi” sayılır ve “Beytü’l-Atik” olan Kâbe’nin oradaki şubesidir. Vahyin öğretisi budur. Allah’ın evi olan bir mabedi ibadete kapatarak, tamamen onun dışında bir amaç için kullanmak ki bu amaç ister siyaset, ister sanat, ister ticaret için olsun fark etmez- gayr-ı meşrudur, haramdır, vebaldir.

“Allah’ın evine” tecavüzdür. Haneye tecavüz tüm hukuk sistemlerinde suçtur. Bu hane eğer bir “ibadethane” ise, bu tecavüz tüm kutsallara yapılmış sayılır.

Soru şu: Eğer bir siyasal yetkili -hangi düzeyde olursa olsun- Eczacıbaşı’nın köşkünü kendi rızası dışında “müze” yapıp, “Fermanımdır, bundan böyle bu köşk müzedir!” dese, bunun hukuktaki karşılığı nedir? Meşruluğu nedir? Eczacıbaşı buna razı olur mu? Bu gasbı savunur mu? “Eyvallah, o halde konser parası da benden” der mi? Yoksa vaveylayı basıp hakkını mı arar?

Diyelim ki, dine ve dindara saygısı yok. Sanatsal kaygıyla konser düzenledi. Ayasofya gibi zaten ilave sütunlarla ayakta duran bir mimarlık şaheserinin bilmem kaç enstrümanın birden çıkardığı seslerden zarar göreceğini bilmez mi?

Dünyanın herhangi bir yerinde bu ayardaki ve bu risk altındaki bir tarihi eserin içinde konser verdirirler mi? Avrupa’da bazı tarihi eserlerin yanındaki yollar dahi trafiğe kapanmıştır. Birçoklarında her türden yüksek sesli yayın yasaktır. Eczacıbaşı’nın sanatsal kaygısının da koskoca bir balon olduğu böylece anlaşılmış olmuyor mu?

 

Yorum Yaz