Sen gemini yap, deniz ayağına gelir!

Böyle diyordu Büyük Şair Necip Fazıl Kısakürek;

“Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana

Yükseldik sanıyorlar alçaldıkça tabana”

Ülkeyi kokutanlar, milletin iplemediği illegal anayasalarda, vehim eseri tehditler üretiyorlar. Bu tehditler arasında İslam’ın kod adı haline getirdikleri “irtica” da var.

“İrtica”, insanlığın değişmez ve ebedi değerlerinin öbür adı olan İslam’a atılmış çirkin bir çamur. Bu çamur, onu Allah’ın dinine atanların iç dünyasını gösteriyor.

İrtica’ın anlamı “geriye gitmek, gericilik”. Kur’an’da irtica’ın adı “cahiliyye”dir. Cahiliyye’yi, “kendini bilmezlik çağı” anlamına kullanır Kur’an. Çünkü Kur’an vahyi öncesinde ayyuka çıkan ahlaksızlığın temelinde insanın kendini bilmezliği, haddini aşması, kendine yabancılaşması yatıyordu. Haddini bilmeyenin yapmayacağı ahlaksızlık, çiğnemeyeceği sınır, irtikap etmeyeceği müptezellik, devirmeyeceği çam yoktur. Kendini bilmeyen, Rabbini de bilmez. Rabbini bilmeyen, ya güçsüzdür, ya güçlü. Güçsüzse kula kul olur, güçlüyse kulları kendine kul eder. Her iki halde de nefsine kul, keyfine esirdir.

Cahiliyenin en dikkat çekici tavrı, İslam’ın haram kıldığı ne kadar müptezellik varsa hepsini iştiyakla icra etmesiydi. Putperestlik, haram yeme, faiz, içki, kumar, zina? Bunlar arasında kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek de vardı.

Bugünün “cahiliyye”si, kız-erkek genç nesillerin bedenini değil, ruhunu gömüyor. Bu milletin ahlaki değerlerinin tümünün kaynağı olan İslam’ın adını “irtica” koyanlar, bu ülkenin geleceğini kundaklayanların ta kendileridir. Dünün “cahiliyye”sini onlar temsil ediyorlar. Yani Kur’an’a göre asıl irtica, onların kafalarında, kalplerinde, hayatlarındadır.

“Gençlik nereye?” yazıma birçok mesaj aldım. Bunlar arasında, bağrı yanık ebeveynlerin, ne yapacağını şaşırmış öğretmenlerin mesajları, hayli yekun tutuyor. Ama çoğunluğunu bizzat gençlerin mesajı oluşturuyor. Bunun anlamı şu: Gençler, “gençlikten” şikayet ediyorlar.

Bu mesajlar arasında biri var ki, o bir “müdürün” mesajı. Fildişi kuleden değil, sahanın tam ortasından geliyor bu mesaj. Buyurun, okuyun:

“Ben bir öğretmen ve okul müdürü olarak çocuklar ve gençlerle çok iç içeyim. Gidişat beni korkutuyor, zaman zaman hasta ediyor.”

-“Gece vakti yolunu kesip para isteyen, vermeyince de dövmeye kalkışanlara karşı kendini korumak için bıçak çeken bir genç, saldırganların birini öldürdü, birini yaraladı.”

-“On yedi yaşında bir genç, altı yaşındaki bir çocuğa tecavüz etti.”

-“Bir ilköğretim okulunda, beşinci sınıf öğretmeni, kendi öğrencilerine ağır cinsel tacizde bulundu.”

-“Küçük bir çocuk, pompalı bir tüfekle oynarken arkadaşını öldürdü.”

-“Bir lise öğrencisi intihar etti.”

Bunlar, son iki hafta içinde benim duyduğum haberlerden sadece birkaçı. Ben bunları birileriyle konuştukça, muhataplarım listeye yenilerini ekliyorlar. Hatta bir kısmı, “Bunlar da bir şey mi, senin dünyadan haberin yok” diyor. Ve arkasından havsalamın almadığı çeşit çeşit suç ve suçlulardan bahsediyorlar. Baba-kız, erkek ve kız kardeş arası cinsel sapıklıklar mı dersiniz; alacak-verecek için, miras için, arsa için kanlı bıçaklı olan kardeşler mi dersiniz? Olayların ardı arkası kesilmiyor. ..nın bazı yerleri balici ve tinercilerin mekanı olmuş. Bazı yerlerden belli saatlerden sonra geçmek çok tehlikeli hale gelmiş… Yine geçen gün, bir ilköğretim okulu öğrencisi, başka bir okulun bayan öğretmenine elindeki bıçağı gururla gösterip, bunun herkeste olması gerektiğini söylemiş. Kız-erkek flörtleri 2 ve 3. sınıflara kadar düşmüş durumda… Dokuz on yaşındaki çocuklar kendi aralarında çeteler kuruyor, yol kesip haraç alıyor, vermeyenleri dövüyor, kimseye söylemesinler diye tehdit ediyor, hatta gözdağı vermek için işkence ediyorlar. Uyuşturucu kullanma yaşı sürekli düşüyor. Cezaevlerindeki çocuk koğuşlarının sayıları hızla artıyor. Liselerin önünde her gün polisler beklemek zorunda kalıyor. Öbür taraftan ‘internet kafe’lerin sayısı artık bulunduğum ilde dahi yüzlerle (beş yüze yakın) ifade ediliyor. (Daha bir yıl önce 60-70’ten bahsediyorduk.) Belki istisnaları var ama bunların büyük çoğunluğu suç yuvası. Çocukların ve gençlerin beden ve ruh sağlığını alt üst edecek her şey, bilgisayarların iki “tık”ının ucunda. Piyasada korsan CD satanlardan açıkça, en kaba kelimelerle, “bilmem ne filmi var mı?” diye sorulduğunu kulaklarımla duydum… İçiniz karardı değil mi?”

İçimiz kararmadı, kararmaz da. Bu ülkede iki dünya var artık: Biri resmi ideolojinin hedeflediği ve yukarıdaki mesajda resmi görülen malum ‘derin devletin’ sentetik dünyası. Diğeri de bu dünyadan mümkün olduğunca uzak duranların oluşturduğu ‘derin milletin’ sahici ve alternatif dünyası.

Bu ikincisi, bir tür çağdaş Ashab-ı Kehf modeli. Saraylarda kula kul olmaya, mağarada Allah’a kul olmayı tercih eden Ashab-ı Kehf’in. Küçük ama emin, mütevazı ama huzurlu. Onlar karada gemi yapmayı sürdürüyorlar. Biliyorlar ki tuğyan olan yerde mutlaka tufan olur. Dalga geçen, hor görenlere aldırmıyorlar. Karada gemi yapan yiğitlere “Gemi yapıyorsun ama deniz nerde?” diyenlere, yeri ve göğü, yerin ve göğün sahibini gösteriyorlar.

Unutmayın ki, tuğyanı boğan tufan, karada gemi yapan yiğitlerin ayağına gelen denizden başka bir şey değildi.

 

Yorum Yaz