Sermayesi buz olanlar

Kararan kalpleri aydınlatmak için indirilmiş olan vahiy güneş gibidir.

Güneş yalnız kuzuları değil kurtları da, yalnız gülleri değil dikenleri de, yalnız masumları değil canileri de, yalnız yusufcuk kuşlarını değil yarasaları da aydınlatır.

Caniler çoğu zaman cinayetlerini gün ışığı altında işlemek yerine karanlığı tercih ederler. Yarasalar gün ışığından rahatsız olur saklanacak delik ararlar. Geceleri ortaya çıkmak için gündüzü ışıksız yerlerde geçirirler.

Ziya Paşa öyle demiyor muydu:

Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar

Rencîde olur dîde-i huffâş zıyâdan

Çağımızın en keskin gözlü adamlarından Cemil Meriç, bu ülkenin yabancılaşmış malum seçkinlerini kastederek diyordu ki “Gördüğü her ışığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallılar!”

İşte bu malum zavallılara gün doğdu. Onlar şimdiye kadar tıpkı yarasalar gibi vahyin ışığından rahatsız oluyorlardı. Ellerinden gelse güneşi balçıkla sıvayacaklar, yargıyı kullanarak güneşe tevkif müzekkeresi kesecekler.

Ağızları dolusu her fırsatta İslam’a, Kur’an’a, İslam Peygamberine kin kusmaları bundan. Kur’an’ın öğretilmesine karşı çıkmaları, Kur’an kurslarına düşman olmaları, İHL’lerin ve ilahiyatların kökünü kurutmaya çalışmaları, tesettüre, oruca, namaza saldırmaları bundan. Bir biçimde İslam ve vahiyle ilişkili ne varsa ona akıl almaz bir biçimde hınç dolular.

Tam bir yarasalık. Tam bir ışık düşmanlığı. Şimdiye kadar gördükleri her ışığı yangın sanıp haydarane naralarla selliseyf edip seğirtiyorlardı. Şimdi ona da gerek kalmadı. Çünkü bazı yerlerde gerçekten nûr yerine nâr görülmeye başladı. İşte malumlara “gün doğdu” deyişim bundan.

Artık mazeretleri de var. Utanmasalar tempo tutup oynayacak kadar sevindirik oluşları bundan. 80 yıldan beri güneşe karşı işledikleri tüm suçlara mazeret bulmuş olmanın gönül rahatlığına ermiş gibiler.

Peki, bu aydınlık düşmanlarının ışığa karşı işledikleri cinayetleri mazur gösterecek kozu onlara veren kim?

Elbette, Allah’ın boyasıyla boyanma, yani tasavvurunu, aklını, şahsiyetini vahiyle inşa etmek gibi uzun ve zahmetli bir süreç yerine, nûru nâra dönüştüren sentetik ve hızlandırılmış süreci tercih edenler.

Düşünsenize bir. Kardeşimiz İslami bilince erdiğinin altıncı ayında müftü, birinci yılında müçtehit kesiliyor. İkinci yılında geçip gitmiş müminleri, üçüncü yılında yaşayan müminleri çöpe atıyor. Artık kendinden başka kimse kalmamıştır.

Hiç de azımsanmayacak sayıda olmasına rağmen, bu durum istisna sayılabilir. Fakat ne idüğü belirsizlerin elinde silah olarak kullanılmaya teşne olup nûru nâra dönüştürenler de zaten istisna cümlesinden sayılmaz mı?

Evet, içimiz yanıyor. Şasiyetini vahyin inşa ettiği kimselerin görevi yangın kulesinin âgâh nöbetçisi olmak. Derin bir sorumluluk bilinci içerisinde nöbette asla göz kırpmamak. Kundakçıları teşhis etmek ve onları teşhir etmek. Mümkünse yeryüzünü kundaklamalarına engel olmak. Hiç değilse “Yangın var!” diye bağırmak. Olsun, tüm dünya derin uykuda olsun. Bazıları akşamdan kalma olsun. Hatta daha başkaları alttan binayı saran alevlere rağmen “Ne rahatsız ediyorsun be!” diye ahmakça tafra yapsın?

Yangın kulesindeki nöbetçi nöbette uyursa bu büyük bir cürüm. Ya bizzat kendisi yangın çıkarırsa?

Burada bir yanlışlık var demektir. Bu yanlışlığı doğru teşhis etmezsek haksızlık ederiz: Topraklarımızı çiftlik edinen uluslararası şer güçler, yerli kahyalarıyla birlikte Müslümanların hanelerini başlarına yıktılar. Çocuklarını manen öksüz ve yetim bıraktılar. Sahipsiz çocuklardan bir kısmı köprü altına sığındı, tiner çekip baly koklayan ve izbelerde geceleyen sokak çocuklarına döndü.

Birileri onlara bir şeyler vaat edip kundakçılık yaptırıyor. Kundakçılık yaptıranlar, şu mutena semtlerdeki ahşap konakları, mafyayı araya koyarak ucuza kapatıp yerine gökdelen kondurmak isteyen sonradan görme rantçılara benziyor. Bunlar sistemin hormonlu zenginleri cümlesinden. Üstelik her kundaklamanın ardından suret-i haktan görünüp en çok ah vah eden de onların elindeki medya.

Bu çirkin oyun bitsin artık. Bu oyunda oyuncu olarak kullanılmış olan ve bundan böyle kullanılacak olanlara söylenecek çok şey var. Fakat yerimiz bu kadar. Bu oyunun senaryosunu yazıp oynatanlara -ki onlar kim olduklarını ve neye hizmet ettiklerini çok iyi biliyorlar- bir çift söz:

Sermayeniz buz! Bu ülkeyi kuzey kutbuna çekip demirleyemediğiniz sürece er ya da geç erimeye mahkumsunuz.

 

Yorum Yaz