Şeytânî Oyun

Demek ki, ABD’nin derin aklını temsil eden yaşlı kurt Kissinger’in “İslam başkalarıyla değil, asıl kendi içinde çatışacak” öngörüsü, böyle gerçekleşecekmiş.

Konuşanın, bir bildiği varmış. Bu, “kendi kendini gerçekleştiren kehanet” değil, hazırlanan oyunun önceden haber verilmesiymiş.

İşte Irak’ta yaşananlar bunun göstergesi. Bu felaket noktasına, göz göre göre gelindi. Herkes herkesi uyardı. Fakat hiç kimse hiç kimseyi dinlemedi. Ve sonunda korkulan oldu, bile bile “kardeş kavgası” tuzağına düşüldü.

Oyun yeni değil. ABD’nin selefi İngiltere, küresel sömürü siyasetini, düşmanı birbirine kırdırma üzerine kurmuştu. Oryantalizmi bu amaçla kullandılar. Oryantalistler, onlara malzeme sağladı. İslam ümmetini oluşturan toplumlar arasındaki ihtilaf noktalarını öğretti. Nereyi kaşıyınca ne çıkar, hangi mezhepler arasında kadim kan davaları vardır, hangi Müslüman halkın hafızasında yekdiğerine karşı husumetin izleri bulunur, hangi bölgeler birbiriyle kadim husumete sahiptir, komşu kavimleri birbirine düşürmek için neyi fişeklemek gerekir, kardeş aşiretleri birbirine kırdırmanın en iyi yöntemi nedir? Oryantalizm, işte bütün bu soruların hazır cevaplarını onlara sunmak için uğraş verdi.

Onlar da bunu kullandılar. Bununla yetinmediler. Çekilmek zorunda kaldıkları İslam topraklarına kendilerine amade kahyalar aracılığıyla ulus devletler serpiştirdiler. Onların ellerine sınırları cetvelle çizilmiş ülkeler verdiler. Hemen hepsinin arasına sınır ihtilafları ektiler. Bugün İslam coğrafyasında aralarında sınır ihtilafı olmayan iki komşu devlet bulmak çok nadirdir. Bir milyon cana mal olan İran-Irak savaşının bahanesi sınır ihtilafıydı. Saddam mecnununun dünyayı yangına veren küresel işgale bahane teşkil eden Kuveyt’i işgal harekatı, yine öyle. Mısır ve Sudan, Suudi Arabistan ve Yemen benzer sorunlardan dolayı savaşın eşiğinden döndü. Endonezya ile Açe Sumatra’nın durumu ortada. Bahreyn ile İran, Umman ile Suudi Arabistan, Cezayir ile Fas, Cezayir ile Çad arasında benzer sorunlar şimdilik uykuda.

İslam toplumlarını birbirine kırdırmak isteyen her şeytânî gücün ilk kaşıdığı ihtilaf alanı, mezhebî farklılıklardır. Zira İslam ümmeti arasındaki mezhebi kamplaşmalar, ihtilafı tefrikaya dönüştürmek isteyen şer güçler için hâlâ “fırsatlar diyarı” olmayı sürdürüyor. Şer güçlerin, bu ihtilafları kaşımasında bir gariplik yok. Bundan dolayı sırf onları suçlamak, sorunu halının altına süpürmektir. Bu bir şeyi halletmez. Siz kendi yaralarını kendiniz saramıyor, onlara kendi eczanenizden şifa bulamıyorsanız, bu sizin kusurunuz. Bu durumda, sizi kendisine hasım gören güçlerin, kabuk bağlamış yaralarınızı dahi kaşıyarak kanatmasından şikayete hakkını yok demektir.

Bugün Irak’ta olan budur. Irak’ta sözüm ona “Sünni” Saddam’ın zulmüne yalnız Şiiler maruz kalmadı. Tabiî ki, en çok onlar gadre uğradı. Fakat Irak Sünnileri de Saddam’ın dillere destan zulmünden payını aldı. Ama Saddam gitti, zulüm bitmedi. Saddam gibi bir manyağı Irak’ın başına bela edenler, aradan aracıyı kaldırıp doğrudan musallat oldular. Şiilere siyasal haklarını verir gibi yapmaları, aslında Sünni-Şii savaşını körüklemek içindi. Bu oyuna Sadr gibi akıllı Şii liderler gelmedi. Fakat geniş Şii kitle tav oldu. Aslında sorunun temeli, nüfusunun % 65’i Şii olan bir ülkenin başına, sözüm ona Sünni bir diktatörü musallat etmekti. Aynı oyun tam tersiyle Suriye’de oynandı. Nüfusunun % 80’i Sünni olan bir ülkenin başına Nusayri bir müstebit azınlığı musallat ettiler.

Müslüman halkları, ırki ve kavmi hamasetlerini köpürterek tefrikaya düşürme çabası, siyasal içerikli bir çabadır. Fakat Müslüman kavimlerin mezhep taassuplarını kışkırtarak tefrikaya düşürme çabası, sonuçları siyaset için kullanılsa da, özünde dini içeriklidir. Peki, dinin, yani İslam’ın eczanesi, bu hastalığın tedavisini sağlayacak ilaçtan mahrum mudur? Bu din, kendi mensuplarının birlik ve beraberliğini sağlayacak temel kriterlerden yoksun mudur? Yok İslam’ın eczanesinde bu türden sorunların ilacı var da, hastalık taşıyanlar tedaviye mi yanaşmamaktadırlar? Dahası, bu ilacın reçetesini yazması gerekenlerin bunda suçu ne kadardır?

Önümüzdeki yazıda, İslam’ın ecza dolabını açalım da, bakalım İslam bu hastalığa hangi ilaçları öngörmüş. “Bu ilaçların miadı doldu” iddiasında bulunanlar, hangi zehirleri ilaç diye sunarak, Müslüman toplumların uğruna kardeş kanı döktükleri kanlarını zehirlemişler.

 

Yorum Yaz