Sır dizileri furyası (2)

Her yazıya okur tepkisi olur. Ama bazılarına yoğun tepki verilir. Bu, ele aldığınız meselenin yaygın bir sorun olarak algılandığını gösterir.

“Sır dizileri furyası” adlı yazıma bu kadar tepki beklemiyordum. Biri hariç hepsi de olumlu, “eline koluna sağlık” diyen tepkiler. Hariç olan o bir okur da tepkisini sonradan geri aldığına göre, “istisnasız” demek daha doğru olur.

Birçok okur “az bile yazdığım” kanaatinde. ABD’den yazan bilgili ve bilinçli bir okur meselenin kökenlerine inmemi istiyor. Köken dediği, din dilini esrarlı bir dile dönüştürdüklerini düşündüğü kişiler ve çevreler.

Meseleyi kişiselleştirecek bir üslup, hem beklenen faydayı azaltır, hem de kardeşlik hukukuna zarar verir. İnsana değil hataya nişan almak, vahyin inşa ettiği mümeyyiz aklın gereğidir. Kur’an’ın “Şeytan” ve “nefis” soyutlaması üzerinde iyi düşünmek gerek. Amaç, kişinin kendisini günahıyla aynılaştırmasına engel olmaktır. Günahıyla aynılaşan ona “benim” der, onu benimser. Benimsenen günahla savaşılamaz. Çünkü kimse kendisine karşı savaşamaz. Savaşsa da kazanamaz. Vahiy onun için “nefis” ve “şeytan” kavramsallaştırmalarıyla mümine günahı ve kötülüğü benimsememeyi, dışlamayı, soyutlamayı öğretir.

Yine bir okur, “Sır dizileri furyası” başlıklı yazımla ilgili teşekkür mesajında diyor ki: “Koca İslam Dünyasının Gayri Safi Milli Hasılası bir Fransa kadar değilse bunun sebebi “tasavvurları” yamuklaştırılmış insan yapımız değil mi?”

Bu yaklaşım kimi açılardan sorunlu gibi görünse de, sonuçta bir gerçeği ifade ediyor. Ama daha da fenası, farkında olmadan dindarlığın özünü boşaltıyor, dini efsaneye, masala, hatta bir narkoz dönüştürüyor. Adeta “Din yığınların afyonudur” diyen Marx’a prim veriyor.

Şu satırlar da bir ilahiyat profesörünün söz konusu yazıya yönelik tepkisinden:

“Bu furya ilk başlayıp birkaç hafta devam edip bilhassa kadınların izlemekten hoşlanır hale geldiği zamanlarda bunların düşünceyi değiştirdiğini, normali anormal hale getirdiğini, hayatın gizemlere bürünmediğini, hayatın aslında gerçekler olduğunu ve bizim de normalin arkasında ve gerçeklerin peşinde koşmamız lazım geldiğini hep söyleyip durdum?”

Evet, tepkiler böyle devam edip gidiyor. Her biri farklı gerekçelere dayanıyor. Ama burada andığım ve anamadığım tüm tepkilerin ortak noktası, sır dizileri furyasının toplumdaki din tasavvurunun “mitolojik” karakterini beslediği tehlikesine işaret ediyor.

Önce bir tespit yapalım: Din hakkında kulaktan dolma bilgilere sahip olan sokaktaki Müslüman, gayba iman ile efsaneyi birbirinden çoğunlukla ayıramamaktadır. Bu ikisinin birbirine karışması, imanın mitoloji, mitolojinin imanlaşması tehlikesini doğurur ki, bu sahih bir imanın en büyük handikapıdır.

Aynı şey ibadetler için de geçerlidir. Malum, âdet ibâdetleşirse, ibâdet de âdetleşir. âdetle ibâdet birbiriyle karışınca, din din olmaktan çıkıp bir “kültür” ve “gelenek-görenek” halini alır. Kitabı olmayan inanç sistemlerinin bu duruma düşmesi kaçınılmaz. Fakat vahyin çerçevesini çizdiği İslam buna izin veren bir yapıda değildir.

O kendi amacını, muhatabının aklını “Karanlıklardan aydınlığa çıkarmak” olarak ortaya koymuştur. İnsanoğlunun görünür-görünmez varlıklar üzerinden ürettiği fobileri, yersiz korkuları, batıl inançları, hurafeleri, uğur ve uğursuzlukları, şans ve talih takıntılarını izale ederek, onda sahih ve sağlam bir akide inşa eder.

Sır dizilerinin bu inşaya olumlu bir katkısı olabilir mi?

Gördüğüm kadarıyla, hayır. Bu furya da, sırtından reyting devşirmek için keşfettiği bakir bir alanı tüketip bitirinceye kadar sürecek gibi gözüküyor. Tıpkı “Sizin de bir televizyonunuz olsun” kampanyalarında toplanan sadaka ve hayır hasenat paralarıyla kurulan ilk cemaat televizyonunun başlattığı keçe külahlı, takma sakallı “efendi hazretleri” dizilerinin akıbeti gibi.

Şu sorunun tam sırası: İslam’ın özünde “sırcı/esrarcı” yaklaşımı besleyen bir damar var mı?

Kesinlikle hayır. Tamam, böyle bir damar var, ama bu cahiliyye aklına ait bir damar. Vahiy ve onun canlı hali olan Hz. Peygamber bu damarı onaylamak şöyle dursun, ona karşı mücadele veriyor. Bu damarı besleyen kanalları kurutmaya çalışıyor.

“Nasıl?” mı? Nasılı gelecek yazıya.

 

Yorum Yaz