Siretü’l Kur’an-6.Ders-“Cahiliyye Şirk Ehlinin Dini”

Siretü’l-Kur’an 6. Ders- Cahiliye Döneminde Dinî Yapı– 23.12.2018

Hepinizi selamların en güzeliyle selamlıyorum.

Selamun aleyküm, sabah hayr, sabah bi hayr, rojbaş, pari lui, good morning, guten morgen, bonjour, bonjorna, dobroye utro, kindobre, selamet pagi, ohayo gozaimasu, zaoen…

Her ne ile selamlıyorlarsa, dünyanın her neresinde insanlar birbirlerini nasıl günaydın diyorlarsa, nasıl “have a nice day” diyorlarsa, nasıl “hayırlı günler” diyorlarsa ben de hepsine birden hayırlı günler diyorum; selamlıyorum, merhabalarımı iletiyorum.

Zira İslam “silm” kökünden türetilir. Barıştır. Allah’ın yeryüzündeki barış projesidir. Fakat kendini Müslüman olarak niteleyen insanlar kendilerine bir cennet elde etmek için yaşadıkları toprakları cehenneme çevirdilerse, bunun faturasını İslam’a çıkarmak; İslam’a haksızlık olur. Burada bir sorun var demektir. İşte o sorunu kendi kaynağından öğrenmek, o sorunu kendi yerinde çözmek, önce o sorunu sorgulamak, itiraf etmek ve özeleştiri yapıp tövbe etmek için buradayız.

Bu yüzden diyoruz ki; insan olmadan Müslüman olunmaz.

Bu yüzden diyoruz ki; dindarlığını Allah’a göster bana insanlığın lazım.

Bu yüzden diyoruz ki; cahilin dindarlığı arttıkça sapması da artar.

Bu yüzden diyoruz ki; bir din, müntesiplerinin aklını, iradesini, vicdanını, adaletini, merhametini, şefkatini yani kalitesini ve insanlığını artırmıyorsa holiganlığını, canavarlığını, şeytanlığını artırır. Ben o dinden Allah’a sığınıyorum. Umarım siz de öyle yapıyorsunuzdur.

Bir “Siretü’l-Kur’an: Kur’an’ın Hayat Yolculuğu” dersinde daha beraberiz.

Bugün 6. dersimizi işleyeceğiz. Ve bugün, Kur’an’ın hayat yolculuğunu işlemeden, giriş derslerinin beşincisindeyiz. Önce bir usul dersi yaptık.

  1. giriş dersimiz: “Kur’an’ın indiği toplumu tanımadan mesajını tanıyamazsınız”.

Kur’an’ın indiği toplumun ahlakı nedir? Kültürü nedir? O coğrafya nasıl bir coğrafyadır? O coğrafyanın ekonomisi nasıldır ve bugün de o coğrafyada geçerli olan din üzerinde duracağız.

CAHİLİYE DÖNEMİNDE DİNÎ YAPI
Cahiliye Şirk Dini

Bugünkü dersimiz “cahiliye toplumunun din anlayışı, cahiliye döneminde dinî yapı.”

Önce birkaç harita üzerinden bazı izahlarda bulunayım. O günün dünyasındaki Miladi 0-600’e kadar dinlerin yayılma haritası bu. Gördüğünüz gibi Musevilik… Aslında “Musevilik” yanlış bir isimlendirme, Musevilik Hz. Musa’ya gelen İslam’a denir. Yahudilik ise onların çarpıttığı, bozduğu, içine şirk karıştırdıkları, içine gelenek karıştırdıkları “mkabbalah makabbal” yani eğer “gelenek değilse kabulümüz değil” dedikleri geleneği dinleştirmiş olanların dinine Yahudilik diyoruz.

Yahudiliğin, -şu turuncu oklar- gördüğünüz gibi yayılma merkezi Filistin. Bu merkezden yayılıyor, özellikle Arabistan’a kadar geliyor. Gördüğünüz gibi burada, bu güzergâhta Hayber var, Medine var, taa Necran’a kadar hatta kısa bırakmışlar oku. Necran’a kadar geliyor. Yine Arabistan Yarımadası’nın hemen karşı kıyılarında Yahudiliğin şöyle Kızıldeniz’i paralel olarak geçen ve taa Etiyopya’ya yani Habeşistan’a kadar giden bir kolu var. Falaşalar yani Zenci Yahudiler oradan gelmedir.

Yine Yahudiliğin Akdeniz’i takip ederek -ki aslında Hz. Süleyman ile birlikte işbirliği yapan ve daha sonra Süleyman Devleti’ne dâhil olan Fenikelilerin kolonilerine kadar- Kartaca’ya, oradan İspanya’ya, oradan Tunus ve Fas’a uzanan bir yayılışı var. Anadolu’ya geliyor. Özellikle Kuzey Irak bölgesinde çok ciddi bir yapılanması var. Taa oradan Kafkasya’ya geçiyor aslında. Burada Hazar Yahudileri var, bir kısmı da Turani kavimlerden, Türk kavimlerinden olan.

Yine Mitraizm. Bu çok önemli… Mitraizm aslında bir tarikat. Kökeni eski Vedalar’a kadar gidiyor çünkü ‘mitra’ ismini ilk defa Vedalar’da buluyoruz. Yani Hinduizm’in ana metinlerinde buluyoruz Hindistan’da. Ve aslında içinde hem Hinduizm hem Budizm ama bolca Zerdüşlük, Ateşperestlik bulunan bir tarikat. Mistik bir yapı. Aslında bir gizem dini deniyor bunlara. Gizem dini… Ve Roma ordusu içinde miladi 1. yüzyılın başında yayılmaya başlıyor ve giderek de yayılıyor. Hristiyanlık bugünkü bildiğimiz Hristiyanlık ve onun kurucusu Pavlus’u en çok etkileyen inanç sistemi “mitraik mistisizm”, mitra tasavvufudur. Yani bugün Hristiyanlık diye bildiğimiz dinin kurucusu olan Pavlus, bir mitracıdır. Dolayısıyla buradan yola çıkarsanız böyle bir itikat, böyle bir tarikat bakınız nasıl yayılıyor?

Aslında Arabistan Yarımadası’nda çöllerin içindeki küçük vahalara gidip de orada kendisine münzevi bir hayat kuran Hristiyanlar, Bizans kilisesinin sapık ilan ettiği, heretik ilan ettiği Hristiyan babalarıydı, azizleriydi. Dolayısıyla onlar oraya gidiyorlar, orada bir yerleşke kuruyorlar. Orayı bir havra, bir manastır, bir tekke haline getiriyorlar. Daha sonra menkıbeler, mitolojiler, efsaneler yayılıyor. Oraya ziyaretler başlıyor. Bu insan ölüyor. Oraya gömülüyor. Onun üstüne bir türbe yapıyorlar. Orası paralel hac mahalli haline geliyor. Ondan sonra insanlar oraya akın ediyorlar vs. bir kült oluşuyor orada. Bir mitolojik dinî yapı oluşuyor. Dolayısıyla Mitraizm’in yayılışını görüyorsunuz -ki Mekke’deki müşriklerin inançları içinde ciddi Mitraizm kalıntıları görüyoruz, serpintinleri, nükleer serpintileri görüyoruz, şirk serpintinlerini-…

Yine Medine’dekiler içinde görüyoruz. Yahudilerin içinde görüyoruz. Hristiyanların içinde görüyoruz ve bu bölgede putperestlik diye bildiğimiz veyahut ta yıldıza tapanlar diye bildiğimiz aslında paganlar Mitraistlerdir. Yani bu henüz daha araştırılmış, adı doğru konmuş, doğru tespit edilmiş değil maalesef. Şablonlar üzerinden gidildiği için yani araştırma ruhu Müslüman şarkta gelişmediği için henüz bunların adı konmuş değil. Çünkü Mitra tapınakları, Mitra tekkeleri yer altında olurdu. Yer üstünde hiçbir penceresi olmazdı. Gizem diniydi. Sadece tarikata intisap edip de belli bir yere gelmiş olanlara bu gizemleri verirlerdi. Verdikleri gizemlerde öyle merak edeceğiniz bir şey yok. Aslında belki en sonunda geldikleri yer “gizem mizem yok” yeriydi. Dolayısıyla “hakikat makikat yok” yeriydi. Yani bir tür nihilizmdi. Onun için yıldızlara taparlardı. Mitra mabetlerinin tabanı yıldızlarla dolu olurdu. Burçlar dediğimiz yıldız kümelerinin hareketlerinden bir şeyler çıkarırlardı. Yani spekülatif dinler, tüm mistik dinler, -tüm tasavvuflar spekülatiftir- daima zanna dayanır, daima yoruma dayanır, daima insanın güdülerine, duygularına hitap eder ve sır olduğunu söyler. Hakikatin gizli olduğunu söyler ve kendisine intisap edenlere verileceğini söyler.

Hristiyanlık

Hristiyanlık belli zaten. Bu lacivert oklarla gösterilen bir yayılışı var Hristiyanlığın. Burada Mitra bölgelerini işaretledik demiş ama çok yanlış bir harita bu… Burada Arabistan Yarımadası’nda çok ciddi Mitra bölgeleri var. Mitra tapınakları var.

Bir başka harita… Gördüğünüz gibi Bizans imparatorluğu var. Kur’an’ın indiği dönemde Suriye Bizans’ın hükümranlığı altında. Hristiyanlık… Ama bakınız burada farklı farklı inançlar gibi gözüküyor. Fakat birlikte yaşıyorlar. İşte burada Gassaniler, Arap Hristiyanlar bunlar. Burada Yahudiler var yine Filistin’de. Yine Lahmiler Devleti var -ki bu Lahmi Devleti resmi olarak Hristiyan devletti. Fakat mistik Hristiyanlık yani Hristiyan tasavvufuna mensup idiler-.

Mekke’nin okumuş yazmışlarının tahsil gördüğü yer Lahmi başkenti Hire idi. Daha sonradan adı Kûfe olacak olan şehrin 5 kilometre yanında. Ben gittim, kalıntılarını gezdim gördüm.

Haritada, işte burada Kureyş var. Mekke burada, Medine burada. Medine’de ciddi bir Yahudi nüfus var. Mekke’de Yahudi nüfus yok ama çok ciddi Yahudi nüfuzu var. Keza Mekke’de zanaatkârlık yapan Hristiyan köleler ya da azat edilmiş köleler var. Yine burada, Necran’da Hristiyanlar var. Yine şu bölgelere yakın bazı Arap kavimlerinin inanç sistemi Budizm. Yine bazı Arap kavimleri az olmakla birlikte ateşe tapanlardan, Mecusilerden oluşuyor. Yine şu bölgelerde bazı Kürt toplulukları var. Hemen karşıda görüyorsunuz, Silk bölgesi var. Yani Hindistan’ın Arap denizine bakan, Umman denizine bakan kıyıları Silk Bölgesi. Bugünkü Pakistan. Yani Hindu İndus nehrinin aktığı İndus vadisi denir, o vadi. Ora ile karşı karşıya alışveriş var. Yani İpek Yolu’ndan ve Baharat Yolu’ndan sadece ipek, kumaş, baharat akmıyor. İnançlar akıyor. Kitleler akıyor, göç ediyor. Yollardan sadece mallar göç etmiyor, inançlar da göç ediyor. Hatta ordular akıyor, savaşlar akıyor. Dolayısıyla inançlar da bu yollardan göç ediyorlar.

Bir başka harita daha göstereyim. Bu harita biraz daha ayrıntılı gibi duruyor ama yine birçok yanlışı olan bir harita. Haniflik diyor, aslında haniflik diye bir din yok. Kur’an da haniflik diye bir dinden söz etmiyor. Peygamberimiz de hanif, biz de hanifiz Kur’an’ın ifadesiyle. Kur’an bizi hanifliğe çağırıyor. Ne demek? Tevhid. Kur’an, tevhidi hanif olarak ifade ediyor.

“Ebu Hanife”, Hanife’nin Babası anlamına gelir. Bir kızı yok, hiç kızı olmadı. Peki niye Hanife’nin Babası? Ebu Hanif’tir aslında. Yani Tevhid’in babası… Çünkü zamanının Müslüman müşrikleriyle öyle bir savaş vermiş ki onların eliyle ölmüş zaten, onların fetvasıyla ölmüş, Ebu Hanife olmuş. Onun için Hanife diye bir kızı yok Ebu Hanife’nin. Hepimiz hanifliğe çağırılıyoruz. Kur’an’da olduğu gibi ‘saf inanç’ demektir. Tüm bâtıllardan, tüm şirklerden arınmış saf inanç. Onun için bölgede bir haniflik dini yok. Belki bir tane haniften söz edilebilir; Hz. Ömer’in kuzeni olan Zeyd bin Amr bin Nüfeyl. Onun dışındakiler Hristiyan, Varaka Hristiyan, diğerleri Hristiyan… Onun için Taif’in şairi Ümeyye bin Ebi’s-Salt es-Sekafî Hristiyan vs… Neyse oralara geleceğiz zaten, ilgili konularda.

Haritada, şu insan resimleri olan yerlerde putperestlik var. Ama Arabistan Yarımadası’ndaki putperestlik bildiğimiz anlamda tekdüze bir putperestlik değil. Dolayısıyla Yahudilik var, Hristiyanlık var, Mecusilik var, Sabiilik var. Sabiilik dedikleri, bakınız yıldız koymuş, Mitralizm’dir.

Urfa’nın Sabiilikle bir alakası yoktur. Urfalılar pagandırlar ve daha çok hermetik pagandırlar, bilimcidirler aynı zamanda. Emeviler döneminde Müslüman orduları gelmişler, kendilerine zarar vermesin, yok etmesin, kendilerini katliama tâbi tutmasın diye biz Sabiiyiz demişler. Niye? Sabiiler ayette geçiyor ya… Bakara sûresinin 62. ayetinde geçiyor ya; “İnnellezîne âmenû wellezîne hâdû we’n-nasârâ we’s-sâbiîn…” ‘Biz Kur’an’da geçen bir dine mensubuz, dolayısıyla biz ehl-i kitaptanız’ demişler ve kurtarmışlar yakayı. Yoksa gerçekle alakası yok…

Arabistan’da Dinler ve İnanç Grupları

Evet. Arabistan’da dinler ve inanç grupları. Şirk dini.

Şirk bir dindir arkadaşlar, şirk bir dindir. Arabistan’daki şirk de bir dindir. Tüm müesseseleriyle, kurumlarıyla bir dindir. Birazdan geleceğim oraya… Onun için şirki tüm zamanlarda geçerli, tüm zamanlarda diğer dinlerin de içine bir virüs gibi sızmış olan bir din olarak bilmek lazım.

Yahudilik

Yahudilik belli zaten. Hz. Musa’ya gelen İslam’ın tahrif edilmiş şekli. Hz. Musa’ya gelen vahiy… Tüm insanlığa gelen vahiyler aslında aynı kaynaktansa eğer aynı hakikatleri farklı biçimlerde söylemiş olmalı, bu bir. İkincisi tüm peygamberleri eğer Allah gönderdiyse -ki ona inanıyoruz-; Allah’ın gönderdiği peygamberler birbirlerini yalanlamazlar, birbirlerini tasdik ederler, vahiyler gibi. Dolayısıyla Hz. Musa kendi zamanının insanlarına İslam’ı tebliğ etti. Yani insanlığın değişmez değerlerini tebliğ etti. Yani bu anlamda İslam olmanın kuralları; iyi insan olmanın kuralları… Din, insana yardımcı olmak için gönderilmiştir. Vahiy, akla yardımcı olmak için gönderilmiştir. İbadetler, ahlaka yardımcı olmak için vardır, demiştim.

Hristiyanlık belli. Hz. İsa’ya inen Hristiyanlık değildir. Hz. Musa Yahudi değildi. Hz. İsa Hristiyan değildi. İmam Azam da Hanefi değildi. Şafii de Şafii değildi. Marks da marksist değildi yani. Ne olur? Daha sonra gelenler onları bir şeye intisap ettirirler, arkadan yürür yani. Dolayısıyla Hz. İsa Hristiyan değildi. Hristiyanlığın kurucusu Hz. İsa değildir. Hristiyanlığın kurucusu Tarsuslu Pol’dur, Pavlustur.

Sabiilik

Sabiilik dediğim gibi aslında mitraik yıldız inancıdır ki çok uzun anlatmak lazım. Mitraizm’i burada anlatma taraflısı değilim, zamanı onunla almak istemiyorum.

Mecusilik

Mecusilik, ateşperestlik aslında ateşe saygı gösterirlerdi. Yani ateşe taparlar mıydı? Daha sonra bazı avam kısımlar, ateşte bir kutsallık vehmettiler -ki Mecusiliğin doğduğu topraklar, petrolün olduğu topraklardır-. Oralarda ateş yanar ve bir daha sönmez. Çünkü gaz çıkar oralardan, petrol çıkar. Buralar daha çok Kuzey Azerbaycan, Doğu Azerbaycan bölgesinde halen de yanar ateşgedelerin ateşleri. “Minare” kelimesi Arapların onların ateş yaktıkları sütunlara verdiği isimdir. “Menar”, yani ateş yeri, ateşin merkezi, ateşin sütunu anlamına geliyor. Mescit kelimesinin kalıbından “menar”, “nar” ateş zaten, ateş yeri, ateş yakılan yer anlamına geliyor. Oradan alınmış minare. Yoksa Allah Rasûlü’nün mescidinde minare falan yok yani. Onun için Mecusilik aslında, özünde belki de tevhidî bir inançla başladı. Zerdüşt, muhtemelen tek Allah’a inanan bir muvahhitti. Ne zaman yaşadığı çok net değil. Milattan önce dokuzuncu yüzyıla tarihleyenler var. Milattan önce altı yüzyıla tarihleyenler de var. Ama İran bölgesinde çıkmış ve insanları tek tanrıya inanmaya çağıran ama hemen ondan sonra, Arda Viraf Name’de onun müritleri veya kendisini ona nispet edenler 2 ilke inancını geliştirdiler: “Ahura Mazda – Ehrimen” yani “kötülük tanrısı – iyilik tanrısı”. Şeytana da tanrılık verdiler. Şeytanı da tanrı ilan ettiler. “Şeytanın şerrinden korunmak için şeytana rüşvet verelim. Ne yapalım? Ona da tapalım.” dediler. Dolayısıyla 2 ilke inancı Çin’de de var. “Yin – yang” yani “karanlık – aydınlık” “gök – yer”. Dolayısıyla bu düalizm aslında tüm doğu dinlerinde var. Düalistik inançlar Budizm’de var, Hinduizm’de var, Zerdüştlük’te var. Manihaizm zaten düalizm, ikicilik, iki tanrılık, iki ilkelilik üzerine kurulu.

Dehriler var Arabistan’da, kim bunlar?

Casiye sûresinde de ifade edildiği gibi yani “Biz yaşarız ve ölürüz. Bizi zaman var, eder zamandan başka bizi var eden bir şey yoktur.” diyen çok az bir kodaman kesim. Ümeyye dehridir. Übey bin Halef dehridir. Muhtemelen Ebu Cehil dehridir. Velid bin Muğire dehridir.

Yemen’de de bir düzine kadar insan vardı, onlar da dehrilerdi. Bunlar ahirete de inanmayanlar, dehrilerdir. Yani “bizi zaman var eder” diyenler -ki Kur’an bunlardan bir ayetle bahseder-.

Hanifler diye bir kesim yok, söyledim biraz önce. Onlar aslında belki bir kişi, Hanif diyebileceğimiz kişi, Hz. Ömer’in amcaoğlu Zeyd bin Amr bin Nüfeyl. Allah Rasulü ondan bahsetmiştir hatta Allah Rasulü peygamberliğinden önce Hira’da onu ziyaret etmiştir. Dolayısıyla daha sonra bu adam çöle sürüldü, hatta çölde ölüme mahkûm edildi. Müşriklerin Peygamberimize eziyet etmeden evvel muvahhit olduğu için eziyet ettikleri tek şahıstır. Evet, belki yeri gelecek ileride ona değineceğiz.

Arabistan dinlerinin ortak noktaları:

Şirke batmıştır. Arabistan’da gördüğümüz Yahudilik, Hristiyanlık, ateşperestlik ve kendi şirk dinleri hepsinin de içinde şirk doludur, şirke batmış dinlerdir. Şirk neden Allah’ın affetmediği tek günahtır? Şirk neden en büyük zulümdür? Lokman sûresinde geçtiği gibi; “inne’ş-şirke le zulmun azîm.” Neden en büyük zulüm şirktir? Yani Allah şirki kendisi için yasaklamamıştır. Niye? Allah şirkten ne zarar görecek ki? Peki, Allah şirki niye yasaklamıştır? İnsan için yasaklamıştır, insana en büyük zulümdür. Peki ne yapar şirk? Şirk bir HİV virüsü gibi. AİDS hastalığı var ya; insanı öldüren… Aslında insanın immün sistemini, bağışıklık sistemini çökerten, ondan sonra da en küçük bir sarsıntıda insanı tümüyle yok eden, öldüren AİDS hastalığı var ya; o AİDS taşıyan insanı AİDS hastası yapan HİV virüsü gibi…

Şirk böyle bir şey, insanın iç dünyasını çökertir, insanı insanlıktan çıkarır. İnsanın özgürlüğünü yok eder. Artık aklınızı birine kiraya vermek istersiniz. Her müşrik aklını kiraya verecek birini arar. Her müşrik üsttekini firavun ilan eder; alttakinin firavunu olur. Her müşrik ya köle olur ya kendisine köle edinir.

Özgürlüğü öğüten bir değirmendir şirk. Onun için o insan artık insan olamaz, birey olamaz, şahsiyet olamaz, fert olamaz. O tükenir, biter. O insan insan olamaz artık. Limbik sisteme bağlanmıştır. Alt beyin hayvanıdır o.

Şirk özgürlüğü yok eder de ondan. Şirk sorumluluk duygunuzu yok eden bir şeydir. Artık sorumluluk hissetmemeye başlarsınız. Niye? “Falanın arkasına düştüm, beni o kurtaracak!” dersiniz. Allah ile aranıza bir aracı koyarsınız. Artık o aracıdır. Hiçbir şeyden sorumlu olmayacağınızı düşünürsünüz. O nereden gidiyorsa siz de oradan gitmekle kurtulacağınızı zannedersiniz.

Yani aslında insanlığınızı, ruhunuzu kiralarsınız. Satıştır bu, kişinin kendisini satmasıdır.

Hepsi de mistiktir Arabistan dinlerinin. Yahudilik mistik Yahudilik, Hristiyanlık mistik Hristiyan’dır, ateşperestlik zaten mistik bir inançtır ve şirk dini de mistik bir dindir. Hakikatin değil esrarın peşindedirler. Esrar, sırlar demek aslında. Aynı zamanda bir uyuşturucu değil mı esrar? Yani Hint kenevirinden elde edilmiş bir uyuşturucu. Hint keneviri adı üstünde nereden geliyor? Hindistan’dan geliyor. Yani aslında Hindistan’dan sadece Hint keneviri gelmiyor. Hindistan’dan imanı uyuşturan, tevhidin içine bir HİV gibi, bir AİDS gibi giren şirki de getiriyor. Onun için esrarın peşindedirler. Adında esrar gördüğünüz kitapları gerçekten esrardan daha tehlikeli olarak görebilirsiniz. İslam’da esrar yoktur. Hiçbir şeyin sırrı yoktur. Hakikat Mübin’dir, Mübin. Bilmezsiniz, o başka bir mesele. Araştırmasınız, o başka bir mesele. Yani siz araştırmadınız diye bir sır değildir. Allah insandan gizlemez ama insan; araştırmaz, öğrenmez, bilmez. Onun için hepsi de esrarın peşindedir. Kafayı bulmak için… Ellerine ne geçirirse kafayı bulmak için kullanırlar… Ellerine ne geçirirse uyuşturmak için, uyuşmak için kullanırlar.

Evet, hepsi de bilgi ve akıldan yoksundur. Çünkü bilgi yok, mitoloji var. Bol bol uydururlar; efsane uydururlar, mitoloji uydururlar. Uydururlar… Uydururlar… Bilgi yoktur, bilgiye değer verilmez. Bilene de değer verilmez. Hatta bilgi horlanır. “Şeytan âlimdir” diyen şeytanlar nerede? Sahi şeytanın âlim olduğunu hangi şeytan söyledi?

Yani bilginin üstüne abdest bozmak için şeytanı âlim mi ilan etmek lazımdı? Kur’an etmedi bunu. Siz nerden öğrendiniz şeytanın âlim olduğunu? Şeytanın âlim olduğunu söyleyenler şeytanlardır. Şeytanın yardakçılarıdır.

Evet. Ait oldukları bütünün en avami yorumu budur.

Yahudiler de, Hristiyanlar da, Mecusiler de, Sabiiler de, diğerleri de tümü ait oldukları dinin en aşağı, en avami, en vulgar yorumlarıdır.

Hurafe ile kuşatılmışlardır. Neden? İman yoktur. Dogma vardır dogma. Dogma vardır. Yani herhangi bir imanın temeli bilgidir, marifettir. Bilgi olmadan iman olmaz. Neye inanıyorsun? Bilmiyorum. Peki, inanıyor musun? İnanıyorum. Neye inanıyorsun? Bilmiyorum. Oldu mu? Olmadı. Onun için dogma, yani aynen Tertülyanus’a (Tertullian) mı nispet edilirdi çok net hatırlamıyorum. Miladi 5. yüzyılda yaşamış bir Hristiyan babası; “inanıyorum çünkü saçma” diye bir sözü var. “Saçma olduğu için inanıyorum.” Hayır! Biz saçmaya inanmayız. Sayın Tertülyanus, biz hakikate inanırız. Saçmayı reddederiz. Biz saçmayı inkâr etmekle emrolunduk.

Bu dinler mensuplarını parçalamış ve düşman etmiştir. Yahudilik de, Hristiyanlık da, Mecusilik de mensuplarına birliği getirememişlerdir. Ne yapmıştır, parçalamış, paramparça etmiştir. Medine’de üç Yahudi kabile var, üçü de birbiriyle hasım. Dahası ilginçtir, birbirini satar. Benu Kaynuka diğer ikisini satmıştır. Sattığı için Medine’de kalmıştır. Hatta hatta aralarında bile ayrım yaparlar. Benu Kaynuka, Benu Kurayza’dan birini öldürürse tam fideye verir affedersiniz. Ama Benu Kurayzalı biri, Benu Kaynuka’dan birini öldürüse, evet Benu Kurayzalı biri Benu Kaynuka’dan birini öldürürse tam fidye verir, Benu Kaynukalı Benu Kurayzalı birini öldürürse yarım fidye verir. İkisi de Yahudi. Yarım adam mı sayılıyor? Evet, yarım adam sayıyorlar. Yani siz bize denk olamazsınız. “Siz de Yahudi’siniz, biz de Yahudi’yiz ama biz daha öz Yahudi’yiz. Siz üvey Yahudi’siniz” mantığı var. Bakar mısınız? Görüyor musunuz? Medine’deki Yahudiler arasında bile bu var. Hristiyanlar zaten bin parçaya ayrılmışlar. Hiçbiri diğerini kendi dininden saymıyor. Hristiyan mezheplerinden bahsediyorsunuz. Onlar mezhep olarak görmüyor. Onlar ayrı din olarak görüyor. Yani bir Ortodoks’la, bir Katolik birbirlerini aynı dinden görmezler. Onun için geçmişte çok daha farklıydı. Peki Müslümanlar? Çok mu farklı.

Evet. “Onların sünnetini aynen takip edeceksiniz”. “Şibran bi şibrin, zirâen bi zirâin”. Karış karış, adım adım. “Welew dehelû hucra dabbin…; Onlar bir sürüngen deliğine girseler, siz de gireceksiniz.” diyordu ya Allah Resulü, işte bunun gibi. Aynen görüyoruz. Bu hadisi Kur’an’a arz ettiğimizde geçer not aldığı için hiç sıkıntı yok. Şirk onları Allah’tan koparmış, din bezirgânlarına sürü etmiştir. Din bezirgânlarına sürü olmuşlardır. Allah’tan kopmuşlardır. Onun için; şirk aslında, dediğim gibi bir dini din olmaktan çıkarır, şeytanın dini yapar.

Şirk dindarı derki: “Allah’a aracısız ulaşılmaz”. Evet. Şirki nasıl tanırsınız? Şirk dininin müntesibi tüm zamanlarda bunu kullanır. “Allah’a aracısız ulaşılmaz.” Bir de mantık yürütürler. Mantıksız mantık. “Sen Cumhurbaşkanına dilekçe vermeden gidebiliyor musun?” Eh, Allah oldu cumhurbaşkanı! Dedim ya bu memlekette okullara mantık dersi şart. Mantık dersi şart. Bunun mantık neresinde? Allah’la cumhurbaşkanını nasıl kıyaslayabildin? Senin zihnindeki Allah ne? Demek ki sen Allah deyince, yeryüzündeki bir yönetici aklına geliyor. Onun için senin Allah dediğin Allah değil. Gücün adını Allah koymuş, güce tapıyorsun aslında.

“Peygamber dediğin senin benim gibi bir insan olur mu” der. Şirk dininin müntesipleri tüm çağlarda bunu derler. Onun için cahiliye müşrikleri insan peygamberi reddetti. Nuh Kavmi reddetti. Âd Kavmi reddetti. Semud Kavmi reddetti. Hepsi de “insandan peygamber olmaz” anlayışında birleşiyorlar. Peki, uydurulmuş dinciler ne yaptılar? Peygamberi insanlıktan çıkardılar ve göklere çıkardılar. Allah’ın, -hâşâ- yanına oturttular! Orada bir taht koydular, oraya oturttular. Dolayısıyla, böyle yaptılar.

Evliya, veli, baba, aziz, ermişler bize şefaat edecekler! Tüm şirk dinlerinin ortak özelliği budur. Yani ‘bizi kayıracaklar’. Torpile dayanır şirk dinleri. Neden? Şirkin mantığında bizi Tanrıya gezinti edecekler. Torpil geçecekler, kayıracaklar. Yani tutacaklar, kibrit kutusuna koyacaklar, bizi cennete koyacaklar! Veya cübbelerinin cebine koyacaklar, sırat köprüsünü geçecekler! Böyle bir şey. Her şirkin böyle bir inancı vardır. Bize şefaat edecekler, bizi kayıracaklar. Onun için müşrik toplumlar, şirk olan toplumlarda yönetimler asla ve asla rüşvetten, adam kayırmadan kurtulamaz. Yani onlarsız bir yönetim biçimi düşünemezler. Onun için daima adam kayırmaya dayalıdır. Şirk eğer içindeyse, insanın kuracağı yönetim de öyle olur.

Güneş, yıldız, ay, inek. Bunu çoğaltabilirsiniz. “Neye taparsan tap Allah’a tapmış olursun!” Onlardan bir tanesi öyle diyordu ya. Bir bayan. Evet, “Ne olursan ol putunu da al da gel!” demiştim ya. Ne olursan ol putunu da al da gel. Sakınca yok! Bizim Kâbe büyük, senin putun da girer. Onun için; “Bir de seninkilerle de alışveriş yaparız. Onun için, şey büyür. Alışveriş hacmi büyür.  Dolayısıyla sen de gel. Sen de gel. Senin putunu da koyalım. Seninkine de yer olsun. Ne sakıncası var ki? İbrahim’i koyduk, İsmail’i koyduk, Meryem’i koyduk, İsa’yı koyduk. Ama Lat, Menat, Uzza’yı da koyduk. Seninkini de koyarız. Yani seni mi kıralım, dükkân senin.” Mantığı!

Yetiş ya gavs, yetiş ya Hızır, yetiş yatır! “Yetiş ya Allah” yoktur. Anlatabiliyor muyum? Niye? Şirkin mantığı budur. Aracıya tapar aslında. Yani aracıyı Allah’la kendi arasına koyduğunu söyler ama Allah’a tapmaz, Allah’a kulluk etmez. Aracıya kulluk eder. “Yetiş ya” gördüğünüz yerde, isterseniz internetten bir aratın. Yetiş ya gavs diye bir aratın. Yetiş ya Hızır diye. Bir de yetiş ya Allah diye aratın. Kaç tane çıkacak sonuçları bir kıyaslayın. BU KISMIN DA ÇIKARTILMASINDA YARAR VAR. İNTERNETTEN ARADIM, YETİŞ YA ALLAH 4.790.000, YETİŞ YA GAVS 44.600, YETİŞ YA HIZIR 221.000.

“Biz bunlara bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tazim ediyoruz.” derler, Kur’an’ın Zümer sûresinin 3. ayetinde haber verdiği üzere. Böyle bir de gerekçeleri var. Bizi Allah’a yaklaştırsınlar! Bakınız ne kadar masum. Her müşrikin masum gerekçeleri vardır. Her şirkte birtakım gerekçeler vardır ama hiçbir gerekçe şirki haklı çıkaramaz.

Şirki din üzerinden anlamak. HİV, ‘insan bağışıklık yetmezliği virüsü’ cümlesinin İngilizce kısaltması. Bağışıklık yetmezliği virüsü. Şirk bir din ve iman virüsüdür. Bulaşıcıdır. Yani tıpkı HİV gibi kan transferi yoluyla, cinsel ilişki yoluyla ve birkaç yolla daha bulaşır. Din-imanın başka inançlarla gayr-i meşru ilişkisi sonucu bulaşır.

Din ile imanın başka inançlarla gayr-i meşru ilişkisi. Hani HİV virüsünün en çok bulaşma yolu gayr-i meşru ilişkiler ya. İşte şirk de böyle bulaşıyor. Aynı onun gibi. En temel yapı taşı olan DNA’ya taklit yoluyla kendini kopyalar. Sinsi bir yılan gibi sağlam DNA’nın, din-imanın içine yerleşir. Bütün bir yapının bağışıklık sistemini çökertir ve ölüme sürükler. Diriden “ölü-meyyit” elde etmek istiyorsanız; imanı şirkle mayalayınız. İmanı şirkle mayalayınız; diriden ölü… Yani tıpkı üzümü mayalayınca şarabı elde ettiğiniz gibi. Üzüm helal ama şarap haram. Dolayısıyla bir imanı şirkle mayalarsanız o zaman haram olan bir inanç, bir akide elde etmiş olursunuz. Yerine bir gassal ve ölü yıkayıcı kalır.

Sonuç; gassal elinde meyyit.

Evet, değerli dostlar. Asıl ben bu söylediğimi, ünlü bir sitede bulduğum bu görsel üzerinden size açıklamak istiyorum. Şirkin imanı yok etme sürecini HİV/AIDS üzerinden anlamak. HİV şirkin seyr ü sülûkü’dür. Şu anda be onu anlatmaya çalışacağım size. Şu anda gördüğünüz şu virüs, bakınız, bu virüs, HİV diyoruz. HİV’in V’si virüs zaten. Bu da HİV’in hayat döngüsü. Hayat çevrimi. Nasıl oluyor, bu HİV virüsü insanın sağlıklı hücresine nasıl giriyor? Önce virüs geliyor, dışarıda bir şey. Virüse karşı eğer tevhit ile bağışıklık kazanmadınızsa, tevhidî bir bilinç kazanmadınızsa, virüs geliyor. Tabii virüs birini gözüne kestiriyor. Her hücreyi gözüne kestirmiyor. Virüsün gözüne kestirdiği hücrenin yollu olması lazım. Yollu, yani müsait olması lazım. Yollu olmayana o arsız, o hayasız laf atsa da, o zerre kadar pirim vermez, iffetiyle devam eder yola gider. Ama yolluysa eğer, bu bakınız zarfı da var. Bir paketin içinde geliyor. Şu gördüğünüz dışındaki paket. Paketin içinde ne olduğu belli değil. Şirk olduğu belli değil, ölüm geliyor aslında. İmanın ölümü. Şirk geliyor, fakat albenili bir paketin içine sarılmış. Siz paketine bakınca diyorsunuz ki herhalde büyük bir hediye geliyor. Ama yollu olması lazım dedim ya hücrenin de. Nasıl yollu? Yani, mesela vahiy ile amel etmenin yerine rüya ile amel etmeyi koyması lazım. İçine hurafeyi basması lazım. Atalar dinini Allah’ın dini zannetmesi lazım. Lazım, lazım, lazım… İçinde bir sürü uyduruk şey olması lazım. Ayetlerin yerine hadis diye inandığı, Allah Resulü’ne iftiraları koyması lazım. Yani yollu olması lazım. Bu da hücre.

Hosttel, bak. Yani aslında bir tür ev sahibi. Hücre, konakcı hücre. Konaklayacak, oraya geliyor, oraya doğru geliyor. Birinci etap bu. Stage one. Attachment, nedir? Bağlanma, intisap. Birinci etap. İntisap edecek. Şirk sağlıklı hücreye bir intisap edecek. Ama intisap edecek de, nasıl edecek? Hücreleri Allah korumaya almış. Dışına öyle bir duvar yerleştirmiş ki, kale duvarı, hücrenin içine yabancı giremiyor. Yabancıyı reddediyor. Fakat ne olması lazım? Truva atı olması lazım.

Evet. Truva atını buldu. Evet. Bu bir molekül. Masum gibi duruyor ama değil aslında. Şirkin sırtına bindiği Truva atı. Ve şirk bu hücreyle bağlantı kuruyor. Hücreyle bağlantı kurarak onu aldatmaya çalışıyor. Onda zaten bir yolluluk, bir müsaitlik var. İman kabul edin şunu. İman ama bilgiye dayalı değil. Zayıf. İçine hurafeyi doldurmuş. İçine yalanları doldurmuş. Ama inanıyor. Fakat bu da şirk. Geliyor, bakınız yavaş yavaş. HİV, şirk. Ve burada bir molekül bulmuş, sırtına binerek onunla bir bağ kuruyor. Birinci aşama bu. Bağlanma aşaması.

İkinci aşama. Ha bakınız. Reseptörler çıktı. Efendim aslında bunun hücreyle bağ kurması için şu reseptöre ihtiyacı var. Bu da aslında bir molekül. Bu molekülle şu molekül şirke yardım ediyorlar. Virüse yardım ediyorlar ve bunu içeriye alacaklar. Bakınız kalenin kapısının açılması lazım. Kale kapısı içerden açılmadan, kaleye düşman giremez, şirk düşmanı. Bu kalenin kapısını, şu açıyor. Yani konakçı hücreye girecek ama kalede kapının açılması lazım. Yani kapının açılması için de şöyle tumturaklı şeyler söylemesi lazım. “Hepimiz Allah olmalıyız. Gel vahdet-i vücut yapalım. Birleşelim. Gel bak, aracı olmadan sen Allah’a ulaşabilir misin? Trafo yoksa yanarsın.” der.

Yani der ki: “Ete kemiğe büründüm, falan diye göründüm.” Dolaysıyla, “şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” der. Geliyor, geliyor. Ölüm geliyor. Ama albenili bir paketin içinde, aracılar kullanarak geliyor. Kapıyı açtırdı. Hücrenin kapısını. Ve ikinci aşama. Evet, füzyon. Yani birleşme. Bakınız paketin içinde getirmişti ya. Paketin içini boşaltıyor. Virüs bu işte. Şirk bu. Paketi dayadı, kapıdan girdi, paketin içini boşaltıyor. Sağlıklı ama zayıf hücrenin içine. Bunu içinde ne var görelim. Evet, şimdi tam içerde. Şirk virüsü hücrenin içine girdi. Yani allem etti kallem etti, rüyayı kullandı, “şeyhi olmayanın şeyhi şeytan” dedi, efendim “aracısız kulluk olmaz” dedi, “trafo olmazsa yanarsın” dedi, dedi, içine girdi.

Peki, onun içinde neler var? Bakın neler var. Enzimler var. RNA var. DNA’nın yarısı. Yani DNA’yı hücrenin beyni gibi görün, bir benzetme yapayım. RNA’yı da DNA’nın beyni gibi görün. İçinde program var, paketçikler. Bilgi paketçikleri bunlar. Bunu ip kabul edin. Allah’ın ipine sarılmıştı ya mümin. Şimdi şeytanın ipi geldi. Şeytanın ipi geldi. “Wa’tasımû bihablillâhi cemîân: Allah’ın ipine hep beraber sarılın.” demişti Kur’an. Allah Resulü de “Allah’ın ipi Kur’an’dır.” demişti. Böyle tefsir etmişti yaNİ. Şimdi burada şeytanın ipi geldi. Yani virüsü, şirk virüsü, ip uzattı. Bunu öyle kabul edin. Bunlar da enzimler. Sahte resuller, paralel resuller. Bunlar taşıyacaklar. Bunlar adapte edecekler.

Dolayısıyla birleşme böyle gerçekleşti. Yani şirkle iman vahdet-i vücut etti. Nasıl olacak peki? Ne olur sonuçta? Ne olur? Eğer iman kavi olsaydı, tevhit bilinci olsaydı, hücrenin içine giremezdi zaten. Almazdı. Ama girdi. Kalenin içine girdi. Yani bir Truva atı buldu. Truva atının sırtında, o Truva atı bazen hadis diye inandığı metinler, bazen tasavvuf diye inandığı şeyler. Bazen rüyada gördüğü şeyler, bazen avamdan, halktan, milletin içinden duyduğu ve din zannettiği şeyler, bazen falanca türbe, falanca yatır, falanca ermiş, falanca veli dediği…  Kendisi diyor zaten, onun veli olduğunu Allah söylemedi.

Evet. Bakınız. Bu, virüsün RNA’sı. Ama böyle durmuyor. Bir ileri aşamada ne yapıyor ‘reverse transcription’dayız. Ters uyarlama yapıyor. Hemen şöyle bakın. Görüntüye bakın. Evet, üçüncü aşama bu. Evet. İşlem tamam. Şirk ne yaptı biliyor musunuz? Kendisini, RNA’yı taklit etti. Ve ters uyarlama yaptı. Başı buradaydı buraya geldi ve bir uyarlama yaptı. Yani bir benzer ortaya çıkardı. Ters uyarlama yaptı. Tersine döndürdü. Ne demek bu? İmanı tersine döndürür, imanı, onu da iman diye satar.

İmanı tersine döndürdü. Ne der, ne der? Mesela Abdulkerim Cîlî olur; “sizin tevhidiniz lailahe illallah, bizim için şirktir. Bizim tevhidimiz lamevcuda illallah” der. Yani Rumi de öyle diyordu ya: “Ez dîn-i aşkem, müselman dîgerest: Ben aşk dinine mensubum, Müslüman başkadır”. Ee, söylemiş adam işte. Müslüman başka yani başka. Şeb gece demektir. Arus Da düğün demektir. Düğün gecesi, gerdek gecesi anlamına gelir mecazen. Şeb-i Arûs. Kiminle gerdeğe girdi? Soruyu bırakayım, cevaplarını bekliyoruz.

Evet. Ters bağlantı. Ters bağladı. Ne varsa ters dönecek şimdi. Tevhit şirk olacak, şirk tevhit olacak. Anlatabiliyor muyum? Şirki sana tevhit diye yutturacak. Küfrü sana iman diye yutturacak. Uydurmayı sana din diye yutturacak. Paraleller ilan edecek. Paralel Allah, ilahlar, paralel peygamberler, paralel Kâbeler, paralel Kur’an’lar icat edecek. Bu demektir.

Ve bir sonraki aşama neymiş? Bakınız. Görüyor musunuz? Virüsü DNA’ya çevirdi orada, RNA’yı DNA’ya. Yani tek zinciri vardı, iki zincirli yaptı. Çift zincirli yaptı. Beyin oldu şimdi sahte beyin. Beynini aldı müridin yerine sahte bir beyin koydu. Şimdi orada. Ve dördüncü aşamaya geldik; integration. Artık entegrasyon başladı. Yani bütünleşme, birleşme, vahdet-i vücut. Yani virüsle hücre birleşti. Artık şirk iman ile el ele verdi, kol kola verdi. İman ile şirk şirket kurdu. Zaten ‘şirket’, şirk oradan geliyor. Efendim onu kurdu. Ve dahası…

Beşinci aşama nedir? Haydi buyurun. Gördünüz mü? Geldi oradan virüs; RNA, DNA’ya dönüştü, yani sahte bir DNA oldu, geldi iman zincirinin içine oturdu. Bakınız, şu virüs. Kendisini kopyaladı. Yani şurada bir mabatlik (oturacak kadar) yer verin bana dedi, geldi imanın ortasına lök gibi oturdu. Aynen ayeti hatırladınız mı? “le eq’udenne lehum sırâtake’l-musteqîm: Ben senin dosdoğru yoluna oturacağım, onları haktan saptıracağım.” (A’râf 7:16). Bakınız, şu virüs işte. Şu kırmızı. Şu mavi de iman. İmanın içine geldi oturdu. Zinciri kırdı geldi oturdu. Bakınız artık virüslüdür o. HİV virüsü kapmıştır o.

Şimdi beşinci aşama işte. Bakınız, replication. Replikasını yapıyor. Yani imitasyon. Yani sahtesini üretiyor. Sahte din, sahte peygamber, sahte ilah, sahte kitap, sahte iman… Her şeyin sahtesi. Her şeyin. Ve bakınız üretiyor, üretim devam ediyor. Allah’ın ipi yerine şeytanın ipleri. İmalat devam ediyor. Bakınız habire üretiyor. Sahteleri üretiyor.  Yani imanın yerine sahte inançlar üretir. “Senin itikadın da çok zayıf” derler ya. İtikat üretiyor. Bakın bunların hepsi itikat işte. Ve imanın ortasına lök diye gelip oturunca, imanları da bitti.

Artık şirk tamamen, beden ülkesinin başkenti olan, imanın makamı kalpte darbeyi yaptı. Bu bir darbedir. Şirkin imana yaptığı darbedir işte. Şirk imanın içine girdiği zaman iman şirkle baş edemez. Şirk imanı yok eder. Bitirir. Şirk imanı sıfırlar. İşte burada gördüğünüz odur.  Ve replikasını yaptı. Bakınız. Sahtelerini yapıyor şimdi. Sahte dindarlık, sahte ibadetler imal etmeye başlar. Sahte namazlar imal etmeye başlar. Hiç duymadınız bunları. Sahte Kur’an’lar imal eder. Kurbanlar imal eder. Sahte kitaplar imal eder, buna da “yazdırıldı” der. ‘Allah yazdırdı’ der. ‘Bu, arştan, Kur’an’ın indirildiği yerden inmedir’ der. Der, der, der. Ama sahte Kur’an’lar imal eder. Ve sahte peygamberler imal eder. Ve bu sahtekârlardan hiç birisi, sahte peygamberlerden bir cümle bile bahsetmezler. Mehdiler hakkında bir cümle etmezler. Sahte mehdiler demiyorum, mehdilerin hepsi sahtedir. Evet. Hiçbir cümle söylemezler. Ve bunlar bin tane konu konuşsalar bir tanesi şirk hakkında değildir. Şirke karşı hiç müntesiplerini uyarmazlar. Çünkü kendileri şirkin taşıyıcısıdırlar.

Evet. Devam ediyoruz. Bakınız. Evet, sürüsüne bereket mi diyelim ne diyelim? Şirk burada duruyor, zincirin içinde. Zincirin içinde, zinciri kopardı, kendisini bağladı oraya ve artık şirke dönüştürdü. Burada imalat devam ediyor.

Ve altıncı aşama. Geldi.

Evet; assembly, meclis kuruyor, toplama, içtima anlatabiliyor muyum? İçtima yaptı burada bakınız. Hepsini topluyor; sahte sahte peygamberleri topluyor, sahte ilahları topluyor, sahte ipleri topluyor, sahte kitapları topluyor, niye topluyor? Artık imalat içeride, dışardan gelmesine gerek yok, İçeriden imal ediyor, sahte din imal edip kendisi artık şirk virüsü imalathanesine döndü. Bir zamanlar iman olan şey, şimdi şirk atölyesi oldu.

Evet buyurun; bu paket dışarıdan gelmişti, hatırlıyor musunuz? Şimdi içeriden getiriliyor, evet şimdi HİV virüsü içeride üretiliyor artık, “dışarıdan ihtiyacımız yok, önce ithal ediyorduk, şimdi ihracatçı olduk, .” “Şirk ithal ediyoruz” diyor, yani “bende çok ondan” diyor. Bakın.

Yedinci aşama, evet bu aslında meratib. Merâtib-i şirk. Şirkin mertebeleri veya letâif. Evet, tabii ki. Yedinci mertebe bu. Bakınız üreme devam ediyor habire içeriden şirk imalat atölyesine dönüştü. O onun kalbi, o şirke bir kez yer veren, şirk virüsünü içine alan; başkentinde darbe yaptı, imanda darbe yaptı, imanın yerine şirki koydu, imanı mahvetti, yok etti. Peki ne yapar bu virüs? Bu virüs… AIDS hastalığına çevirdi, AIDS hastalığı nedir? Aslında edinilmiş bağışıklık sistemi zaafı, edinilmiş bağışıklık sistemi çöküşüdür. Anlatabiliyor muyum? Yani dolayısıyla sendromu…

Bu virüs öldürmez. Ne yapar? Bu virüs girdikten sonra insanın bedenine, gelecek en ufak bir şey o insanı yıkar, bitirir, öldürür. Çünkü artık vücut antikor üretmez, savunma hücreleri üretmez. Hastalıklara karşı savunma hücreleri üretemediği için; çünkü şirk zincirin içerisine girer ve ona mâni olur, imana mâni olur, iman artık felçlidir orada. Eli tutmaz, gözü görmez, kulağı duymaz; “Summun bukmun umyun: sağırdır, dilsizdir, kördür”, dili hakkı söylemez; aksine şirk pazarlamacısı haline gelir ve çöker. Tamamen çöker, iman çöker, başkentte darbe yapmıştır şirk. Şirkin iktidarı hâkim olur. Ondan sonra o adam bakarsınız şirk ihracatçısı haline gelir. Konuştuğuna şirk bulaştırır. Tıpkı HİV virüsü bulaştırıcısı gibi. İşte yedi aşamada şirkin imanı teslim alıp sahibini bir müşriğe çevirme hikâyesi budur dostlar. Evet işte müşriğin hikâyesi; böyle saf, böyle temiz!

Dinden konuşup da şirkle mücadele etmeyen insanlar görüyorsunuz. Allah, kitap, peygamber. Bunu diyen; size dinden bahseden insanlar eğer şirkle mücadele etmiyorsa ya profesyonel din tüccarıdır. Bu işi al gülüm ver gülüm için yapar. Tamamen tüccardır, satıyordur. Allah ile aldatıyordur ya şirk dininin yerel bayisidir -şirk bir dindir ve bayileri vardır-. Ya şirk hassasiyetini yok etmeyi hedefleyen iki ayaklı şeytandır. Eğer biri size Allah, peygamber, kitap bahsedip de şirkle mücadele etmiyorsa bu üçünden biridir: Ya sizi Allah’la aldatıyordur, ya al gülüm ver gülüm din iman satıyordur, pazarlama yapıyordur ya da iki ayaklı şeytandır.

Amacı mı nedir? Özgürlüğü azaltmak, köleliği çoğaltmaktır. Özgür insanları toplumda azaltmayı hedefler. Neden? Zira özgür insanların olduğu yerde sürü olmaz. Kartalları vurmak, kargaları beslemektir amacı. Niye? Kartallar sürüyle uçmazlar. Kargalarsa çöp ararlar, çöp karıştırırlar. Onun için onların görevi kartalları vurmak, kargaları beslemektir.

Kişiliği ezmek, sürüyü sağmaktır. Onlara şirk bulaştıran, şirk ihraç eden bu tipler; kişiliği ezerler, sürüyü sağarlar. Neden sürüleşmesini isterler insanların? Sağmak için, sağma olması için. “Ke’l-en’âmi” diyor ya Kur’an hayvan sürüsü gibi, enam sürü demektir. Hayvan sürüsü gibi “bel hum edallu: bilakis daha da aşağı” diyor ya… Niye? Hani sahte beyin koymuştu ya, görselde işledim. İşleyen beyni aldı, Allah’ın verdiği insan beynini, hayvan beynini koydu. Hayvan beyniyle insan beyni arasında eğer yiyecekseniz çok fark var. Koyun beyni sakatatçı veya lokantalarda çok güzel değil mi? efendim tuzlarsınız, limonlarsınız, yersiniz. Ama insan beynini yiyemezsiniz. Yamyamlar yemezmiş. Zira insanı çıldırtmaya kadar götüren birtakım hastalıklara yol açarmış. Anlatabiliyor muyum? “bel hum edal” Daha da aşağı hale gelir. Eğer beyinizi insanca kullanmıyorsanız sakatatçılar gibi hayvan beyninden daha aşağı olur. Yenmez bile.

Emeği aşağılamak, avantayı yükseltmek için. Onu amaçlar. Emeği aşağılar, emeği. Onun için emeğe bakmaz, emeğe değer vermez. Emek verenleri de küçümser. Ne yapar ya? Avantayı yüceltir, torpili yüceltir.

İman kalesini şirkin Truva atı ile yıkmaktır amacı. Biraz önceki görselde işledik. Yani HİV virüsü; şirk virüsü iman hücresini nasıl yok eder, iman kalesini nasıl savunmasız bırakır onu gördük. İşte odur amacı.

Şirk dini motivasyonu. Ne motive eder şirk dinine mensup olanları? Bir insan şirke niye merak salar? Şirki niye sever?

Bir, güç tutkusundan dolayı sever. Evet, hakikat tutkusunun yerini hakikatin tutkusu olmaz. Hakikatin sevgisi olur. Ama gücün tutkusu olur. Tutku tutuklar, sevgi azat eder. Sevgi özgür bırakır. Dolayısıyla güç tutkusu… Bakınız tüm şirklerde vardır. Tüm paganizmde vardır. Eski Yunan’da baş tanrı Zeus’tur. Roma’da baş tanrı Apolyon’dur. Birilerine göre Jüpiter’dir. Sümer’de baş tanrı Amur’dur. Mısır’da baş tanrı Horus’tur. Mayalarda öyle, diğerlerinde öyle, dünyanın tüm Paganizmlerinde, tüm Putperestliklerinde, tüm şirklerinde baş tanrılar erkektir, neden? Çok ilginç değil mi?

Müşriklerin Allah algısı böyleydi. Ama şöyle bir itiraz gelebilir ateist arkadaşlardan. Ama Kur’an’da Allah lafzı da erkek dilbilgisi üzerinden taşınıyor. Bunu Kur’an değiştirseydi ne olurdu? Yani bunu ‘ellat’ veya ‘ilahe’ yapsaydı o zaman da Allah dişi mi diyecektiniz? Öyle diyecektiniz, onlarda öyle yapmadı ama Kur’an bir devrim yaptı. Allah algısını düzeltmek için müşrik Allah algısına bir devrim yaptı. Ne yaptı? “Bismillah. Er-Rahman er-Rahim” yani güç sıfatlarını eklemedi besmeleye. Ne yaptı ya? Şefkat ve merhamet sıfatlarını ekledi. Yani kadınlara kadınların doğurganlık organına isim olmuş olan rahim Allah’ın bir sıfatı oldu. Ne demek bu? Şefkatin denizi, sonsuz şefkat, sonsuz merhamet sahibi bir Allah. Onun için müşrikler ‘rahman’ı ret ettiler. “Rahman da neymiş?” dediler. Hatta Süheyl bin Amr Hudeybiye Antlaşması’nın yazdırırken Rahman’a özellikle itiraz etti. Onun için er-Rahman sûresinin birinci ayeti, “Rahman da neymiş”in cevabıdır. “Rahman, Kur’an’ı öğretendir O.”

Niye Rahman’a bu kadar düşmandır müşrik algısı? Zira şefkat zayıflık olarak görülüyordu. Evet, şefkat zayıflık olarak görülüyordu. Bugün bir yerlerden hatırlıyor musunuz? İçinde bulunduğunuz toplumdan hatırlıyor musunuz? Şimdi müşriklerin aynı zihniyeti bugün de devam ediyor. Şefkat zayıflıktır diye görünüyor. Oysa şefkat güçtür, asil güç ve merhamet.

Evet vurarak eğdiremediğinizi şefkatle eğdirirsiniz. Terbiye de budur zaten. Onun için bakınız, müşrik, Allah algısında böyle bir devrim yaptı.

Korku. Korku-güç orantısı. Korkut ki kul olsun. Korkuya dayalı bir Allah inancı! Biliyorsunuz, yüzyıllardan beri Müslümanların başının belasıdır ‘yakan Allah’. Niye? Yani Allah seven ve sevilen Allah’tır. Vedûd olan Allah’tır. Neden seven ve sevilen Allah’ı öğretmiyorsunuz? Zira korkutmayı daha kolay görüyorsunuz. Zira atalarınız da korkutmuştu. Korkutarak baş eğdirirseniz, daha fazla kullanışlı oluyor. Onun için korku. Şirk dinini motivasyonu. Ya korkutur ya korkar. Kendisini korkutanları firavun edinir, kendisinin korkuttuklarını kul edinir.

Saygı, tutku, övgü. Sevdiklerinin şeytanı olmak! “Elhamdü lillâhi rabbi’l-’âlemîn” işte burada yapılmış bir devrimdir. Nedir? Övgülerin tamamı Allah’a mahsustur. Niye? Yapmadıklarıyla överseniz insanı şeytan edersiniz. Onun için insanı yapmadıklarıyla övmeyin. Yani illa birini övecekseniz Allah’ı övün. İnsana kötülük yapmayın. Sevdiklerinize, yapmadıklarıyla överek kötülük yapmayın.

Cehalet/bilinmezlik. Şirk dinini motive eden bir unsur da; cehalet/bilinmezlik: Mevhum varlıklara tapma. Çok ilginç değil mi? Yani buradan hatırladığınız bir şey var mı? Mesela, “Qul e’ûzü birabbi’l-felaq, min şerri mâ halaq, we min şerri ğasiqin…” ya, evet. Ne demek bu? Karanlık.

Karanlıktan niye korkar? Çünkü karanlık bilinmezlik. Bilinmezlik… Bilinmezlik… Dolayısıyla bilmediğine tapar. Onun için şirk cehalete bina edilir, imansa bilgiye bina edilir. Her müşrik cahilliğin üzerine inşa eder şirkini. Karanlığa tapar. Burada ne diyor Felak sûresinde: “Karanlık senin için bilinmezdir. Allah için bilinmez değildir. Allah karanlığın da rabbidir. Karanlıktan korkma. Allah’a sığın. Bitti.

Bâtıl inanç: Uğur, şans, kısmet. Kur’an’da geçen şeyleri biliyor musunuz? Tiyera, tayr, evet “tâirikum me’akum” Yâsin sûresinde. 19. ayet hatırlayın. Yani niye? “Şansımız talihimiz döndü”, “şansınız yok”, “şansızız” falan diyorlar da; “talihiniz sizinle beraber”, talih diye bir şey yok, talihiniz sizsiniz, talihiniz tercihlerinizdir, şansınız tercihlerinizdir, kaderiniz sizindir, Allah’a iftira etmeyin, tercihleriniz kaderinizdir, diyordu.

İstismar ve menfaat: Şirk dininin motivasyonu hamaset, sürü güdüsü, din satışı.

Menfaat dedik ya, dini satar. Allah pazarlar, peygamber pazarlar, kitap pazarlar.

Tarih boyunca putlaştırma araçları

Kurucu atalar; İsis, Osiris, Horus. Neler putlaştırılır? Tarihte putperest kavimler neleri putlaştırır? Hangi gerekçeyle? Bu bölüm o.

Bakınız burada bir tasnif yaptım. Kurucu atalar putlaştırılmış tarihte: İsis, Osiris, Horus Mısır’ın kurucu atalarıdır. Kurucu atalara put olarak tapmışlar. Millî kahramanlar putlaştırılır. Herkül millî kahramandı, Yunan’da put edinilmiş, tapınmış. Odin İskandinavya’da bir millî kahramandı, put edinilmiş. Frig, Firiglerin de geldiği bir tanrı ismi ama değil, kurucu bir millî kahraman. İcatçılar, keşifçiler putlaştırılmış tarihte. Hermes putlaştırılmış. Niye? Yazının mucidi. İdris Hermes’tir derler.

Dionysos putlaştırılmıştır. Niye? Şarabın mucidi. “Üzümü ıslah eden adam” derler.

Prometheus putlaştırılmış. Niye? Ateşi bulan. Böyle bir şey yok, ateş bulunmuş bir şey değil ki… Ateş dünya doğdu doğalı var. Ateş hep var. Yani yıldırım varsa ateş var, güneş varsa ateş var. Dolayısıyla ateşi icat etmek diye bir şey yok yani. Ateşi anca keşfedersiniz.

Tanrı yakınları putlaştırılmıştır; evet bir kategori de bu. Tanrıya yakın, tanrı yakını olur mu? Onun uzağı olur mu?  Allah yarattığı neye uzaktır Allah aşkına? Peki, tanrının yakınları diye bilinen; öyle inanılan şeyler putlaştırılmıştır: Lat, Menat, Uzza. Bunların üçü de dişidir, biliyor musunuz? Müşrikler bu putlara “Allah’ın kızları” diye taparlarmış. Allah’ın kızları şu anlama gelmiyor; “Allah babaları olur, onlar da kızları olur”. Hayır. “Allah’ın haremi” anlamına geliyor (hâşâ!). Haremi. Anlatabiliyor muyum? “Yazı şu putlarla geçirir, kışı da şu putla geçirir” derlermiş, Böyle inanırlarmış! Allah’ın haremi yani! Peki, yani Allah’a şefaatçi olarak niye kulluk ediyorlar? Niye aracı koyuyorlar bunları? ‘Yenge hanımdan halledelim’ meselesi. Anlatabiliyor muyum? Yenge hanımı araya koyalım, o onun gönlünü eder… Hâşâ! “O onun gönlünü eder” mantığa bakar mısınız? Bu mantık aynen devam ediyor, görüyorsunuz değil mi? Evet mantık bu. Dolayısıyla Necm sûresinin 19-20. ayetlerinde geçen putlar işte bunlar.

Darda kalana yetişeceğine inananlar/inanılanlar. Yani bunlar putlaştırılmış: Evliya, ulu, ermiş, baba… Sayın gitsin. Sicilya burası. Dolayısıyla, yani darda kalınca yetişir.

Ey Allah’tan başkasının darda kalınca yetişeceğine inanan kişi, Fatiha okurken yalan söylüyorsun. “İyyâke na’budu we iyyâke nesta’în” ayetini okuma. İnkâr ettiğin bir ayeti okuyarak namaz kılıyorsan, namazın da yalandır. Allah yüzüne çarpar. “Lanet olsun o namaz kılınanlara” denilenler işte bunlardır.

Vedd, Suva’, Yeğus, Ye’uq, Nesr. Ğavsın Kur’an’da geçen bir put olduğunu duymuş muydunuz? Evet Ğavs, Kur’an’da geçen bir puttur. Yeğus onun fiil halidir. Fiil hali bir de mastar halidir. Yani fiil, benzer fiil, şibih fiil. Evet, Kur’an’da geçen bir puttur Yeğus. Nuh sûresinin 23. ayetine bakabilirsiniz. Nasıl oldu da Kur’an’da geçen bir putu, Yeğus putunu; mastar şekline dönüştürüp de, evliya diye milletin önüne sürdüler? Nedir bu? Nedir bu?

Atalar dini.

Geleneğe tapmak,

Geleneği körü körüne izlemek,

Analitik değil kategorik yaklaşmak,

Ataların ocağından közü değil külü taşımak.

Atalar dininin özelliği bu. Geleneği reddetmek, tümüyle reddetmek değil mesele. Benim bir geleneğim yok mu? Vahyin bir geleneği yok mu? Tüm peygamberler de vahyin geleneğidir. Ben bu mesajın mucidi değilim ki; ben Kur’an’ın talebesiyim. Benden evvel de tevhidi savunan yiğitler geldi, onlara da bu eziyetler yapıldı. Ben de onların bir devamıyım… O zincirdeyim. Dolayısıyla gelenek ikiye ayrılır: hakiki/hak gelenek, bâtıl gelenek.

Onun için geleneği ayırın. Ataların ocağına sadakat, ataların ocağındaki külü bugüne taşımak değildir; közü bugüne taşımaktır. Allah Resulü’nün geleneği İbrahim üzerinden yürür, müşriklerin geleneği ise müşrik ataların üzerinden yürür. Ama müşrikler de “İbrahim atamız, biz ona uyuyoruz” derlerdi biliyor musunuz? Onun için Kâbe’ye saygı gösterirler, hacıları sularlar, hacıları doyururlardı… Yani bahane hazır ama onu söylemek yetmiyor içeriğine bakalım. Siz İbrahim’in çocukları olduğunuzu söyleyeceksiniz; fakat İbrahim’in kırdığı putları önünüze alıp tapacaksınız. Müşriklerin yaptığı buydu işte.

Evet, gelenek, ataların dini. Kur’an ataların dini hakkında ne der? Maide sûresinin 104’üncü ayetini okuyalım.

“We izâ qîle lehum te’âlew ilâ mâ enzelallâh…” Bu ayet Kur’an’a yerleştirildiyse; bu ayet o günün müşrikleri için indi, ondan sonra bu ayetin miadı doldu, son kullanma tarihi geçti, müzeye kalktı, bu ayetin artık herhangi bir mesajı yoktur” diyebilir miyiz? O zaman kıyamete kadar bu ayetin mesajı bakidir ve hepimizedir. Ve bu ayet asıl Müslümanlar için geçerlidir.

Ey imanın içine şirk taşıyan, şirk virüsü ile imanını mahveden tipler, “haydi gelin Allah’ın indirdiğine”, we ile’r-resûli”, “Allah’ın Rasul aracılığıyla indirdiği bu mesaja.” Yoksa resule indirdiğine, kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ.“Allah’ın indirdiğine, Resulü aracılığıyla indirdiği kitaba gelin denildiğinde” ne derler? “Bize babamızı ne üzerinde bulduksa o yeter”, babalarımızı üzerinde bulduğumuz inanç bize yeter” derler. “Ve onlara şunu sor: “Ewelew kâne âbâuhum lâ ya’lemûne şey’en we lâ yehtedûn: Onların babaları hakikati bilmiyor ve doğru yol üzerinde, hidayet üzerinde değil iseler de mi babalarının izini takip edecekler, geleneğini izleyecekler?” diye sorar.  Maide sûresinin 104. ayeti

Müşriklerde ahiret inancı.

Sadece az sayıda Dehri ahireti kökten inkâr ediyordu, Casiye 24. Biraz önce söz ettim.

Bunlar arasında Mekke ve Yemen kodamanları ile bazı şairler vardı. İsim sayarım ama bunların yeri değil.

“Eyahsebu’l-insânu en len necme’a ‘izâmeh?” Kıyamet sûresinin 3. ayeti. “Yani insan zanneder mi ki, kemiklerini biz toplamayacağız, yeniden diriltmeyeceğiz?” İşte bu ayetlerin indiği ortamda, bu ayetlerin muhatapları ahirete inanmayan bir avuç azınlıktı. Ama müşrikler ahirete inanırdı. Yani bir şehir efsanesidir müşriklerin ahirete inanmadığı. Peki, şefaatçiye niye inanır? Bunlar bize şefaat edecek diye niye inanırlar? Ne yapacaklar? Nerede şefaat edecekler? Putların ahirette şefaat edeceğine inanırlardı. Yunus 18, Müddesir 48, Bakara 255 gibi ayetlere bakabilirsiniz.

Men zellezî yeşfe’u ‘indehû illâ biiznih!” İşte bu. Yani bu aslında şefaati nefyeden bir ayettir. Onun izni olmaksızın kimmiş bakalım o şefaat edecek olanlar? Anlatabiliyor muyum? Buradaki “illî biiznih”i istismar ederek, “O’nun izni de varmış demek ki”, “izin verdikleri olacakmış” diye düşünenleri Zümer sûresinin 44. ayetine havale ediyorum.

Çoğunluk müşrikler, günümüzdekiler kadar ahirete inanıyordu. Fakat müşriklerin inandığı ahirete, kabir hayatı dâhildi, iyi mi? Aslında müşriklerin ahiret inancı, kabir inancıydı. Müşriklerin kabir inancı. Dindar müşrik öldüğünde, kabrinin başına aç susuz ölünceye kadar bir deve bağlanmasını vasiyet eder. Buna binip putlarının şefaatini isteyeceğine, tanrının huzuruna çıkacağına inanırdı. Bu işleme de beliyye adı verilirdi. Beliyye ‘bela’dan gelir. Niye böyle denmiş? Çünkü deve, ölünceye kadar bağıra bağıra o hayvan, orada aç-susuz ölüyor. Evet. Bu böyle. Kendisini taşıtacak; müşriğin kafası böyle çalışıyor! Hem kendisini taşıtacak hem de aç susuz öldürüyor! Böyle bir şey. Şehristani’nin el-Milel’inde ve ayrıca el-Muhabbar’da geçiyor.

Akr’ adında bir uygulama da ölen kişinin devesinin, kabrinde kurban edilmesiydi. Arap’ın ölüme dair en büyük korkusu neydi biliyor musunuz? Denizde ölmek. Niye? Kabri olmayacaktı. Evet, ondan denizde ölmekten yıldığı kadar, başka hiçbir şeyden yılmazdı.

Şirk dininin kurumları da var.

Fetvacıları var. Müftüleri var. Şirk dininin müftüleri. Din adamı kurumu, din adamlığı kurumu… Kalemmeslik ve kalemmeseler, duymuş muydunuz? Kalemmes kaf harfiyle. Bu Kalemmeseler ne yaparmış biliyor musunuz? Görevi hac zamanında oynamak için ay uydurmak. Görevi bu. Ay uyduruyor. Olmayan bir ayı uyduruyor.

Mesela, aslında hac zilhiccede ya zilhiccenin onunda biliyorsunuz. Dokuzunda vakfeye çıkılıyor. Zilhiccenin yerine bir başka ay uydurup, getirip, oraya yerleştiriyor. Diyor ki; “bu sene sizin zilhicceniz şu ayda olacak.” Niye bunu yapıyor? İki sebepten dolayı. Bir, haccı bahara getirmek; iyi mevsime getirmek ve cukkayı kapmak için yapıyor. Yani ticaret bol olsun, “boş ver gerisini, hikâye, Allah zamanı sabit yaratmış” falan “ne yapacaksın zamanı ya, zamanı uydururuz yani. Yani sana da uydururuz bir zaman, ne olacak.” “Ben bu ay zilhiccedir derim, o ay zilhicce olur.” Müşriklerin hakikatle oynama tarzından üç tanesini Kur’an zikreder. Birisi ‘nesî’ uygulaması. “Küfürde ziyadedir”.  diyordu ya ayet. İkincisi ‘tebenni’ uygulaması, evlatlık. Şimdi birinin çocuğunu “köledir şudur, budur; alır, el koyar” ondan sonra “bu benim evladım” der. Değil. Onun bir anası bir babası var. “Bu benim evladımdır” deyince evlat olmuyor.

İşte Kur’an’daki Zeyd hadisesi bu yüzden ele alınır. Üçüncüsü nedir? Zıhar. Karısına der ki; artık karısından zevkini almış, kâmını almış, çocuklarını almış, onu damızlık olarak kullanmış. Bağışlasın beni değerli hanımefendi kardeşlerim. Saçını süpürge etmiş, bunun işini görmüş, adam etmiş ondan sonra der ki; “senin sırtın bana anamın sırtı gibidir.” Hani biz de halk arasında “anam avradım olsun” derler ya, “senin sırtın bana anamın sırtı gibidir”! Bundan sonra artık o kadın ne bir başka eş arayabilir, ne o kadını besler, ne kocalık görevini yapar, öylece bırakır onu. Bir başkasıyla evlenemez, çekip gidemez. Zaten eş de etmiyor. İşte ona ölünceye kadar eziyet yapar böyle. Peki, böyle deyince “senin sırtın anamın sırtı gibidir” deyince hanımı anası olur mu bir insanın? Müşrik kafası. Niye? Hakikat diye bir şey yok onda. Her şey mümkün, her şey. “Allah istese yapamaz mı?” Bahane de hazır. Sünnetullaha inanmaz ki! Şapkadan tavşan çıkaran bir illüzyoniste inanır; onun da adını Allah koyar. O Allah değil ama… Dolayısıyla böyle bir şey işte. El-kalemmesü’l-ekber yani şeyhülislamları da vardı. Şeyhu’l-müşrikîn. Adiy bin Amir bin Salebe imiş. Son kalemmes de, Cunade bin Umeyye bin Avf’mış.

Taa Hicret’in 9. yılına kadar bu sürdü biliyor musunuz? Niye sürdü? Muhtemelen toplumsal yani “reel politik” tırnak içinde kullanayım “toplumsal bir ihtiyaçtan, kargaşa oluşmasın” diye, ama en sonunda bunu yasakladı Kur’an.

Evet ya panayırda ya Kâbe kapısında Cunade helal bir ayı haram kılardı. Gelirdi oraya. Millet ağzına bakardı, fetvayı verirdi ve ağaç kesilir; takırtı tükenirdi. Yani müşriklerin kurumları vardı.

Daru’n-Nedve o kurumlardan biriydi. Daru’n-Nedve siyasi kurum zannediyorsunuz. Kâbe’nin karşısında bir yapıdır bu. Mekke Site Devleti’nin meclisidir. Ama sadece siyasi işlevi yok. Dinî işlevi de var. Dinî işlevi ne? Din işleri yüksek kurulu veya konsül işleri yapardı. ‘Semer’, müsamere oturumları düzenlerdi. Periyodik, haftalık müsamere, semer denilen oturumlar yapılırdı. Ne yapılırdı bunlarda? Hadis uydurulurdu.

Uydurma hadis sorunu Kur’an’ın dile getirdiği bir sorundur. Yani 2. yüzyılda başlamamıştır, daha Kur’an inerken bu sorun zaten vardı. Ne yapıyorlardı Yusuf sûresinin 111. ayetine bakın: “Bu Kur’an uydurma bir hadis değildir.” “Mâ kâne hadîsen yufterâ: Bu kitap uydurma bir hadis değildir.” Hadis orada idyon 1.27.09 olarak kullanılıyor, ıslah olarak kullanılıyor. Ve “lehwe’l-hadîs” yani hadis oyunu. Aynen Kur’an’a ait bir ifadedir. Lokman sûresinin 6. ayeti: “We mine’n-nâsi men yeşterî lehwe’l-hadîsi: İnsanlardan bazıları da vardır ki hadis oyununa müşteri olurlar”, hadis oyununa müşteri! O insanlardan bazıları çoğaldı Ya Rabbim. Sen de görüyorsun. Niçin? “Liyudılle an sebîlillâh: Allah yolundan saptırmak için” hadis oyununa başvururlar. “Biğayri ilmin: üstelik de bir bilgileri olmadığı halde!” Yani Allah Resul’üne bu sözünü nispet ediyorsun da Allah Resulü gerçekten söyledi mi? Biliyor musun bunu? Falandan falan falandan, falan falandan… Peki, onları tanıyor musun? Yok. Peki, nasıl inanıyorsun, ayetle nasıl yan yana; bunları nasıl vahiy ilan ettin bir de? Efendim, “bize muhaddisler böyle dedi”. İyi bozacının şahidi şıracı zaten. Onlar bu ideolojinin mensubu zaten. Dolayısıyla onların şehadetlerinin hiçbir değeri yok ki. Sen Kur’an’ı şahit tutmuyorsun da bir sözün doğruluğuna; bozacıyı mı şıracıya şahit tutuyorsun? Allah’tan kork be! Evet, “We yettehızehâ huzuwâ: ve onu eğlence edinir, oyun edinir!” Tıpkı hadislere yapıldığı gibi. Bir buçuk milyon uyduracaksın, peygamberimin diline koyacaksın ve onu din zannedeceksin, al sana virüs. HIV virüsü.

Cahiliye şirk ehli dini.

Hamaset hadisleri. Çok ilginç değil mi? Böyle bir hadis çeşidi var. Hamaset hadisleri. Vehb bin Münebbih ve Kitab-ı Tican. İslam döneminde ilk yazılan eserlerden biri budur. Ama İslam’la alakası yoktur. Yemen krallarını anlatır. Baskısı vardır, sanırım Kuveyt’te basıldı. Ben çok zor getirtmiştim bir tane.

Cahiliye trolleri. Kusslar. Trol şimdi yok. O zaman da var çomar troller. Kim bunlar? Kuss, kıssacı. Hikâye anlatıyor. Geliyor, uyduruyor uyduruyor anlatıyor. Uydur uydur ipe diz yani ne olacak kim soracak? Dolayısıyla kuss denirdi bunlara. Kuss bin Saide mesela meşhurdur tarihte, ismi tarihe geçmiştir. Başkaları da vardır.

Nesep hadisleri. Bu, uydurmalardan biri. Uydurma nesep zincirleri ve sahte nesepler dizilir. Mesela sevdiği biri veya parasını verdin değil mi? “Bana bir zincir uydur, bana bir nesep; şecere, soy uydur.” “Canın sağ olsun. Nasıl olsun? Kime dayansın?” Siparişi verirsin. O bir uydurur ki aklın durur. Sen bile inanırsın. Anlatabiliyorum? “Yaa, biz peygamber soyundan geliyormuşuz.” “İyi de benim anam Kürtçe konuşur, dedem Kürtçe konuşur anamın anası, dedemin dedesi nasıl peygamber soyundan geliyoruz, Arapça bile bilmeyiz.” Ee öyle. Uydur uydur ipe diz. Ee belgesi de var değil mi? Çünkü Osmanlı’da parayı verene belgeyi veriyorlardı zaten. Kim ispat edecek? Kim yok diyecek? Var mısınız bir teklifim var? Mevcut sakalları, bu şerif diye ziyaret ettiğiniz kılları toplayın. Bunlar içinde en sahih gördüklerinizi, tarihî olanları; işte “şu yüzyıldan beri bu burada bulunuyor” dediklerinizi, en ilk olanları birleştirin. Bunların içinde eşleşen 3-5 tanesi varsa onu esas alın. Eşleşmeyenleri atın. Atın yaa, bu kimin kılı belli değil ki! Müslümanlara gıcığı olan bir papaz sakalından kıl alsa oraya koysa… Bana biri gelmişti 2009 yılında, “Hocam bir fetva istiyorum, karaborsada peygamberimizin sakalını buldum alabilir miyim? Caiz midir?” diye. Demek ki hâlâ imalat devam ediyor.

Düşünsenize bir adam garazkâr olsa; kılını oraya koysa, bu peygamberin kılıdır dese; kimsenin araştırıp soruşturduğu yok ki. Yani kılı olsa ne olur? O ayrı bir mesele. Hiçbir şey olmaz. Oraya geleceğiz. Hatta bak burada geleceğiz. Dolayısıyla ne olur? Hiçbir şey olmaz. Yani Ebu Cehil peygamberimizi yüzlerce kez gördü. Ne oldu ki? Anlatabiliyor muyum? Yani açıkça gördü, yanında gördü ne oldu ki? Münafıkların reisi ölünce peygamberimizin hırkası ile gömülmeyi vasiyet etti ve gömüldü, ne oldu ki? Allah reddetti. Dolayısıyla bunlardan bir şey çıkmaz. Adam adam olmaz. Onun için peygamber kıl değil, akıl bırakmıştır. Eğer peygamberin bıraktığı akla sahip çıkmıyorsan, kılına sahip çıksan ne olacak Çıkmasan ne olacak? İstersen protezle o kılı diktir kafana, yine bir şey olmaz. Yani ayıklarsınız, geriye kalanın DNA’sını çıkarırsınız, evet DNA’sını çıkarırsınız. O DNA’yı ben sevdim diyeni çağırın, şu sahtekârları bir tanıyalım. Var mısınız, dürüst müsünüz, yalan söylüyorsunuz, ama yalan söyleyene bir kez “veyl” olsun bu yalana inanana bin kez veyl olsun.

Evet şiir hadisleri. Bak şiir hadisleri diye bir kategori var. Ünlü şairlerin ağzından şiir uyduran adamlar var. Yani işi bu adamın, mesleği bu. Şiir uyduruyor, falan meşhur şairin imzasını altına atıyor. Benim de makaleleri çalıp çalıp altına imza atıyorlar ya. Yolname’mi çalmışlar, altında Halil Cibran yazıyor. Benden bir paragrafı almış, altına Ali Şeriati yazmış. Benden bir sözü almış, altına kendi mevlasını, Mevlana yazmış. Efendim, yazıyor, yazıyor.

Kehanet hadisleri. Kâhinler Arapların imamları idi. Şık ve Suteyh meşhurdur. Çok ilginç, şu anda vaktimiz yok. Araplar -Arapların keramet sahibi evliyalar idi- ‘arraf’a giderlerdi bir şeyi öğrenmek istedikleri zaman. Yani arraf, kimsenin bilmediğini bilir kalbini okur! Efendim, kaderini bilir, alın yazını okur. Alın yazısını okuyan adamlardı bunlar. Allah Resulü’nün dedesi Abdülmüttalib de cahiliye müşriklerinin arrafı, kâhini dururken Hayber’deki Yahudi kâhine gitmişti. Anlatabiliyor muyum? “Nasıl kurtarırız bu çocuğu, böyle bir söz verdim Abdullah’a, nasıl kurtarırız?” diye.

Vaizler ve hakimler. Velid bin Muğire, Nadr bin Haris; müşriklerin vaizleriydi.  Vaizleri de var yani. Velid bin Muğire Mekke’nin hâkimiydi.

Sözün özü: Araplar kadar güzel masal uyduran, İranlılar kadar güzel masal anlatan, Türkler kadar masallara inanan başka bir millet yoktur. (Azeri düşünür Mirza Fethali Ahundov).

Cahiliye dindarlığı.

Atalarının dinine sadıktırlar.

Bazen 100 deveyi bir putun önünde yatırıp kesecek kadar dindardırlar. Yüz deveyi bir putun önünde yatırıp, kesecek kadar dindardır Cahiliye müşriki.

Şeyhine, kâhine, arrafa danışmadan adım atmayacak kadar mürittirler.

Dördüncüsü, aracısız kulluk ve şirksiz ibadet yapmayacak kadar sofudurlar.

Kendisini uyaranlara sürgün, işkence, ölüm uygulayacak kadar da; davalarına bağlı, dinlerine sadık, kesin inançlıdırlar.

II. KUR’AN’IN ŞİRK DİNİNE KARŞI DEVRİMİ
  1. Şirk, Allah’ın affetmediği tek günahtır. (Nisa 4:48).
  2. Müşrikler ve şirk pisliktir. (Tevbe 9:28).
  3. Komisyoncular malın sırtına, aracılar müşrik dindarın sırtına binerler.
  4. En iflah olmaz kölelik, din-iman adına köleliktir. (Beled 90:13).
  5. Hakikat, esrarlı/sırlı değil mübindir.
  6. Canlıların en şerlisi aklını kullanmayandır. (Enfâl 8:22 ve diğer ayetler).
  7. Cehalet alçaltır, bilgi yüceltir. (Zümer 39:9). Şeytan âlim diyenler şeytandırlar, şeytan cahildi.
  8. Sevdiklerinizi putlaştırmayın. (Âl-i İmran ve Mâide sûreleri, İsa örneği).
  9. Benimle korkutup istismar etmeyin, yani Allah’la korkutup istismar etmeyin. Allah rahman ve rahimdir.
  • Överek insanların şeytanı olmayın, övgüyü Allah’a tahsis edin. (Fatiha 1:1).
  • Karanlıktan, bilinmezlikten korkmayın; ben karanlığın da Rabbiyim. (Felak 113:3).
  • Şefaatçi olarak Allah yeter, başka şefaatçi aramayın. (Zümer 39:44).
  • Allah’a yakın olmak için aracı tutmayın. (Zümer 39:3).
  • Allah ile aranıza girenler şeytanınızdır, şeytana kulluk etmeyin. (Yasin 36:60).
III. KUR’AN’A YAPILAN KARŞI DEVRİM
Emevi dönemi

Ömrünü Kur’an’la savaşa adayanların, saç kılını kutsaması. Çok ilginç. Saç kılını ilk kutsayan kişi Süheyl bin Amr’dır.  Süheyl bin Amr kimdi biliyor musunuz? Biraz önce söyledim ya Hudeybiye barışında “bismillahirrahmanirrahim” de “rahman da kimmiş” diyen… Yani “senin Allah Resulü olduğuna inansak burada işimiz ne? Sil onu.” diyen adam. Ve oğlu Ebu Cendel, zincirlere vurulmuş halde gelirken, “bunu bana vereceksin, yoksa anlaşmayı yok sayarım” diyen, Allah Resulü “onu bana bağışla” diye yalvardığı halde; vicdansız adam, kalpsiz adam, asla affetmeyen, oğlunu Resulullah’tan çeke çeke koparıp alan baba bu! Müslüman olmuştu oğlu ve onlar da zincirlemişti, işkence ediyorlardı.

Dolayısıyla bu adam, fetihte mecburen teslim oldu. ‘Tuleka’dan yani azat edilenlerden. Ve bu adam, bu adam Veda Haccı’nda ne yapıyordu biliyor musunuz? Peygamberimizin kıllarını topluyordu. Böyle bir adam mı bizim sünnetimizi oluşturacak? Yani sen, sünni olarak adeta kutsallaştırdığın ve dokunulmaz, masum ilan ettiğin Ebubekir’in örnekliğine bakmayacaksın, Ömer’in örnekliğine bakmayacaksın, Şiiler Hz. Ali’nin örnekliğine bakmayacaklar ve Allah Resul’ünün elinde yetişmiş seçkin sahabinin örnekliğine bakmayacaksın, en sonunda teslim olmak zorunda kalmış böyle bir adam mı örnek oldu size? Yazıklar olsun.

Müşrik ataları kınayan ayetlerin Kur’an’ın sonuna atılması, o da ilginç.

Muaviye’nin, Elçi’nin hırkasını fetişleştirmesi. Evet. Şair Kâ’b bin Züheyr’e Allah Resul’ünün giydirdiği hırkayı varislerinden Muaviye 30 veya 40 bin dirheme satın aldı. Ve tahtına oturduğunda o hırkayı giyer millete satardı. Yani hırkayı fetişleştiren ilk kişi Muaviye’ydi.

“Lehve’l-hadis” geleneğinin Resul alet edilerek diriltilmesi, bir karşı devrimdi.

Hadis oyunu, bir oyundu bu gerçekten, resmen bir oyundu. Kur’an’ın mucizevi -mucize kelimesini kullanmak istemiyorum- ayet gibi bir ayet olan bu gerçeğin nasıl çarpıtıldığını biz görüyoruz. Hadis oyununda başta Emevi memuru Zühri. Zuhri’ye hadisler sipariş veriliyor. Niye? Mekke’yi artık Abdullah bin Zübeyr almıştı. Rakibi Mekke’yi elinden alınca Abdülmelik bin Mervan, Şam’da oturan Emevi halifesi, Mekke yerine alternatif bir Mekke arayışına girdi. Kudüs’ü alternatif Mekke ilan etti. Kudüs’e bir kubbe yaptırdı. hâlâ durur o kubbe, gidenler görmüştür. O kubbeyi Abdülmelik bin Mervan yaptırdı. Abdülmelik orayı Kâbe’ye alternatif olarak yaptırdı. Ve orayı tavaf etmelerini emretti. Sekiz buçuk yıl insanlar, yani Emevilere bağlı olanlar hac yerine Kudüs’e gidip orayı tavaf ettiler. Öyle şaka demiyorum bunu, gerçekten oldu. Evet ve bunun hadislerini imal etme işini de kendi memurlarına sipariş ettiler!

Abbasi dönemi

Şirk hassasiyetini yok eden binlerce hadis uydurulması. Mesela; “Men i’teqade’l-hacer feqad nefe’ahu: Kim bir taşa inanırsa ondan fayda görür.”

Ee, müşrikler de bunu yapıyorlardı zaten. Anlatabiliyor muyum? Şirke nur yağdı, gördünüz değil mi? Yani ara yeter ki. Arayın, her küfür, her şirk hakkında bir hadis bulursunuz. Arayın yeter ki. Her sapıklık hakkında bir hadis bulursunuz. Arayın yeter ki. Müşrik şefaat anlayışının hadisler üzerinden diriltilmesi. “Şefâ’atî liehli’l-kebâiri min ümmetî…: Benim şefaatim ümmetimin büyük günahkârları içindir.” Hem Buhari hem de Müslim hadisi. Ee, küçükler kime kaldı? Allah’a kaldı değil mi? Büyükleri peygamberimiz affediyor, küçükler Allah’a kaldı. Mantığa bakar mısınız?

Dinin direği olan tevhidin namaz baltasıyla kırılması “Es-salâtu imâdü’d-dîn: Namaz dinin direğidir.” Öyle midir? Hayır! Müşriklerin dininin direkleri vardı. O zaman müşrikler de salât ediyorlardı. (Tirmizi ve Beyhaki). Hayır! Dinin direği tevhitti. Tevhidi yıkanlar yerine sahte bir direk getiremediler ama ibadetten bir direği koydular. Akideyi yıktılar, yerine ibadetten bir direk diktiler. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Tevhidi tahkir eden rivayetler.

Bu da çok ilginç bir rivayettir. Yine Kutüb-i Sitte’nin birçok kitabında geçer. Evet. “Büyük abdesti yaptıktan sonra temizlenirken tek taş kullanın. 3-5-7. Çünkü Allah tektir teki sever.” Aman Allah’ım, aman Allah’ım! (Buhari ve Müslim). Allah’ın tekliğini ispat etmek için büyük abdeste kullanacağın taşı örnek veren bir hadis sana! Allah Resulü’ne nasıl kıydınız yaa? Siz peygamberin en büyük düşmanısınız, ey peygambere bunları isnat edenler!

Hadisle dindarlık yapmak, deniz kumuyla hac yapmaya benzer. Kumdaki tuz demiri çürütür. Demiri çürüyen bina kanı tükenmiş bedene benzer. En ufak bir sarsıntıda içindekilere mezar olur, uydurulmuş dinci de ona bir çare bulur. Ölenleri şehit, kalanları gazi ilan eder, cinayetin adını kader koyup faturayı Allah’a keser. İşte bizim hikâyemiz böyle saf böyle temiz!

Soru: Uydurulmuş dincilerin din algısı hangisine daha yakın?

Bu anlattıklarımın baştan beri cahiliye müşrikleri ne mi? Kur’an’a mı? Cevabı herkes kendi vicdanında versin.

(Ekrandaki resim) Allah’ım sessiz kullarından biri. Ama bu sesli biraz, Kur’an anlaşılmaz diyenler hâlâ utanmayacak mısınız?

Sevabını aldı mı? 1400 yıldan beri bu papağan gibi Kur’an okuyup da Kur’an okuduğunu zannedenler gerçekten Kur’an mı okuyorlar?

Evet. Geçen derste çalıştıramamıştık, bu sefer çalıştıralım, uydurulmuş din ile neyi kastediyorum, buyurun…

Bu devir dedikleri uydurma oluyor, (izlediğiniz videoda) şu anda devir yapıyorlar.

Buna ıskat-ı salât deniyor. Iskat aslında ‘düşme’ anlamına gelir. Ama sus payı anlamına gelir. Sukut. Yani “sus payını verelim, omzumuzdan düşsün, ne yapalım…” Gerçekte vermiyor aslında. Veriyor alıyor, veriyor alıyor, kalanı da dağıtıyor. Dolayısıyla yani baştan ayağa Allah’a yapılan bir hile, anlatabiliyor muyum? Baştan ayağa. Din ile dalga geçmek. Hani dinlerini oyun ve eğlence edinenler var ya; din nasıl oyun ve eğlence ediliri seyrediyorsunuz şu anda. ‘Kabiltü wehebtük’ diye dönüyor.

Evet, değerli dostlar, uydurulmuş din ile neyi kastettiğimin binlerce örneğinden sadece biri bu. Allah’tan korkmuyorlar, kuldan da utanmıyorlar.

Evet böyle bir din, ateist imalat atölyesidir. Bu var ya, bunlar varken ateiste cephaneye ihtiyaç yok. Ateistin ve deistin cephanesini bunlar imal eder, bunlardan alırlar. Ondan sonra da ateiste küfür ederler. Hem cephane verir hem küfür ederler. Evet.

“Yılbaşında helalinden sofra donatınca yani sofra hazırlamış çoluğunu çocuğunu da çağırmış yiyorlar veya kuruyemiş yiyorlar. Din elden gidiyor diye feryat eden hacı! Din elden ne zaman gider sana söyleyeyim mi?

Hakikatin yerini yalan, adaletin yerini zulüm, ahlakın yerini ahlaksızlık, merhametin yerini acımasızlık, emeğin yerini avanta alınca gider. İmana şirk dine kibir, ibadete riya karıştırınca gider.

Benim kahramanlarım… Bugün benim kahramanım bu. Evet, Ziyad bin Muhammed bu yavrumuzun ismi. Gazze’den bir yavrumuz. Evet, iki kolu da yok, bacakları da yok. Ne olmuş sizce? – Efendim? (- Savaştan…).

Evet, önyargı böyle bir şey işte. Yani sakın önyargıyla hareket etmeyin. İftira düşmanınıza da haramdır, sadece dostunuza haram değil. Bir insanın ahlakı dostuna nasıl davrandığı üzerinden değil, sevmediğine nasıl davrandığı üzerinden ortaya çıkar. Hayır, doğuştan böyle bu yavrumuz, bir sendrom bu. Dolayısıyla doğuştan elleri ve ayakları yok. Ama imkân da yok. İsrail ablukası altında. Baba protez yapmış. Evet, bir kola kutusundan protez yapmış ve yavrumuz, bu çocuk gelişmemiş bir çocuk ama 11 yaşında gördüğünüz gibi. Okuma yazmadan vazgeçmemiş, hâlâ okuyor.

Evet, Allah geleceğini hayır etsin inşâAllah.

Evet, bu kadardı efendim. Bugün de bu kadar. Bir sonraki derste görüşmek üzere.

Şirksiz bir iman diliyorum, şirksiz bir hayat diliyorum sizlere.

Allah’a emanet olun hayırlı günler.

Yorum Yaz