Şiir ve Şuur

Akıl, “araç” olmaktan çıkıp “amaç” olunca, hayatın tüm sırrı kayboluyor.

Yürek, kafanın gelişimine ayak uyduramadığı zaman, ya da tersi olduğunda, insanda uyumsuzluk baş gösteriyor; o harika denge bozuluyor.

Ortaya kafasız kalpler, ya da kalpsiz kafalar çıkıyor. Biri topal, diğeri kör. “Düş”le, “düşünce”, bir türlü bir araya gelemiyor; bu dengesizlik, fizikle metafiziğin, içkinle aşkının, burayla ötenin, bedenle ruhun, bireyle toplumun, dinle dünyanın, maddeyle mânânın dengesizliği ve kutuplaşması biçiminde tezahür ediyor.

Sonuçta, bilim hayat ve imanla çatışıyor, sanat dehayla çatışıyor, gerçek idealle çatışıyor, uygarlık tabiatla çatışıyor ve insan Allah’la çatışıyor; çünkü kafa kalple, düşünce duyguyla çatışıyor. Bunların uyum halinde olduğu bir dünya, çatışmanın değil uyumun hakim olduğu bir dünya olacaktır. O halde problemlerin tümünün kaynağında, her şeyin her şeyle bağlantılı ve her şeyin O’na bağımlı olduğu bir hayatı parçalamak, bütünü bütün olarak kavramak yerine, parçaya indirgemek ve parçayı bütünden bağımsız kavramaya çalışmanın ideolojisi olan “kartezyen felsefe” yatmaktadır.

İşte “şiir” ve “şuur” ilişkisi, bu harika dengenin ideal örneğidir. Etimolojik olarak ikisi de aynı kökten. Kafayla kalbi evlendirirseniz, çocukları “şuur”, bir başka ifadeyle “bilinç” olur. Bilgisiz bilinç oluşmaz; ancak salt bilgi bilincin garantisi de değildir. Baksanıza etrafınıza! Bilgili olduğu halde, bilinçsiz bir yığın “malumatfuruş” görmekte gecikmeyeceksiniz. O halde, şuur için bilginin yanında, başka şeylere de ihtiyaç var; işte o şeyler, yüreğin alanına giren “feraset, basiret, sezgi, hüzün, sevinç, muhabbet, nefret, öfke” gibi “duygu-inanç” alanının unsurlarıdır. İşte “şuur” da bu unsurlarla evlenirse, onun çocuğunun adı “şiir” olur.

Nietzsche “Hiçbir sanatçı gerçekle yetinemez” diyordu. Buna şunları da eklemek gerek: Sanatçı gerçekle yetinseydi merakını yitirirdi, merak, sanatın sermayesidir. Sanatçının ‘gerçekle’ yetinmemesi, onun ‘hakikat’ arayışının doğal bir uzantısıdır. Onun içindir ki, bir bilginin gözünde gül, “botanik”in konusu olan bir nesnedir, fakat bir sanatçının gözünde “gül”, bir nesne değil, şerh edilecek, tefsir edilecek, te’vil edilecek, bin bir çağrışımlı bir “ayettir”, kendisini yorumlayanı etkileyen bir “özne”dir.

Eflatun’un Cumhuriyet’i, şairleri almadığı için “ütopya” olarak kaldı, desem yeridir. Eflatun’un düşünce nesebine bağlı olanlar dağları, gökleri, yerleri, ağaçları ve suları salt bir “nesne” gibi algıladıkları için bugün doğayı ve dünyayı yaşanılmaz hale getirdiler. “Akılcı aydınlanma”nın panzehiri “imânî aydınlanma”dır. Akılcı aydınlanmanın eksikliğini tamamlayacağı düşünülen “şiirsel aydınlanma”, “amaçlaştırılan” akla haddini bildirip onu imanın makarı olan yüreğe daha bir yaklaştıracağı için müreccahtır.

Yürek iklimine şuur ve şiirle yaklaşan şairlerin “arama” serüvenini bulmayla tamamladıkları doğrudur. İşte bunun içindir ki, niçin şiir söylemediği sorulan Peygamber şairi Hassan b. Sabit, şu cevabı veriyordu:

“Kur’an’ı görünce dilim tutuldu.”

Yine, çağının en büyüklerinden ve “yedi askı” (muallaka-i seb’a) şairlerinden biri olan Lebid b. Rebia’ya Hz. Ömer’in, halifeliği döneminde, “Şiirini çok özledim, git, yeni şiirleri varsa al getir” diyerek yolladığı görevli, Lebid’den şu cevabı almıştır:

“Git, efendine de ki: Lebid Bakara Suresi’ni okuyormuş.”

İşte şiirin bu olumlu aracılığı nedeniyle, şiir alanında yapılan çalışmaları “şuur”a ve “şuurlanmaya” bir katkı olarak görüyor, şiirin ve şuurun bir “Simurg” olup Kaf Dağı’na uçtuğu böylesi bir çağda hâlâ “şiir” ve “şuur” üzerinde direnenleri alkışlıyorum.

Siz de, şiir alanında yapılan çalışmalara duyarsız kalmayarak ödüllendirin. İltifat gösterin ki, siz uyurken açan gülleriniz, öten bülbülleriniz bulunsun. Van Gogh’un şiir yazan nazırı olan Alman şair Hölderlin, şiir için “bütün uğraşların en masumu” der.

Masumiyetini yitirmiş bir çağın insanlarının masumiyetlerini hatırlama yollarından biri de şiirdir. Uzun yaz gündüzlerinde okumak için, siz de benim gibi şimdiden şiir kitaplarından bir buket yapabilirsiniz.

Elbette şiir, size dünyanın tüm hakikatlerini öğretmeyecek, fakat hakikati hisseder ve algılar hale gelmesi için yüreğinizi yumuşatacak.

Az şey mi bu?

( 18 Haziran 1999 )

Yorum Yaz