Suudilere çağrı: Dağları değil, kuleleri yıkın!

Haberi görünce gayr-ı ihtiyari “Eyvah!” dedim. Bana “Eyvah!” dedirten haberi,  sür manşete taşımış (24 Eylül, Cumartesi).

Haberi veriş tarzından öyle anlaşılıyor ki, Yeni Şafak mutfağı haberi sevinçle karşılamış. Haber aynı gün başka basın organlarında da yer aldı. Ne ki, İslami hassasiyeti olan basın da dahil, bunun bir tabiat katliamı projesi olduğuna değil değinen, îmâ eden bile olmadı.

Haberde, bir Mekke fotoğrafı yer alıyor. Köşede “10 yıl sonra yeni Mekke” yazıyor. Haberin muhtevasında verilen bilgiye göre, 10 yıl sonra Mekke tamamen değişecekmiş. Kâbe’nin etrafındaki simsiyah granitten yontulmuş ilahi mimarinin şaheseri olan dağlar parçalanacakmış. Daha beteri, parçalanan bu dağların yerine Suudi Arabistan’ın büyük ailelerinin şirketleri otel zincirleri kompleksi yerleştirecekmiş.

Her taşı Peygamber’in ve sahabenin ayaklarını öpmüş olan Ömer Dağı’nın olduğu yer, Kral Abdullah ve Mekke Hilton’un sahibi Fakih ailesinin şirketlerine düşmüş. Muhammedi Davet’in ilk yıllarındaki boykot sırasında ilk Müslümanları kucağına alıp misafir etmiş olan Şi’b-i Ebi Talib’in de içinde bulunduğu Kuzey’deki dağı yok etmek, Suudi işadamı Aldüllatif Cemil’in şirketine düşmüş. Cemil iki yıldır kaya kırarmış (“Mış” dediğime bakmayın, geçen yıl gözlerimle şahit oldum). Dağın yerine Kâbe’yi kuşatan 6 kule inşa edilecekmiş. Onun hemen sağındaki Ecyad Dağı, üzerindeki tarihi kale ile birlikte zaten gitti gider. Bin Ladin şirketi, burayı yap-işlet-devret modeline tabi kulelerle kuşatıyor.

Yani sizin anlayacağınız, insanlığın ilk mabedi Kâbe’nin etrafında bir tabiat katliamı gerçekleştiriliyor. Harem’in topografyası değiştiriliyor. Bu da masum, hatta vacip bir proje gibi gösteriliyor. Bunu temin için bu kapsamlı projeye olumlu unsurlar da eklenmiş. Mekke’ye metro, güneydeki intizamsız yapıların tamamen yıkılıp eli yüzü düzgün makro bir proje ikamesi vs. gibi. Bunlar yine yapılsın. Fakat Mekke’yi göklerin çektiği fotoğrafla karşılaştırınca tanınmaz hale getirecek bu katliam gibi proje, olmazsa olmaz mı?

Bu projeyi sahiplenenlerin, önümüze süreceği ilk gerekçe hacı sayısındaki artış…

İyi de, bu problemi halletmenin en son yöntemi bu olmalı. Ondan önce uygulanabilecek bir dolu yöntem var. Mesela, başta mübarek Kâbe’nin hemen burnunun ucunda ona tepeden bakan kraliyet sarayı olmak üzere, Kâbe’yi sıkboğaz eden binaları geriye çekip, Harem ve civarı, zemin üstü yapıdan arındırılabilir. Gerekli olan yapılar yer altına alınabilir. Neden Kur’an’ın inişine şahit olmuş, üzerine Allah Rasulü’nün ayağı değmiş, Muhammedi Davet’in ilk yıllarına ait binlerce hatıranın ebedi tanığı olmuş ve zorunlu olmadıkça tek taşına dokunulmasına tarih boyunca cevaz verilmeyen bu coğrafya acımasızca talan ediliyor?

Zaten, mevcut harem coğrafyasının insan kapasitesiyle vakfe mahalle olan Arafat’ın insan kapasitesi üç aşağı beş yukarı -mucizevi bir tevafuk eseri- birbirine yakın. Haydi Kâbe civarını genişlettiniz -ki işin aslı hiç de öyle değil- peki Arafat’ı nasıl genişleteceksiniz? Oraya da çok katlı insan garajları mı yapacaksınız?

Bendeniz bu projenin hacılara katkıdan çok, ticari kaygılar taşıdığını düşünüyorum. Allah Rasulü’nün bıraktığı Mekke’den çok az otantik değer kaldı. Onlardan biri de o dağlardı. Şimdi, birkaç aile servetlerine servet katacak diye onlardan da mı mahrum olacağız? Ya Peygamber’in hatırası ne olacak? Klasik ulema, Harem-i Şerif’ten bir taşın Harem dışına çıkarılmasını Harem’in hürmetine saygısızlık olarak görmüş ve cevaz vermemiştir. Gönül, Kâbe’yi kucaklayan dağların yerini vahşi kapitalizmin Kâbe’si olan marketler ve oteller zincirinin alması yerine, haremin Kâbe’ye saygısızlık eden yapılardan arındırılmasını isterdi.

Hiç düşünmediniz mi?

Bölgedeki binlerce vadi yerine neden Kâbe orada inşa edildi?

İnanan biri buna tesadüf diyebilir mi?

Eğer tesadüfse, isteyen istediği yere bir Kâbe yapsın. Peki, tüm despotlar eserlerini yapmak için en yüksek tepe ararken, İbrahim Peygamberin hatırasının etrafı dağlarla çevrili bir vadinin en çukur yerinde olmasının hikmeti yok muydu?

Müslümanlara bu hikmet üzerinde düşünmeyi de mi çok göreceksiniz?

Bu gökdelenler Kâbe’nin etrafına çakılmış birer kazık. Gökdelenlerden duvarı olan kör bir kuyuya attığınız Kâbe, böyle mi nefes alacak?

Uhud Dağı’nı bir dostu ziyarete gider gibi sık sık ziyarete giden ve bunu anlamakta zorlananlara da “Uhud bir dağdır; fakat biz onu severiz, o da bizi sever” diyen Rasulullah’ın ümmetine bu yakışır mı?

Kâbe’yi kucaklayan dağları yok etmek, Uhud’un anasını ağlatmak anlamına gelmez mi?

Sesim ulaşır mı bilmem, ama yine de buradan bir çağrı yapmak istiyorum: Kâbe’nin Rabbi aşkına, gelecek nesilleri Vahye şahit olmuş, Allah Rasulü’nün ayakları değmiş o mübarek dağlardan mahrum etmeyin! Yıkılan binaların yerine yenileri yapılır da, yıkılan dağların yerine yeni dağlar yapılmaz. Kendi binalarınız için, Allah’ın binalarını yıkmayın!

Yorum Yaz