Tarihi savunmaya yüz gerek!

Mekke’ye gidip de Ecyad Kalesini görmemek mümkün mü?

Mukaddes Kâbe’nin güneydoğusunda yer alan Ecyad sıratepelerinin ilk ve en görkemlisi üzerine kurulu bulunan bu kale, Osmanlı tarafından eski bir kalıntı üzerine güvenlik amaçlı inşa edilmiş.

Ecyad Kalesi için Krallığın yıkım kararı alması yeni bir husus değil. Son ve kesin kararın yıllar önce çıktığını bilmek için diplomat ya da ajan olmak gerekmiyor. Mekke’de mukim bir öğrenciyi bile çevirip sorsanız, size kale ile ilgili birçok bilgi aktarabilir.

Nitekim bu konuyu ilgilenen biri çıkar diye bir hac dönüşü gündeme getirmiştim, fakat hiçbir yetkiliden ses seda çıkmamıştı. Şimdi ortalığı velveleye verip hamaset nutukları çekenlere “Ba’de harabi’l-Basra!” (=Basra yerle bir olduktan sonra) ya da yerli versiyonuyla “Geçti Bor’un pazarı…” demekten başka söylenecek söz yok…

Vahhabi yaklaşımı malum… Muhammed b. Abdulvahhab, eğitimini tamamlayıp bölgede saygın bir ilim adamı olarak şöhret bulunca, arkasına Necid’in şehir görmemiş bedevilerini takarak ilk yaptığı iş, “Bid’at” gerekçesiyle mezar taşlarını, türbeleri ve tarihsel değeri olan ziyaret mahallerini yerle bir etmek olmuştu.

Gerçekçi ve dürüst olmak lazım; Vahhabilerin bu yanlışı karşı kutuptaki bir başka yanlışa yönelik bir tepkinin sonucuydu. O dönemde yazılan tarafsız kaynakları okuduğumuzda, cahil kitlelerin sıradan tarihi mekanları Kâbe’ye çevirdiklerini, hatta en basit bir simgeyi dahi kıble edindiklerini görüyoruz. Mesela Hz. Osman’ın kazdırdığı Eris Kuyusu, Bedir Kuyusu gibi yerlerin cahil kalabalıklar tarafından resmen tavaf edildiği, Hz. Peygamber’in kabrinin bağlanan ip ve çaputlardan dolayı kilim tezgahına döndüğü görgü tanıklarının ağzından aktarılmıştır.

Günümüzde dahi, Arafat’taki Rahmet Tepesinde Kâbe’ye sırtını verip oradaki işâret taşına yönelerek namaz kılanlara şahit olunmaktadır.

Fakat Vahhabiler işi tadında bırakmadılar; dini bedevice algılamayı en ideal dindarlık olarak dayatıp, arkalarına taktıkları ateşin kitlelerin heyecanını mezar taşlarında, türbe kalıntılarında ve ziyaret mekanlarında söndürdüler. Bunu yaparken Hz. Peygamber’i örnek aldıklarını söylüyorlardı. Ne ki, Hz. Peygamber’in cahiliyye putperestliğinin kalıntılarını zihinlerden temizlemek için uygulamaya koyduğu birkaç operasyonun amacını doğru okuyamadılar. Nedene bağlı olarak konulmuş geçici yasak ve kısıtlamaları ebedi bir kural sanma bağnazlığına düştüler.

Sonuç ortada: Tarihi değeri olan sayısız mekan yok edilerek yerine çirkin beton blokların oturtuldu. Hz. İbrahim’den beri “harem” ilan edilerek taşı-toprağı ile binlerce yıldır korunan mukaddes bölgenin bir yüz yıl içerisinde kelimenin tam anlamıyla katliama uğraması, sadece Suudilerin değil, bütün bir İslam dünyasının yüz karası, yürek yarasıdır.

İşin Suudi cephesi kısaca böyle…

Ya Türkiye cephesi?

Siz Türkiye’yi yönetenlerde, Ecyad Kalesinin yıkımından dolayı Suudilere bir çift laf edebilecek yüz ve cesaret görebiliyor musunuz?

Suudiler ecdadınız Osmanlı’nın kalesini yıkmış, siz kalkıp bunu kendi halinize bakmadan protesto edeceksiniz… Yerler mi dersiniz?

Daha dün, “Türkiye için milat Cumhuriyettir” diyen bakan hangi ülkenin bakanıydı? “Sizin için Milat öncesinde kalan bu kaleden size ne? Siz redd-i miras etmediniz mi?” diye sorarlarsa verilecek cevabınız nedir?

Ya “Biz Osmanlı’nın taş yapısını yıktık, siz ise onun bıraktığı kültürel, sosyal, dini, hukuki ve siyasal her türlü mirasını yerle bir ettiniz ve hâlâ da etmeye devam ediyorsunuz” derlerse? Sahi, geçtiğimiz haftalarda Fatih Çarşamba’da toplanan sarık ve cübbeler kimin kıyafetiydi?

Sultan Abdulhamid’in en küçük oğlu Şehzade Abid Efendi, dilenmemek için Paris sokaklarında sabun satarak öldü; o zaman neredeydiniz?

Sultan Vahdettin’in (nam-ı diğer Şahbaba) cesedi bakkal borçlarına karşılık Paris’te rehin tutulduğunda neredeydiniz?

Gayr-ı Müslim azınlığa yapılan haksızlığa (Salkım Hanım’ı hatırlayın) karşı gösterdiğiniz ilgiyi, aynı dönemde orada burada sürüm sürüm sürünen Osmaoğulları’nın talihsiz nesline gösterdiniz mi? Onu geçelim, yine aynı dönemde tahıl silosu, hatta ahır yapılan Osmanlı eserlerine gösterdiniz mi? Kitabesi, mihrabı, minberi sökülerek ecnebiye satılan ve şimdilerde Viyana, Berlin, Londra müzelerinde sergilenen eserler için ne yaptınız?

Ömrünü tarihi eser cinayetlerini tespite adayan İsmail Hakkı Konyalı hakkın rahmetine kavuştu. İşte -Allah ömür versin- Prof. Semavi Eyice hayatta, kimseye inanmazsanız ona sorun bari İstanbul’da ilgisizlikten yıkılmış ya da yıkılmayı bekleyen kaç Osmanlı eseri olduğunu…

Evet, ya Suudi yetkililerinden biri çıkıp da, tek bir dirhemi adam olanın yüz etlerini utançtan dökmeye yeterli olan bu sorulardan birini soruverirse?

O zaman ünlü Ankara valisi Nevzat Tandoğan gibi, “Bir tarih katliamı gerekirse onu da biz beceririz” mı diyeceğiz?

Söyleyin Allah aşkına, başka söylenecek söz var mı?

 

Yorum Yaz