Tarihsiz ve halksız, talihsiz ve haksız

Her yeni gelişme, bu ülkenin iki temel zaafının cascavlak ortaya çıkmasına katkıda bulunacaktır:

Tarihsizlik ve halksızlık. ABD’nin yeniden gündeme getirdiği soykırım iddiası da işte bu gelişmelerden sadece biridir.

Malum medya organlarının döktüğü timsah gözyaşlarıyla, milleti gaza getirme numaralarına gülmeli mi, ağlamalı mı? Ne zaman olmuş iddia edilen bu “soykırım”? İddia sahiplerine göre Birinci Dünya Savaşı yıllarında değil mi?

O zaman mesele yok. Çünkü 1915’te olduğu iddia edilen bir olayın modern Türkiye devletiyle, laik cumhuriyetle ne alakası var? Bunu ben sormuyorum, lise bire giden oğlum soruyor. Üstelik geçen yıl Atatürk İlke ve İnkılapları dersinde okudukları kitabın satırlarını göstererek! O satırlarda, devrimci kadroların, “Osmanlı emperyalizminin baskısı altında yaşamak zorunda kalan Türkleri kurtardığını” yazıyor, bu “çağdışı İmparatorluğu tarihin çöp sepetine yuvarladığını” yazıyor.

Evet, ne oldu da, tarihin çöp sepetinden çıkartılıp hem de “stratejik partner”, “dost ve müttefik ülke” ABD tarafından gözümüze sokulan bir “eski hesap” karşısında bu kadar telaşa kapıldı monşerler? Kitaplarda çocuklarımızın kafasına vura vura ezberlettiklerini ABD’ye de söyleyip kurtulsalardı ya!

Biz, Osmanlı’yı öz ellerimizle yıkmamış mıydık? Redd-i miras etmemiş miydik? Ondan kalan tüm hatıraları yasaklamamış mıydık? Hatta yukarda olduğu gibi onu “köhne”, “gerici”, “emperyalist” ilan etmemiş miydik? Bütün bunları biz boşuna mı yapmıştık? Osmanlı’dan geriye kalan ve bunca yıllık mücadeleye rağmen kökünü kurutamadığımız irticaın da nihayet köküne kibrit suyu döktüğümüz şu günlerde ödül beklerken, bu “soykırım hikayesi” de neyin nesiydi?

Evet, buna tarih derler. Duymadınızsa benden duyun beyler: Tarih kaderdir, coğrafya kaderdir, halk kaderdir. Bu üçü içerisinde de en çok tarih kaderdir. Öyle masa başında tarih yazmakla, 10. Yıl Marşı’yla, onu atıp bunu tutmakla halledilmiyor bu işler. Çocuklarımıza okuttuklarınızı ABD Meclis Komisyonları’na söyleseydiniz, eminim ki “kara mizah” olurdu. Bunu siz de biliyorsunuz, ama bu kara mizahı şunca yıldır sahnelemekten de vazgeçmiyorsunuz. Ve sonunda, reddettiğiniz, kütüğünden kaydınızı sildirdiğiniz, hatta hayatına ellerinizle son verdiğiniz babanızın hesabını birileri size çıkarıyor. Ve siz, “Hayır ben kimliğimi reddettim, ana-babamı reddettim!” bile diyemiyorsunuz.

Ve biz, size bunların hiçbirinin hesabını soramıyoruz. Dizlerimizdeki mecali öylesine tükettiniz ki, “Suçlu ayağa kalk!” diyemiyoruz. Bizi hem kimliksiz, hem tarihsiz bıraktınız; ama sonunda tarihin faturasının bize çıkarılmasını dahi önleyemediniz, diyemiyoruz. Hangi musibete ağlayalım? Tarihsizliğimize mi, talihsizliğimize mi? Hoş, sözgelimi soran bir babayiğit çıksaydı, daha lobicilik için saçıp savurduğunuz milyon dolarlarımızın hesabını bile veremezken, bu ağır hesabı nasıl verecektiniz ki?

Elbette, tarih tarihçilere bırakılır ve bu soykırım yalanını, “stratejik müttefikiniz”in yüzüne çarpmanın tek yolu arşivlerden geçer. O yıllar bu ülkenin kırılma yılları. Daha sonraki yıllarda belirleyici konumda olan olayların ve kişilerin gerçek yüzleri o yılların arşivinde kayıtlı. Fakat… Var mı o yürek? Peki, neden yok? Yoksa kötü kokular çıkacağından mı korkuluyor? Bazı tabuların yıkılacağından mı endişe ediliyor? Tabunuzun çok olduğunu bilenler işte böyle zırt-pırt üzerinize geliyor. Atın efendim korkularınızı, “Tabu-mabu yok!”, “Yıkılacaksa yıkılsın tabularımız!” deyin, bakın soykırım yalanı nasıl kısa sürede çürütülüyor!

“Tasnif dışı” lafını hiç duydunuz mu? Ben araştırmalarım sırasında en yetkili ağızlardan çok duydum. Girilip görülmesi istenmeyen arşivlerin resmi adıdır “tasnif dışı.” Bu lafı duydunuz mu bir daha ağzınızı açamazsınız. Yürü… Hem de arkana bakmadan. “İç düşmanlara” arşiv kapalı diyelim, fakat arşive -o da sadece bir kısmına- elini kolunu sallayarak girenlerin ağıtı daha farklı; Şimdilerde “tasnif dışı” evrakın yerinde yeller estiğinin haberini onlardan alıyoruz. Bakın onlardan biri olan Murat Bardakçı ne diyor: “Milyonlarca evrakın yer aldığı Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde bugün bu konuda işe yarar tek bir siyasi belge bulunmuyor. …İşin vahim tarafı arşivlerde bulunması gereken siyasi belgelerin şimdi nerede olduğunu kimselerin bilmemesi… Ayıp yazık ve günah!”

Keşke tüm “ayıp, yazık ve günah” bu kadarla kalsaydı. Kundaklanan, başka bir ifadeyle “tasnif dışı” olan sadece arşivler mi? Keşke öyle olsaydı. Bugün, uygulanan yıldırma, baskı ve sindirme politikaları sonucunda, milletin yüreği kundaklandı, halk “tasnif dışı” bırakıldı.

Bu ülkeyi tarihsiz ve halksız bırakanlar, gerçekte bugünkü talihsiz ve haksız duruma düşürenlerin ta kendileridir.

( 6 Ekim 2000 )

 

Yorum Yaz