Tefsir

İnternet mesajlarının toplandığı posta kutuma (Outlook) birkaç ayrı adresten mesaj yağar.

Bu adreslerden biri de Akit okuyucularına tahsis ettiğim adres. Bu, gelen mesajların profilini çıkarmamda bana hayli kolaylık sağlıyor.

Akit’ten gelen mesajlar arasında, bugüne kadar cevaplamaktan ısrarla uzak durduğum bir soru var. Hemen her hafta aynı konuda üç-beş soru aldığım halde, bu talepleri karşılamamakta bugüne kadar direndim.

Talebi karşılamaktan yüksündüğüm için değil elbet; sadece yanlış anlaşılacağı endişesini taşıdığım için. Ama bu hafta gelen ve reddetmem halinde yanlış anlaşılma ihtimali bulunan bir mesaj, beni bu talebi karşılamaya itti. Konu: Tefsirim.

Reçete uygulanmadan hastalık şifa bulmaz

İnanmışımdır ki Kur’an, bir kere nazil olup bitmiş bir kitap değil, her an nazil olan ve kıyamete kadar da nazil olmayı sürdürecek olan, ayakları yerde başı gökte ilahi bir hitaptır. Bu hitaba beyazı ve siyahı, kadını ve erkeği, doğulusu ve batılısıyla herkes muhataptır. -Gökten gelen- kelam ayeti -yerden biten- insan ayetiyle buluşunca tohum toprağa, can canana, vahiy insana kavuşmuş olmakta; anlam insanını, insan ise kaybettiği anlamını bulmaktadır.

Gel gör ki, insanla vahiy arasına görünmez engeller gerilmiş; vahyi insansız, insanı vahiysiz ve de anlamsız bırakmak isteyen hoyrat eller, ilahi mesajın diriltici çağrısına teşne kulaklara kurşun akıtmıştır. Dahası, bu mesajı can kulağıyla dinleyecek olan birçok can, dilinden anlamadığı bir mesajı kendisine anlatacak bir tercümana muhtaçtır.

“Dünyanın en çok okunan kitabı hangisidir?” diye sorsanız; hiç kuşku duymadan “Kur’an’dır!” cevabını verirdim. Yine sorsanız: “Dünyanın en çok okunduğu halde en az anlaşılan kitabı hangisidir?” diye. Cevabım yine aynı olurdu: “Kur’an!”

Ölümcül bir hastalıktan kıvrandığınızı düşünün. Tedavi olmak için çalmadık kapı bırakmıyorsunuz. En sonunda elinize hastalığınızı kesinkes iyileştirecek işinin erbabı bir hekimin reçetesi geçiyor. Fakat o da ne? Siz reçeteyi alıp sabah akşam bilmem kaç defa okuyorsunuz. Hatta ezberliyorsunuz. Onunla da yetinmeyip ezberletiyorsunuz. Üstelik bin bir çeşit yazı stiliyle altınyaldız harflere döküyorsunuz o reçeteyi. Sabah akşam öpüyor, başınızın üzerinde gezdiriyorsunuz. Hatta bazı kere bardağa koyup suyunu bile içiyorsunuz. Daha da ileri gidip besteliyorsunuz ve türlü makamlarda icra ediyorsunuz reçetede yazılanları.

Ama bir türlü hastalığınız iyi olmuyor. Olmaması çok doğal. Çünkü siz reçeteye hürmet ettiğinizi sanırken, gerçekte siz bilmeden de olsa reçeteyle ve onu yazan hekimle dalga geçiyorsunuz. Bu yüzden de kimi zaman reçetenin doğruluğu hakkında kuşkuya düşüyor, doktorun pek de uzman olmadığı gibi duygulara kapılıyorsunuz. En azından, sırf kendi kusurunuz yüzünden artık başka kapılara umut bağlıyor, o reçeteyi “metruk” bırakıyorsunuz.

İyileşmemeniz doğal; çünkü siz reçeteyi uygulamıyorsunuz.

Ne eksik, ne fazla; Kur’an’ın başına gelen işte budur. Ağzını açan anlaşılmayı ister. Allah da anlaşılsın diye insanla konuşmuştur. Vahiy, insanoğluna gönderilen bir gök sofrasıdır: Bu sofradan yemeyen ruhlar, açlıktan ölmeye mahkumdur. Ruhu ölenin insanlığı ölmüştür; geriye kalan bir pantolon et, bir gömlek kemik…

Yüzyıllardır, Kur’an’la insanı buluşturmak için çaba verilir. Paha biçilmez tefsir müktesebatı ve Kur’an kitaplığımız, işte bu eli öpülesi çabaların ürünüdür. Fakat Kur’an’ın anlaşılması için gösterilen her çaba kendi çağına hitap eder. Mutlak olan vahiydir; hiçbir yorum mutlaklaştırılamaz. Yorum mutlaklaştırıldığı gün vahiy susar. Bu nedenledir ki, Kur’an’ı her çağın diline tercüme edecek tercümanlar olmalıdır.

Tefsir ve mealler işte o Kur’an tercümanlarının eseridir. Bir insanın uğraşabileceği en soylu uğraş, ömrünü Kur’an’a adamış olmaktır. Ama bir insanın sırtına yüklenebilecek en ağır yük de yine Kur’an’a tercüman olma sorumluluğudur.

Bu fakir, -min-gayri haddin- bu yükün altına hasbelkader itilenlerden biridir. Tefsir projemizin çok kısa hikayesi şudur:

Vahiy hayattır; Kur’an’ı yitiren hayatı yitirir

Kahire’de başlayan tefsir derslerimiz, yurda döndükten sonra İstanbul’da devam etmiştir. İstanbul ayağı 8. Yılını dolduran bu derslere gösterilen aşırı ilgiyi karşılamakta zorlanmışızdır. Açık bir Kur’an üniversitesi hüviyetini alan bu dersler katılımcılar tarafından dünyanın dört bir yanına götürülüp, hatta amatörce dublaj yapılıp kimi Batı televizyonlarında yayınlanınca, bizden ısrarlı bir biçimde profesyonel bir teknikle hazırlanmış sesli ve görüntülü Kur’an tefsiri talebi olmuştur.

Bilebildiğim kadarıyla farklı dillerde teyp ve video mealler çoksa da dünyada sesli ve görüntülü tefsir alanında bir çalışma henüz yapılmamıştır. Haberdar olduğum tek amatör sesli tefsir çalışması, kısa bir süre önce kaybettiğimiz Mısırlı alim Şa’ravi’nin Cuma günleri halka Mısır lehçesiyle verdiği tefsir dersleridir. O da, maalesef yarım kalmıştır.

8 yıldan beri yüz yüze verdiğimiz derslerden ayrı olarak, lafız, mânâ ve maksat üçlüsü içerisinden, daha çok “Kur’an’ın maksadına” vurgu yapan bir tefsir anlayışıyla salt sesli ve görüntülü kasetler için hazırladığımız tefsir, profesyonel bir sistemle kayda alınmaktadır. 180 derste, Kur’an’ın tamamını hem meal hem tefsir olarak bitirmeyi umuyoruz inşallah.

Neredeyse üçte biri bitmiş olan ve tamamı 90 ay (7.5 yıl) sürecek olan bu uzun soluklu ve yorucu projeyi çok önemsiyorum. Çünkü giderek insanlar, kocaman kocaman ciltli kitapları okuyacak ortam, zaman ve zeminden daha da uzaklaşıyorlar. Ama Kur’an “hayat” demektir; Kur’an’ın anlamı ise “hayatın anlamı” demektir. Hele ademoğlu tarihi boyunca insanlığın yaşadığı en büyük yol kazası, en baştan çıkarıcı yalan olan modern çağa, Kur’an değilse kim ve ne cevap verecektir?

İnsanlık olarak yitirdiğimiz anlamı bulabileceğimiz tek adresin vahiy olduğuna inanıyorum. Rabbimden tek niyazım, Kur’an’ın asırları aşan ebedi sesinin eteğine kendi cılız sesimi de iliştirip, gök kubbeye salınmış bâki bir sedaya dönüştürmesidir.

Benim kulaklarımdan sesi hiç gitmeyen şu ayet, isterim ki sizin de kulaklarınızı çınlatsın:

“Andolsun biz Kur’an’ı öğüt almak için kolaylaştırdık; o halde düşünüp öğüt alan yok mudur?” (54.17)

( 17 Nisan 2000 )

 

Yorum Yaz