Televole kültürü

Milli İstihbarat Teşkilatı, kendisine akredite gazetecileri çağırıp gizli bir brifing vermiş.

Yazılmaması kaydıyla verilen bu brifingden bazı notları, bazı çok ahlâklı gazeteciler vicdanlarının baskısına dayanamayarak ifşa etmişler. Meğer bu brifingin konusu “televole kültürünün ülke insanı üzerindeki tahribatı” imiş.

“Hangi dağda kurt öldü” mü desek?

“Eseriniz efendiler” mi desek?

“Sabahı şerifleriniz hayrola” mı desek?

En iyisi hepsini birden demek… Fakat bu da yeterli değil. Daha diyecek çok şey var.

Bir kere adında “milli” sözcüğü yer alan ülkenin istihbarat teşkilatının basını “akredite olan-akredite olmayan” diye ikiye bölmesi, televole kültürüne verilmiş destektir.

Akredite olan gazeteciler kim? Televole kültürünün gazetecileri. Gazetesinin birinci sayfasında “Atatürk Türkiye’sinin çağdaş kadınının frikikli pozunu” görmek isteyen medya patronunun “elemanı” olan gazeteciler. Benim gibi cahil kalıp “frikik de neymiş?” diyenlere açıklama: Dişiliğini azgın erkeklere pazarlayan üryan kadın pozlarına frikik deniyormuş.

Akredite olmayan gazeteciler kim? Onların ağzıyla “irticacı” basın. Yani “dindar” gazeteciler. Yani “frikik veren” kadınları gazetelerinde pazarlamayanlar. Yani televole kültürüne değil, bu ülkenin değerlerine bağlı basın. Özetle televole kültürünün yayılmasında zerre kadar sorumluluğu olmayan sorumlu ve “milli” denmeye layık basın.

Adı “milli” olan istihbarat teşkilatına milli olan her şeye düşman olanlar akredite, milli olanı 28 Şubat türü zorbalıklara rağmen savunanlar akredite değil.

Bunu geçtik. Fakat şunu nasıl geçelim:

MİT’in böyle bir meseleyi gündeme getirmesi bizzat “televole istihbaratçılığı”nın ta kendisidir. “Niye”si açık. Bu ülkenin onlarca üniversitesi, binlerce sosyal bilimcisi ne işe yarar? Sosyoloji bölümleri niye vardır? Bu alanda akademik kariyer yapmış insanlar ne iş görür?

Ha, diyeceksiniz ki, bu ülkede üniversiteler başörtüsü avcılığı yapmaya yarar. Akademisyenler cübbe giyip anıtkabire yürümeye yarar. Sosyal bilimciler istihbarat ve iyi saatte olsunlar için muhbirlik yapmaya yarar. Haksızsınız diyemem. Fakat ben de “bütün bu kurumlar varken MİT’in bu meseleyi kendine dert edinmesi, televole istihbaratçılığıdır” demekte haklıyım.

MİT öyle de, diğerleri farklı mı?

Üniversitelerin eğitimi “televole eğitimi” değil mi? Bu ülkede adında “milli” yazan ne kadar resmi kurum var, onu silip yerine “televole” yazabilirsiniz. Mesela “Milli Eğitim Bakanlığı”. Siz bir millilik görüyor musunuz? Aksine, milli olan ne varsa ona düşman adamlar tarafından yönetilmiyor mu? O halde teklifim açık. Adını “Televole eğitim bakanlığı” olarak değiştirsin.

Mesela “Milli Piyango İdaresi”. Yahu bu ne komiklik? Kumarın millisi mi olur? Dünyanın neresinde görülmüş devletin tombalacılık yaptığı?

Teklifim bu kurum için de geçerli. Başındaki “Milli”yi silip yerine “Televole Piyango İdaresi” yazılmalı. Çünkü piyango türü şans oyunları televole kültürünün beslenme damarlarından biridir.

Nedir televole kültürü? Beleşçi, rantçı, faizci, repocu, içkici, hapçı, eroinci, kumarcı sınıfların haramdan kazandıklarını sorumsuzca saçıp savurdukları bohem hayat tarzı değil mi? Piyango da bir gecede trilyoner olup sefa sürme sevdasının istismarı değil mi?

Şimdi sözü Kur’an’a bırakabiliriz. Çünkü böylesi durumlarda hem sözün en güzelini, hem de en doğrusunu o söyler. Bakın, Kur’an’a göre televole kültürünün gelişim süreci ve akıbeti ne imiş:

“Biz bir ülkenin helakini şu süreçte murat ederiz: O ülkenin seçkin sınıflarına (önce iyilikleri) emrederiz. Fakat onlar orada günah işlerler.

Böylece aleyhlerine olan hüküm gerçekleşir. Böylece biz de oranın üstünü altına getiririz.” (İsra 16)

Acaba diyorum, MİT’te birileri Kur’an mı okuyor? Olmaz demeyin. Olmaz, olmaz!

Yorum Yaz