Testilerinizin ahvalinden sual eylerim

Her Müslüman bir testi su dökse İsrail’i sel alır, amma! Dökemez!

Çünkü bazı Müslümanların hiç testisi olmadı. Yolcu olmaya niyetleri yoktu. Bu nedenle, su kabı edinme ihtiyacını da duymadılar. Susadılarsa, kimin kabı olduğuna bakmadan, ağızlarına dayanan her mayiden içtiler. Kandılar mı, yandılar mı; kendileri de bilemediler.

Kartel televizyonlarını kazara açtığımda kendimi İsrail’de sanıyorum. İsrail-Filistin çatışmasından söz ediyor utanmaz bir yüz. Ardından da çatışmalarda şimdiye kadar 150’ye yakın insanın öldüğünü söylüyor. Üç-beşi hariç, ölenlerin tamamı Filistinli… Ve İsrail’e akredite şanlı kartel basını, “çatışan taraflar”dan söz ediyor.

Hitler mi daha zalimdi, Barak mı? Kıyaslayamıyorum. 12 yaşında, İsrail askerlerinin kurşunlarıyla can veren Muhammed Cemal geliyor gözümün önüne, boğazıma bir şey düğümleniyor. Aklım eriyor, fakat elim ermiyor… Hayıflanıyorum… Ve dudaklarımdan o cümle dökülüyor:

Her Müslüman bir testi su dökse İsrail’i sel alır, amma!

Dökemez!

Çünkü Müslümanların bir kısmı testiyi boş çeşmelerin altına koydular yıllardır, hatta yüzyıllardır. Bekle ki dolsun, susuz çeşmenin boş testisi, “akıyor mu, akmıyor mu?” diye sormadılar. Babalarından kalmıştı ya bu çeşme, akmasa da olurdu. Baba yadigârı çeşmenin akmayanı, gürül gürül akan yeni artezyenlerden hayırlıydı. Bir de “kurnasına kurban olam!” diye bir türkü tutturmazlar mı? Hay Allah akıl fikir versin! Yunus’u hatırlamadılar bile:

Çeşmelerde bardağın

Doldurmadan kor isen

Kırk yıl orda dursa da

Kendi dolası değil

***

İpekçi Ailesi, dönmelerin Mehdi’si Sabatay Zvi’nin torunlarıymış. Şu işe bak; “Mehdi” de nereden çıktı şimdi? Sahi bu Mehdi inancını onlar bizden çalmış olmasınlar sakın? Yoksa biz mi onlardan aldık? Kafam karıştı, yarın İbn Haldun’un ruhunu çağırıp ona soracağım; kim bilir, beni ikna eden bir cevap verir belki de.

Dışişleri Bakanımızın soyadı neydi? Şu tevafuka bakın! İsrailliler gerçekten şanslı. Onun için mi Türk Dışişleri, suyuna tirit açıklamalarla katliama seyirci kaldı? “Taraflara ateşkes çağrısı” ha! Ölenler ve öldürenler, kurt ve kuzu, katil ve maktul mü? Hangi “taraflar”! Kartel basınının yarısını İzmirli bir Sabataycı aile oluşturuyormuş. O da tıpkı Dışişlerimiz gibi; “çatışan taraflar”dan söz ediyor. Ben bir tarafta taş atan Filistinli çocukları, öbür tarafta kurşun sıkan İsrail askerlerini görüyorum. Bir tarafta kaçışan insanları, ötede füze atan helikopterleri görüyorum. Birden yıllar öncesine gidiyor hafızam; İsrailoğulları’nın Hitler’i Ariel Şaron geliyor gözümün önüne, Sabra ve Şatilla geliyor, 991 tane kadın ve çocuğun delik-deşik edilmiş cesedi geliyor… Ve dudaklarından şu cümle dökülüyor:

Her Müslüman bir testi su dökse İsrail’i sel alır, amma!..

Dökemez!

Çünkü bazı Müslümanlar, testilerini akan çeşmelerin altına koydular, fakat ağzını kapalı unuttular. Kendileri başında beyhude beklediler. Çünkü Allah’ın verdiği akıllarını kullanmak yerine kaslarını kullanmakla yetindiler. Testinin içine damla su girmedi. Su aktı, Müslüman baktı. Su boşa gitti, zaman boşa gitti. Bizimkisi testisini doluyor sandı; ama sittin sene su altında dursa, kapağı kapalı testilerin dolmayacağını anlayamadı.

***

İsrail uçakları Konya Ovası’nda talim yapıp, gidip Filistinlileri, Lübnanlıları mı vuruyormuş? Konya’yı Türkiye’nin bir vilayeti bilirdik. O yanık türküdeki gibi; “Ağa ben ölmüş miyem”, Konya’yı İsrail mi işgal etmiş? Benim haberim olmamış mı? Sahi, Bağdat’ı bombalayan uçaklar da Adana’dan havalanmamışlar mıydı? Hay Allah! Ne berbat hafızam var benim; ne de çabuk unuttum!

Urfa’da İsrail’in kaç şirketi vardı hele? GAP’ı daha doğmadan kimin kundağına sardılardı? O GAP’ı “gaptırmayan” şişman adamın keyfi gıcırında mı? O da bilir mi “evlât acısını?” Sahi, o neler hissetti 12’sindeki Muhammed’in İsrailli asker tarafından kurşun yağmuruna tutulduğu “naklen cinayet”i izlerken? O şişman adam, onun yağlı dostları, gıdığı sarkmış dostları, eli şampanyalı dostları, başı külahlı beli silahlı dostları… Onların da sızlayacak bir yürekleri, kanayacak bir vicdanları var mıdır?

İsrail büyükelçisi; “Kendimizi savunacağız!” diyordu. Hitler’in, gözü dönmüş bir halde “Yahudilere karşı kendimizi savunacağız!” diyen hali geldi gözümün önüne. Kim demişti “aşk nefretle başlar” diye? Tarihin garip cilvesine bakın: Nazilerin ruhu İsrail’de hortladı. Türkiye’yi yönetenler Führer’in önünde tek kollarını 75 derecelik açıyla sertçe kaldırarak bağırıyorlar: “Heil Barak! Heil Barak!” Ve benim dudaklarımdan o cümle dökülüyor:

Her Müslüman bir testi su dökse İsrail’i sel alır, amma!

Dökemez!

Çünkü testilerin dibi delik. Tıpkı Seyrani’nin cebi gibi: “Seyrani’nin cebi delik/Ne koyarsan döker saçar” içinde su durmaz. Benim gariban Müslümanın; testiye, suya, suyun başına gelecek dermana, testinin kapağını açacak ele sahip olmuştur da, dibine bakacak akıl ve basirete sahip olamamıştır. Bir de saf saf sorar: “Şöyle bir zamanda başka konu kalmadı da “Kur’an’a dokunurken abdest almak farzdır” diyenleri gündeme taşımak mı kaldı?” diye! Bilmez ki, aslında bizim gündeme getirdiğimiz dibi delik testisidir, testisi!

Dünyadaki tüm nüfusu İstanbul kadar olmayan bir millet, bir buçuk milyarlık İslâm ailesinin çocuklarını, gözlerinin içine baka baka öldürüyor. Yahudi’ye küfretmek hiçbir şeyi çözmez, ancak küfürbazı tatmin eder. Konuyu siyasi ya da askeri gerekçelerle açıklamak ise, topu taca atmaktır. Biz bu zillete bir günde düşmedik, bunun dünü var, dünü!

Bu bir musibettir, bu bir belâdır! Uhud acısını iliklerinde hisseden sahabe gibi “Bu belâ başımıza nereden geldi?” diye sorma dürüstlüğünü gösterirsek, cevabı Kur’an verecektir:

“Bu, sizin kendi eserinizdir!” (3.165)

Yorum Yaz