Uyuma Türkiye!

Önce, şu doğru tespiti dile getirelim: Amerika ve Irak birbiriyle savaşmıyor.

Çünkü savaş iki taraflı bir eylemdir. Doğrusu Amerika Irak’a saldırıyor. Yani bir ülke, tüm dünyanın gözü önünde, bir başka ülkeyi işgale hazırlanıyor.

Körfez Savaşı’nda ABD ve müttefikleri BM kararlarıyla Irak’ı niye vurmuşlardı? Kuveyt’i işgal etti diye. Peki, dün Irak’ın yaptığını bugün ABD yapıyor. Ona kim dur diyecek?

ABD’ninki küresel bir korsanlık. Kendini haklı kılan tek referansı var: Gücü. Güçlü haklıdır, mantığıyla hareket ediyor. Onunki orman kanunu. Yaklaşan savaşın hiçbir hukuki gerekçesi yok. Uluslararası hukuka aykırı. Ahlaki meşruiyetten yoksun.

BM silah denetçilerinin raporundan bir şey çıkmaması üzerine ABD’nin en yetkili ağızlarından birinin verdiği şu demeç size kurt-kuzu hikayesini hatırlatmıyor mu: “Bir şey yok demek, hiçbir şeyin olmadığı anlamına gelmez!”

Kurt kuzuyu yemeyi gözüne kestirmiş. “Suyu bulandırıyorsun” teranesi, işin bahanesi. Aslında Irak’ın silah envanterini ABD başından beri en ince ayrıntısına kadar biliyordu. Zaten önceki teftişler sırasında eliyle koymuş gibi de buldu. Zira eliyle koymuştu. İran’ı vursun diye, Saddam’ı boğazına kadar silahlandırmıştılar. Sözün özü, ABD ne verdiğini biliyor, Saddam da ABD’nin ne aradığını biliyor. Hepsi bu.

Saddam gibi bir psikopatın başlattığı 10 yıllık savaş, bir milyon insanın canına mal oldu. ABD ve müttefiklerinin istediği yine olmadı. İran’a boyun eğdirilemedi. Dün Saddam’ı alet ederek beceremedikleri işi, bugün Saddam bahanesiyle kotarmaya çalışacaklar.

Fakat burada olan bölgenin Müslüman halklarına olacak. Filler tepişirken, karıncalar ezilecek. Peki, ABD’nin bu korsanca girişimi karşısında Türkiye ne yapacak? O ABD ki, petrol lobisine mensup bir avuç gözü dönmüş savaş bağımlısının elinde rehin. ABD’yi rehin alan bu güruh, Türkiye’yi de yanlarına çekebilecek mi?

Özetle, Türkiye yılanla çuvala girmeye razı olacak mı?

Eğer bu sorunun cevabı “evet”se, bu, cinayete yardım ve yataklık anlamı taşımaz mı? Çünkü meşru olmayan her savaş cinayettir. Meşru olmayan bir savaşta, saldırgana üs ve lojistik destek sağlamak ise, cinayete yardım ve yataklık etmek anlamına gelecektir.

Can alıcı soru şudur: Türkiye’de böyle bir savaşı kim ister?

Cevabı basit: Bu savaşı, evladı cepheye sürülmeyen, savaşın getireceği ekonomik krizden etkilenmeyen, hatta savaştan siyasal, ekonomik ve ideolojik açıdan kazançlı çıkacağını düşünen malum kesimler ister.

Bugün, Türkiye’nin kaymağını yiyen ve servetinin kaynağını 80 yıl önceki savaş yıllarının olağanüstü şartlarına borçlu olan ünlü bir iş adamı, Türkiye’nin, ABD’nin yanında şartsız yer almasını istedi. Malum medyanın bazı köşe taşları, ayaklarına şimdiden postalları geçirdiler bile. Utanmasalar, kafadarlarıyla birlikte “Savaş! Savaş!” diye tempo tutacaklar.

Hepsini toplasan bu toplumun zekatının zekatı kadar dahi etmeyecek olan bu tuzu kuru azınlık, ABD’ye nefer yazılabilir. Fakat bu toplum savaş istemiyor. Bunu, bir gurup yazar arkadaşlarla “Savaşa Hayır” posteri hediye etmek için gittiğimiz Mısır Çarşısı ve Tahtakale esnafının tepkilerinden yola çıkarak söylüyorum. İnsanımız, asla savaş istemiyor.

Şerif Hüseyin yüzyılın başında İngilizlerle anlaşarak Osmanlı’ya karşı bağımsızlık ilan etmişti. İngilizlerden para da almıştı. O günün dünyasında rasyonel gerekçeleri olan bu olay toplumsal hafızaya “arkadan hançerlenmek” biçiminde kazındı. Üzerinden bir asra yakın zaman geçtiği halde unutulmadı.

ABD’nin korsanlığına yardım etmek, hatta göz yummak, dün şikayet ettiğiniz şeyi bugün bin beteriyle sizin yapmanızdır. Türkiye’yi yönetenler, bu ülkeyi, kardeş bir halkı arkadan hançerleyen konumuna düşürmemelidirler.

İşgalci Fransa’dan kurtulmak için bir milyon şehit veren Cezayir halkının BM’deki bağımsızlık oylamasında Türkiye Fransa lehine oy kullanmıştı. Bütün Türkiye, 30 yıl, o günün yöneticilerinin, alnına sürdüğü bu kara lekeyle yaşadı. En sonunda Özal Türkiye adına Cezayir halkından resmen özür diledi.

BM’deki bir oylamanın utancı 30 yıl sürerse, mazlum bir halka yönelik ABD katliamına destek vermenin utancı kaç yıl sürer? Bu ayıbın 65 milyonun alnındaki kara lekesini hangi özür temizler? Emperyalizme karşı geçen miladi yüzyılın ilk çeyreğinde savaş vermiş bir halk, yeni-emperyalizme yardım ve yataklık yapmanın utancıyla yaşamaya nasıl razı olur?

Hiçbir çıkar hesabı, masum insanların ölümüne değmez. Kutsal olan insan hayatı, hiçbir stratejik, ekonomik ve askeri çıkar hesabında, pazarlık konusu yapılmamalı. Türkiye’yi yönetenler, alınıp-satılamayan değerlerin de olduğunu unutmamalı.

Türkiye halkı savaş istemiyor. Fakat tepkisini dile getiremeyecek kadar da yılgın ve bezgin. Bu halkı 28 Şubat’larla canından bezdirenlere akıl hocalığı yapanlar arasında, Türkiye’ye bugün emr-i vaki yapmaya çalışan ‘büyük patron’ da var mıydı acaba? Merak ediyorum, şimdi onlar, dün kimin emellerine alet olduklarını görüp anlamışlar mıdır?

Ey Türkiye, Bağdat’la İstanbul’un, Basra’yla Bursa’nın farkı yok. Onlar gelecekler, öldürecekler, yakıp yıkacaklar, soyup talan edecekler ve geldikleri gibi gidecekler.

Geriye “biz” kalacağız; Irak ve Türk halkları.

Uyuma Türkiye! En gür sesinle, “Savaşa Hayır!” de.

 

Yorum Yaz