Mücadile suresi ve kadın tasavvurumuz

Kur’an’da “kadınlar” (en-nisâ-) adında bir sure var, bunu çoğu kimse biliyor.

Fakat Kur’an’da, “hakkını arayan kadın” veya “hakkını almak için mücadele eden kadın” adında bir sure olduğunu kaç kişi biliyor?

Evet, Mücadile suresinden söz ediyorum. Sure Türkiye’de daha çok Mücadele (tartışma) adıyla şöhret bulmuş olsa da, surenin iç bağlamının desteklediği adı Mücadile.

Sureye adını veren olayın konusu, İslam öncesi dönemde kadına yönelik haksız uygulamalardan biri olan “zıhar”. “Sırt” anlamına gelen zahr’dan türetilmiş olan zıhar, bir erkeğin eşine “artık senin sırtın bana annemin sırtı gibidir” diyerek onu kendisine haram kılması. Bunun bizdeki karşılığı “anam avradım olsun” çirkin ve cahilce lafıdır.

Zıhar ilk bakışta bir “boşama” türü gibi görünüyor. Fakat olayın başkahramanı Sare’nin de isabetle teşhis ettiği bir bu bir boşama değil, cahiliyye erkeğinin artık işe yaramaz olduğu zalimce düşüncesinden yola çıkarak ondan kurtulmak için icat edilmiş hileli bir yöntem. Bu yolla eşinden kurtulan adam, ona karşı kocalık sorumluluklarının tamamından sıyrılıyordu. Kadın başkasıyla da evlenemiyordu. Zira çevre onu, hala filancanın karısı sayıyordu.

Yani zıhar, kadını erkeğin “kölesi” etme aracı olarak kullanılıyordu. Zaten kefaret için şart koşulan üç unsurdan ilkinin “köle azadı” olmasının altında yatan derin sebep de bizce buydu. Tahminimiz o ki zıhar, fuhuş sektörünün kaynaklarından birini teşkil ediyordu. Bu şekilde sokağa atılan bir kadın hayatını nasıl idame ettirecekti? Belki hürlerin köleleştirilme sebepleri içine, zıhar yoluyla sokağa terk edilen kadınları da eklemek gerek.

Hicretin 4. yılının sonunda veya 5. yılının başında Medine’de bir “zıhar” olayı yaşandı. Zıhar yapan kişi Evs b. Samit idi. Hayatının büyük bir kısmını birlikte geçirdiği hayat arkadaşı Havle bt. Sa’lebe’ye zıhar yapmış ve “sen bana anam gibisin” demişti. Bunu demiş demesine, fakat daha sonra dönüp onunla beraber olmak istemişti.

Hukuksuzluk döneminde (Cahiliyye) olsa, kadının gideceği bir merci yoktu. Dolayısıyla kocası ne derse boyun eğecekti. Fakat artık orası eski “Yesrib” değil, ed-Din’in hukukunu hakim kılan bir “deyyan”ın olduğu Medine idi. Havle “hadi, gel” diyen kocasına “hayır” dedi; “Sen bana zıhar yaptın; git Rasulullah’a danış öyle gel” dedi. Evs “Ben bu konuyu Nebi’ye iletmekten utanırım” dedi. Havle, “sen iletemezsen ben iletirim” dedi.

Buraya noktalı virgül koyalım: Allah Rasulü’nün yetiştirdiği neslin özgüvenine bakar mısınız? Mağdur olduğunu düşünen bir kadın, kendisine haksızlık yaptığına inandığı eşine karşı hakkını savunuyor. Bunun için aynı zamanda devlet başkanı olan Rasulullah’a gidiyor. Rasulullah’la aralarında şu diyalog geçiyor:

“Ya Rasulullah! Gençtim, güzeldim, alımlıydım. Saçımı süpürge ettim, ona çocuklar doğurdum. Şimdi karnım sarktı, yaşım ilerledi, sağlığım bozuldu. Genç ve güzelken sevgilisiydim, şimdi “anası” oldum.

– Sen ona haram olmuşsun!

– Vallahi beni boşamadı ya Rasulallah!

– Haram olmuşsun. Bu konuda (farklı) bir şey inmedi!

– Bir daha bak kurban olayım ya Rasulallah.

– Benim kendi görüşüm böyle (yapacak bir şey yok).

– Ama ya Rasulullah! Bana muhtaç küçük bir yavrum var. Ona bıraksam bakamaz, telef olur; ben alsam doyuramam, aç kalır?

Rasulullah susmuştur. Havle o noktada ellerini ve yaşlı gözlerini göğe kaldırır: “Halimi sana havale ediyorum Allah’ım! Yalnız sana!”

Ve göklerin kapısı açılır, Mücadile suresinin ilk ayetleri gelir:

“Doğrusu Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve (nihayet) Allah’a havale eden kadının başvurusunu kabul etmiştir; zira Allah ikiniz arasında geçen konuşmayı işitiyordu: Çünkü Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir. İçinizden “Sen bana annem kadar haramsın” diyerek eşlerinden ayrılanlara gelince; o kadınlar asla anneleri olamaz; onların anneleri yalnızca kendilerini doğuranlardır; ve şüphesiz onlar mantıksız. Dahası düzme koşma bir laf söylüyorlar. Ama şüphesiz Allah çok affeden, çok bağışlayandır.” (58:1-2)

Ayetin devamında bu cürmün kefaretini beyan eden ayet gelir.

Yorum Yaz