Dinamik kader. Statik kader

“İşte bu dönemler! Biz bunu insanlar arasında döndürür dururuz.”

Kur’an bunu söylerken ilahi bir yasaya işaret ediyor. Tarihin ve toplumbilimin yasası bu. Tüm yasalar Kur’an’da Allah’a nispet edilir. Ayette alt-üst oluşların, dönemlerin toplumlar arasında nöbet değiştirmesinin Allah’a nispet edilmesinin hikmeti de bu.

Elbet bununla Allah’ın zamana müdahil olduğu gerçeğini göz ardı ediyor değiliz. Allah’ın zamana müdahalesi iki türlüdür: Statik müdahale, dinamik müdahale.

Statik müdahale: İradesiz varlıklar için tabi kıldığı statik ve sabit yasalardır. Bunlar değişmez ve değiştirilemez. İradesiz varlıklar bu yasalar çerçevesinde deveran ederler. Bu yasalar çerçevesinde vazifelerini eda eder, bu yasalar çerçevesinde görevlerini tamamlarlar. Bunlara kevn ve fesad (oluş ve bozuluş) yasaları denir.

Bunlar tabir caizse bir uçağın elektronik/otomatik pilotuna benzer. Kalkış ve iniş koordinatları yüklenmiştir. Yol güzergahı yüklenmiştir. Yükseklik ve hız yüklenmiştir. Merkezi bellekte yüklü olan bu verilerle yol alır uçak. Uçağın içindekilerin telaşı ne olursa olsun, araç bundan etkilenmez. O kendisi için konulan program uyarınca hareket eder.

Dinamik müdahale: Bu iradeli varlıklar için geçerlidir. Bunun bir adına da “dinamik kader” diyebiliriz. Çünkü Allah iradeli varlıklara irade verirken onların dilemesini dilemiştir. Onların dilemesi “kader”dir. İradeli varlıklara iradeyi kader kılan Allah’tır. Onlar irade yokmuş gibi hareket ettiklerinde “kaderlerine karşı gelmiş” olurlar. İradelerini kullandıklarında “kadere” iman etmiş ve tabi olmuş olurlar.

Dinamik kadere tabi varlıklar Allah’ın dinamik müdahalesine maruz kalırlar. Yani Allah’ın dilemesiyle iradeli varlıkların dilemesi arasında nedensellik ilişkisi vardır. Bu da ilahi bir kaderdir. “Allah dilemedikçe siz asla dileyemezsiniz”. Bu mealdeki ayetlerin tümü Allah’ın insana verdiği iradeye işaret eder. Yani insana irade veren Allah bununla insanın “dilemesini” dilemiştir. İşte bunun anlamı budur.

Bu ilk dilemenin ardından gelen ilahi dilemeler insanın dilemesini dikkate alır. Yani insan iyiyi dilemişse, Allah bunu görür ve ona göre kendi dileğini tecelli ettirir. İnsan kötüyü dilemişse, Allah bunu da görür ve kendi mutlak iradesini buna göre tecelli ettirir.

Böyle olmasaydı günah ve sevap olmazdı. Doğru ve yanlış olmazdı. Cennet ve cehennemin var oluş sebebi kalmazdı. İnsan iradesi işlevsiz kalır, hiçbir işe yaramazdı. İnsan iradesi ile ilahi irade arasındaki sebep-sonuç ilişkisinin en güzel delili Ra’d suresinin 11. ayetidir:

“Bir toplumun bireyleri kendi benliklerini değiştirmedikçe, Allah o toplumun halini değiştirmez.”

Bunun açık anlamı şudur: Herkes tek tek kendini değiştirme iradesini sergilesin, Allah da o toplumun istihkakını değiştirsin.

Girişteki ayete yeniden dönecek olursak, “Allah’ın insanlar arasında döndürüp durduğu o dönemler” ile ne kastedilmektedir?

İnsan teki gibi toplumların ve uygarlıkların da halden hale, kılıktan kılığa, varlıktan yokluğa, doğumdan ölüme yürüdüklerini söylemektedir. Yani, insanlar döndüğü için Allah da kaderlerini döndürmektedir. Toplumlar yüzlerini hangi hale dönerse, Allah o hale uygun sonuçla onları karşılaştırmaktadır.

Mesela İsrailoğulları…

Allah’a yönelen İsrailoğulları Musa’sını Firavun’un sarayında da olsa bulmuşlardı. Aynı kavim Allah’a sırt dönünce, belasını Sina çölünde buldu. Birincisinde Musa uzaktaydı, Allah onu Saray’da prens olma yerine Medyen’de çoban olmaya razı etti. İkincisinde ise Musa aralarında idi. Fakat bu durum, onların belalara duçar olmalarına mani olmadı.

Avrupa’nın kaderi de döner, Afrika’nın kaderi de. Neye döneceğini toplumların gidişatı belirleyecek. Allah akıbetimizi hayra tebdil etsin istiyorsak, önce biz hayra talip olalım.

Yorum Yaz