Bu dünyanın en büyük devletine sahip olabilmek için, önce böylesine müthiş bir imkanın farkında olmak gerek; içimizdeki sınırsız ve sınıfsız coğrafyanın varlığından haberdar olmak gerek.
Kur’an’ın iniş biçimi ve yeri konusundaki tartışmalarda kimi alimler arş’ı kalb olarak kabul ederler. Bu görüşü kalp konusundaki kimi ayetler de desteklemiyor değil. ‘Mekansız’a mekan olabilen kalp, insana şahdamarından daha yakın olan Allah’ı konuk edecek kapasitede yaratılmıştır.
Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız. (50/16)
Biliniz ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız.(8/24)
Evet, bu müthiş mekan Allah’a tahsis edilip beytullah ve arşullah kılınmamışsa imkan zayi edilmiş demektir.
Seyrani şöyle der: Yere çakan iki çatal kazığı İkiden birine eyler yazığı Allah bir göğüste iki kalp yaratmadığına (Ahzab, 4) göre bir kalp ya Allah’a tahsis edilmiştir ya da gayrıya.
Eğer Allah’tan gayrıya tahsis edilmişse bu durumda beytullah değil beytülmakam, beytülmal, beytüşşehvet, beytünnefs ve hatta beytüşşeytan olur.
İnsanların önce yüreklerinden vurulduğu öylesi-ne bir toplumda, İslami hareket, yürek devletini kurabilmiş kaç er çıkartabilecektir!
Değil, başkası değil, onların işlediği günahlar karartmıştır kalplerini. (83/14)
Bu karayı, bu pası temizlemek elbet kolay olmayacaktır. Nasıl temizlensin ki! En çok kullandığımız organlar el, kafa ve kalp. Bunlar içerisinde de en çok kullanılan, kalptir. Elimizi bir kaç ay yıkamadığımızı düşünelim. Tiksindiniz değil mi! Ya ondan çok daha fazla kullandığımız kalp! Onun kirliliğini varın siz hesap edin. Bu kirlilik, kalbi sonunda öyle bir noktaya getiriyor ki, kalp taşlaşıyor, katılaşıyor, duyarsızlaşıyor. İşte bunun Kur‘ani ifadesi: Sonra kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır; öyleleri vardır ki yarılır, ortasından sular çağlar; öyleleri de vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir. (2/74)
Bu gerçek, şairin dilinde ifadesini şöyle buluyordu:
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe değmesin ey taş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin!
Hani, bir başka şair Asaf Halet de içimizdeki putları, Azer’i biz olan putları hatırlatıyordu: Gönül ehli bir Çelebi’nin dilinden gönlün bir başka yüzü;
İbrahim içimdeki putları devir
Elindeki baltayla
Kırılan putların yerine yenilerini koyan kim
Güneş buzdan evimi yıktı
Koca buzlar düştü
Putların boyunları kırıldı İbrahim
Güneşi evime sokan kim
Asma bahçesinde dolaşan güzelleri Buhtunnasır put yaptı
Ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
Güzeller bende kaldı İbrahim
Gönlümü put sanıp da kıran kim
Kalp katılığı rahmet kıtlığıyla doğrudan ilgili bir olay olmasaydı üzerinde bu kadar durmazdık: Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalplerini kaskatı yaptık. (5/13)
Kalp katılığının illeti olarak lanetlenmenin gösterilmesi oldukça ürpertici. Kalpler aynı zamanda sınanıyor. Küçük kâinat olan insanın bu müthiş dünyası her an sınanmakta ve fitnelerle karşı karşıya kalmakta.
Kur’an, Allah’ın takva için kalplerini sınadığı kimselerden söz etmekte.
Hele gündüzü olmayan bir geceyi yüreğe zimmetlemek demeye gelen kasvet, sonunda hidayetin, kalbin yakıtı olan hidayetin, tümden kesilmesine neden oluyor: Hatemallahu ala qulübihim [Allah kalplerini mühürledi]. (2/7; 6/46)
Artık dosya kapanmış, mühürlenmiş ve imzalanmıştır. Vurandan başkası çözemeyecektir o mührü. Katılık kalbin felaketi, mühürlenmekse kıyametidir. Kalp gibi mükemmel bir coğrafyayı elden kaçıran devlet kuşunu elden uçurmuş demektir.
Online Sipariş İçin: http://www.kitapburada.com/yurek-devleti-p369040.html
Yorum Yaz