Zekat hakkında bir soru

“Değerli Hocam, Sizin sürekli okurlarınızdan birisiyim. Kitaplarınızın da birçoğunu okudum. Vakit’teki yazılarınızı da sürekli takip ediyorum. Yazılarınızdan birçok noktalardan istifade ettiğim için, size bir konu hakkında danışmak istedim.

Ben aktif olarak internetten yararlanıyor, çeşitli blog/sitelerdeki tartışmaları izliyor zaman zaman da bu tartışmalara katılıyorum. İslam ile ilgili yapılan birçok yüzeysel ve düzeysiz saldırıların cevaplarını hem bu konunun ehil kişileri, hem de benim gibi sıradan insanlar Allah’ın izniyle veriyoruz.

Ben bir konuda sizin fikrinizi almak daha doğrusu soracağım mevzu ile ilgili bir kaynağa yönlendirmenizi isteyecektim.

Yine böyle tartışmaların birinde, İslam’ın şartlarından olan zekâtın gelir değil, servet vergisi olduğu, o yüzden İslam’da sermayeye dayalı uzun vadeli üretim amaçlı ortaklıkların kurulamadığını, çünkü işletme sermayesinin zekâta tabii olduğu, bunun da 40 yılda işletme sermayesini sıfırlayacağını, dolayısı ile İslam’ın zekât emrinin bu tip üretim-araştırma ortaklıkların kurulmasına zımnen sekte vurduğunu söylüyorlar. Bu yüzden, ticaretin revaçta olduğu İslam’ın yüksek medeniyet seviyesi zamanında doğmayan bu tür yapıların, kıt’a Avrupa’sı aynı medeniyet seviyesine ulaşınca doğduğunu ve batı Avrupa’nın bu sayede -ve tabii sömürgeciliğin yardımı ile- zenginleştiğini ve İslam dünyasını geçtiğini dillendiriyorlar.

Bazıları İslam dünyasının atalet sorununun uygulamadan değil bizzat İslam’ın kendisinden kaynaklandığını iddia etmeleri bunu kabul edilemez kılıyor, fakat verilecek cevabın netliği kafamızda oluşmadığı için sessiz kalıyor, geçiştiriyoruz.

“İşletme sermayesinden zekat ödenir” hükmü hangi nasslara dayanmaktadır? Bu konu hakkında farklı görüşler ve dayanakları nelerdir? Bu konuda fıkhî bilgim yok denecek kadar az olduğu için aşağıda söyleyeceklerim sizi güldürebilir, lütfen anlayışla karşılayınız. 🙂

Buradan iki sonuç çıkıyor ki, ikisi de mantıki açıdan sorunlu görünüyor. Birincisi denebilir ki işletme sermayesinden alınan % 2.5 zekat yorumdur, böyle bir zekat alınmayabilir, işletme sermayesi taşınmaz sayılabilir vs. vs. Böyle dendiğinde İslam kapitalizme çok yakındır demek gibi bir sonuç çıkar ve bu da tartışılabilecek bir sonuçtur.

İkincisi “evet işletme sermayesinden zekat alınır” hükmü doğrudur, kesindir” denebilir, bugün fıkıh kitaplarında yer aldığı gibi. O zamanda şu sonuç ortaya çıkıyor deniyor, “zekat, uzun vadeli, üretime dayalı ortaklıklar kurulmasına zımnen engel olmaktadır. İnsanlar sermayelerinin eriyip gitmesine razı olmayacakları için başka (yatırım, taşınmaz, küçük ölçekli ticaret vb) yollara tevessül edeceklerdir.”(Bu hükmün doğru olup olmadığını da bilmiyorum. Yani iktisadi açıdan faizin olmadığı, İslami bir ekonominin hayata yansıması nasıl olur bilmiyorum) devam ediyorlar: “Dünya konjonktürü de üretime dayalı ortaklıklar yönüne döndüğü ve batı dünyasının lokomotifini bu tip sanayi kuruluşları oluşturduğu için İslam dünyası hızla atalete uğramış ve böyle bir gelişim süreci yaşamamıştır.”

Bizim buna cevabımız ne olmalıdır? Bazı arkadaşlarımız: “İslam bu yolla “servet aranızda dolaşan bir güç olmasın” buyruğu ekseninde, vahşi bir kapitalist ve emperyalist sistemi engellemiştir.” demektedirler. Bu mukni bir cevap mıdır?

Ve bu “gerçek dünya” ya ne derece uygundur? Ya da bazılarının baktığı gibi bu konuya tarihsellik açısından mı bakacağız?

Kabaca yapılan itirazlar ve olası savunmalar bu yönde… İnşallah meramımı anlatabilmişimdir.

Sizin bu konu ile ilgili görüşlerinizi öğrenmek istiyorum. Yardımcı olur, çok kısa cevap verebilirseniz ziyadesiyle bahtiyar olurum.

Bu konu ile ilgili ve yapılan bu tür itirazlara cevap niteliğinde yararlanabileceğim bir eser/makale ya da internet sitesi varsa ve bana bildirebilirseniz çok memnun olurum.

Şimdiden yardımlarınız için teşekkür eder, hürmetlerimi sunarım…

Allah’a emanet olun…”

Kâri-i kerimim Suat Öztürk beyefendinin sualini, virgülüne dokunmadan köşeme aldım. Bunu, hem sualin çapı görülsün, hem de model olsun için yaptım.

Bu sualin cevabının “evet-hayır” olmadığını değerli kâri-i kerimim de biliyor. Onun için cevaptan ziyade kaynak istiyor. Hemen istediği kaynağı vereyim: Sadr ailesinin yüz aklarından merhum şehid Muhammed Bakır es-Sadr’ın o muhalled ve dev eseri İktisaduna (Ekonomimiz). Bu eser uzun yıllar önce adını yanlış hatırlamıyorsam “İslam Ekonomi Doktrini” diye Türkçeye de çevrilmişti. Bunun yanına değerli iktisat alimi Beşir Hamitoğulları’nın İktisadi Sistemlerin Temelleri adlı eserini de koyabiliriz.

Şimdi yük sırtımdan kalktı. Çünkü bu tür, meselenin felsefi arka planını da isteyen sualler, bir gazetenin köşesinde “efradını cami ağyarını mani” bir biçimde cevaplanamazlar. Bu, işin tabiatına zıt. Gazete köşelerinde ancak meselelere “değinilebilir”. Ben de, bir sonraki yazımda, verdiğim kaynakların okunacağını var sayarak, birkaç açıdan “cevaba giriş” olsun için değineceğim.

Yorum Yaz