Aç ruhlara sahte gıdalar

Bir şey dikkatinizi çekiyor mu: Dünyevileşmiş Batı’nın aç ruhlarına, bariz bir biçimde, Doğu mistisizmi servis yapılıyor.

Çölleşen ruhlarını otlatacakları yeşillik arayan şımarık Batılılara, serbest cinselliği matah bir mal gibi pazarlayan Osho’nun ibahî (her şeyi mübah gören) felsefesi pazarlanıyor. Kendisine egzotik eğlence arayan Batı’nın tatminsiz ruhlarına, yine onun Hindistan’da kurduğu serbest çiftleşme çiftlikleri adres gösteriliyor.

Batılı yazarlar, Doğu mistisizmini pazarlama yarışında. Tüketme sırası şimdi onda. Şimdilerde kitabı peynir ekmek gibi satılan Robin S. Sharma onlardan sadece biri. Bu yeni satış stratejisini, sadece doğuyla sınırlı görmemek lazım. Buna kadim kültürleri ve hatta İslam tasavvufunu da dahil etmek gerek. Uyanık Batılılar, her değeri olduğu gibi bunları da ticarete elverişli bir meta kılmak için kuyrukta. Harry Potter’lar ve Yüzüklerin Efendisi birinciye, İslam tasavvufunun silik ve kötü bir kopyası üzerine kurgulanan Simyacı ikinciye örnek.

Batı ve Doğu, bu anlamda dengesizliğin iki ucunu temsil ediyor. Batı aklı araç olmaktan çıkarıp tanrılaştırarak “akıllılığın” değil “akılcılığın”, Doğu ise hululcü panteizmiyle “akla vedanın” adresi. İslam ise insanlığın “akleden kalbini” temsil etmekle denge yolunu seçmiş.

Batı gürültücü; sözün gücüne değil, sesin gücüne inanmış. İnsanlık tarihinin en şamatacı uygarlığı. Doğu, tam tersine sükûtu seçmiş. Konuşmadığı için ne düşündüğü bilinmiyor. İslam bu iki aşırılık arasında “kelam medeniyetini” temsil ediyor.

Batı hareket kültürünü temsil eder, çile felsefesinin banisi Doğu ise hareketsizlik kültürünü. Birinci görünme üzerine kurulmuştur, ikincisi kaybolma üzerine. Birincisinde amaç dünyada bekâ, ikincisinde ise fena (yok olma). İslam bütün bu alanlarda bu ikisi arasındaki denge noktasını temsil eder.

Son yıllarda ülkemizde de, Batı’dakine benzer bir Doğu mistisizmi modası yaygın. Kendine daha yakın olan Doğu’ya bile Batı’nın gözlüğüyle bakan, yabancılaşmış azgın azınlık için bu garip değil. Bunun ne kıymeti var? Onlar, kendi geleneklerine bile oryantalist gözüyle bakıyorlar.

Baksanıza, ömründe alnı secdeye gitmemiş olanlar, yoga kuyruğuna giriyor. Tarikat deyince rengi atanlar, Maharaşimistlerin ayinlerinde mistik tecrübe yaşıyorlar. Tekkelerin kapanmasını, şeyhlerin asılmasını devrimin amentüsü olarak öğrenen Cumhuriyet nesilleri, beş yıldızlı otellerde Mata-Şiri gibi Hint gurularının ayaklarını yıkayıp önünde secdeye kapanıyorlar. Ömründe hacca gitmeyi düşünmemiş olan modernleşmiş sınıflar arasından, Hindistan tapınaklarını komşu kapısı haline getirenler çıkıyor. Bu malum sınıfların medyadaki uzantıları da, bu yönelişe çanak tutup meccane meddahlık yapıyor.

Bir şeyi görmek lazım: Tarih boyunca dünyevileşmenin tavan yaptığı dönemler, mistik ve ahlakçı yönelişlerin çıkış noktasını teşkil etmiştir. İslam tarihinde tasavvufun ortaya çıkması da böyledir. Aslında İslam tasavvufunun muhtevası olan “irfan”, vahiyle yaşıttır. Fikir, zikir, şükür, sabır, kıyam-ı leyl, edeb, ihlas, ikan, iz’an gibi temel kavramlar etrafında şekillenen İslam irfanı, muhtevasını vahyin kendisinden ve Allah Rasulü’nün hayatından alır. İslam irfanının saf dönemlerini temsil eden Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Selman, Suheyb, Mesruk, Malik, İbn Hanbel, Haris Muhasibi, Cüneyd, Bişr gibi isimlerin hayatında gördüğümüz bu irfandır.

Emevi ve Abbasi dönemlerindeki dünyevileşmeye tepki İslam irfanının tedvinine yol açtı ve tasavvuf adını aldı. Daha sonraki asırlarda da tarikat şeklinde örgütlendi. Tabiî ki ilerleyen yüzyıllarda İslam irfan yatağına akan mistik kültürlerin kirli suları bu yatağı da bulandırdı.

Tarihte gerçekleşene benzer bir tepki günümüzde de var. Yani, modern dünyevileşme karşısında insanlar sığınak arıyorlar. Batı, her arayışı olduğu gibi bu arayışı da sahte adresler göstererek saptırma gayreti içinde. İşte Doğu mistisizminin bilinçli bir biçimde pompalanmasının sebebi bu.

“İslam öcü, Hind mistisizmi cici” tarzı sizin de dikkatinizi çekmiyor mu? Bu adres şaşırtmaktır. Buna rağmen istatistiklere göre, Batı’da ve ABD’de en hızlı yayılan din İslam. Zaten korku da bu. Ruh açlığı çeken Batılı insanı, sahte gıdalarla oyalayacaklar. Bir aldanıştan diğerine, bir aşırılıktan diğerine, bir uçtan diğerine savrulmaktır bu.

Aynı açlık, dinle ilişkisini kesenler eliyle bu ülkede de oluştu. Köpürtülen “İslam korkusu”na rağmen, Batı’da İslam en hızlı yayılan din olsun da, bu ülke bundan nasibini almasın mı? Yani elin gavuru Müslümanlaşırken, bu toprakların çocukları Müslümanlaşmasın mı? Dönüyorlar. Fakat Batı’daki saptırıcıların yerli uzantıları, içerdeki bu gelişmeyi saptırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bizdeki saptırıcıların gösterdiği sahte adres çok: Seküler kilisenin “savaşma seviş”çi hedonizminden Hind bohemizmine, o da olmazsa İslam’dan sapmış çizgi dışı meşrep ve akımlara?

Dikkat edin: Kalpler ancak Allah’ın dini ile tatmin olur! Tüm okurlarımın Ramazan Bayramı’nı tebrik eder, ebedi bayramın habercisi olmasını niyaz ederim.

 

Yorum Yaz