“Allah iman Kur’an versin”

İtiraf etmeliyim ki, Müslüman Anadolu halkının diline pelesenk olan bu duanın ihtişamını çok geç fark ettim.

İman insanın Allah’la güvene dayalı sözleşmesi. Kur’an ise, hayatı bu sözleşmeye uygun bir yolculuğa dönüştürmeye söz vermiş müminin yol haritası.

Yol haritasının değerini yolcu olanlar bilir. Zaten hayat dediğiniz bir yolculuktan, insan dediğiniz müebbet bir yolcudan başka nedir ki?

Bakmayın siz insanların bir kısmının yolsuz kaldığına. Onlar yolsuz oldukları için yolsuz kalmadılar, yolcu olduklarını göz ardı ettikleri için, yoldan çıktıkları için yolsuz kaldılar. Bazen yolu sattıkları, yola yattıkları, yolu menzil zannettikleri için yolsuz kaldılar.

Ya yola revan olup da yol haritası olmayanlar?

Onlar “yol almak” için değil, “dolaşmak” için yürüyenlerdir. Yola bir kasıt ve niyetle çıkmadıkları için, varacakları yer konusunda da bir fikirleri yoktur. Büyükşehirlerin ring hatlı otobüslerine uyumak için binen mekansızların yolculuğundan farksızdır onların yolculuğu.

Bir de yanlış yol haritasıyla yola çıkanlar var.

Bu haritalar onlara nereden gelip nereye gideceklerine dair hiçbir şey söylemez. Çünkü söyleyemez. Bu hususlar beşerin bilgi alanına dahil değildir. Aşkın bir bilgi kaynağı olmaksızın bu konuda en iddialı odaklar dahi sağır duvar kesilmeye mahkumdur. Yanlış yol haritalarını takip edenleri aldıkları her mesafe gerçekte varmak istedikleri menzilden daha da uzaklaştırır. Ancak onlar bunun farkına iş işten geçtikten sonra, “dönülmez akşamın ufkuna” girdikten sonra varırlar. Tüm vahiyler ve bunların zirvesi olan Kur’an vahyi de insanlığın yol haritası olarak indirilmiştir. Bu hakikati, yolcu olduğunu unutup yolu meyhaneye, kârhaneye, kerhaneye, şerhaneye çevirenlerin anlamasını beklemek abes olur. Onların bir kısmı sadece yolu unutup yoldan çıkmakla kalmazlar, daha beteri yolcuları yollarından etmek için çaba sarf ederler. Doğru yola eğri oturup gelen geçenin ayağına çelme takarlar. Onlar, sapmakla kalmayıp saptırırlar. Bu şeytanlaşmanın ta kendisidir.

Anadolu Gençlik dergisinin Kur’an kampanyası, bu ülkenin halkıyla birlikte tümden yoldan çıkarılma projesinin iflasının görüldüğü bir döneme denk geldi. Kur’an’ı hayatın merkezine taşımayı hedefleyen kampanyada dağıtılan mealli Kur’an sayısı 60 bine ulaşmış.

Derginin muhabiri bu konuda söyleşi yapmak için geldiğinde “Aşk ehline aşkolsun” dedim. Zaten bu işler aşk olmadan olmaz. En büyük arzusu vahyin 1400 yılık altın zincirinde mütevazı bir halka olmak olan bu insanı, bu tür çabalardan daha fazla ne sevindirebilir?

Anadolu Gençlik dergisi önemli bir iş yapıyor. İşin önemi, dağıtılan Mushaf’ın rakamı değil. Zaten bu ülkenin potansiyeli de bu değil. Nerede hamiyetli zenginler? Onlar kazandıklarını nerede harcarlar? Beş yıldızlı otellerin saunalarında ter atıp bol bol “Ya Rab, şükür!” mü çekiyorlar? Bu sayı daha şimdiden 60 bin değil 600 bin olmalı değil miydi?

Nişan ve düğün yapanlar dünyanın damaklardan hiç gitmeyecek tek tadının vahiy olduğunu hatırlamazlar mı? En kalıcı nikah ve düğün hediyesinin İlahi Kelam olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?

Birkaç tavsiye de kampanya sahibine:

Mealli Mushaf dağıtmak güzel bir fikir. Fakat yetmez. Bununla birlikte bir de “Kur’an okuma kılavuzu” yerine geçecek bir risale dağıtılmalıydı. İnsanların çoğunun evinde Mushaf var. Fakat onlar bunu bir yol haritası gibi değil, yalnızca ölümlerde, mübarek gün ve gecelerde açılıp yüzünden okunacak bir “kutsal nesne” gibi telakki ediyorlar. Oysa Kur’an hayatı inşa eden bir özne. İlahi bir inşa projesi o. Hayat okyanusunda fırtınaya yakalanmış insanlığa rotasını gösteren bir yol haritası. İnsan asli koordinatlarına ancak bu harita sayesinde sadık kalabilir. Ne ki, bu yol haritasını doğru okumak gerek. Elbet onu okumanın da bir usulü ve üslubu, bir yolu ve yordamı vardır. İşte bunu öğreten bir “okuma rehberi” bu kampanyanın bir parçası olmalıydı.

Ayrıca, kampanyanın amacına ulaşması için Kur’an’ı baştan sona anlayarak bir kez bitirenler arasında ödüllü bir çekiliş yapılır, onlar Kur’an vahyinin ilk nail olduğu mekanları ziyaret türünden hediyelerle taltif edilebilirdi. Yine de yapılabilir. Yeter ki istensin.

Bu kampanya, sözün gücü yerine gücün sözünün hakim olmaya çalıştığı şu dönemde daha bir anlamlı. Güç ahlakından yoksun küresel korsanların tacizine maruz kalan insanlığın kurtuluşu gücün sözünde değil, sözün gücündedir. Söz yeniden güç kazanmalı. Sözlerin şahı olan vahiy anlamsızlaştırılan hayata anlamını yeniden iade etmeli. Araçlarla amaçların yer değiştirdiği modern dünya, vahyin inşa ettiği şahsiyetler eliyle yeniden dizayn edilmeli. Tabiata meydan okuyan değil, tabiatı diyalog kurulacak bi-şuur bir din kardeşi bilen bir tasavvur inşa etmeli hayatı. Elinden sadece insanların değil, hayvanların, bitkilerin, hatta cansızların dahi zarar gördüğü haddini Tanrılığa soyunacak kadar aşmış ve azmış olan insan türünün yerini, “haddini ve kadrini bilen” vahyin insanı almalı.

Halkımızın duasına amin: Allah iman Kur’an versin! Allah iman Kur’an’dan ayırmasın!

Not: Umre ziyaretim nedeniyle okurlarımdan iki hafta ayrı kalacağım. Allah’a ısmarladık.

 

Yorum Yaz