Alperenlere!

Alperenlerden mesaj var. Mesajın asıl muhatabı ben değilim, hükümet. Fakat beni ilgilendiren, okuyana “Öp ‘baba’nın elini!” (yani “devlet baba”nın) dedirten mesajın devletçi mi devletçi mantığı.

İnanın üzüldüm. Kur’ani-İslami anlamıyla bir “millet” tarifinin “milliyetçisi” olarak bildiğim Alperenlere, ne zaman “devletçi” olup “devletleştirildiniz” demeyeceğim. Bu işte bir terslik var.

Alperen teşkilatlarının hepsi mi böyle düşünüyor, bilmiyorum. Eğer öyleyse, “Allah sizi devlete bağışlasın, milletin de başı sağ olsun!” demekten başka sözüm yok.

Mesajda AB’ye uyum çerçevesinde hazırlanan 6. Demokrasi Paketi’ne atıfla şöyle deniyor: “Türkiye’yi topla, tüfekle ele geçiremeyeceklerini anlayanlar, Devlete hakareti serbest bırakarak, Ana dilde propagandaya izin vererek dil ve devlet gibi kutsal iki varlığımızı yok ederek bizlerden kurtulmayıamaçlıyorlar.”

Şimdi bunun neresini nasıl düzeltelim? Biz yine de görevimizi yapalım. Almak isteyen alır, almak istemeyenin de canı sağ olsun:

Önce üç maddelik tarih dersi:                                        

1. Bu yaklaşım, devleti “sahipsiz” sanan bir aklın yaklaşımıdır. Bana inanmazlarsa gidip en “derin” mercilere sorsunlar: Bu devlet sahipsiz değildir. Onu “koruyup-kollama” görevini üstlenen güçler sapasağlam yerindedir. Onlar bu işi başkalarıyla paylaşma niyetinde de değildirler. Alperenleri kendilerine ortak edeceklerine de hiç ihtimal vermiyorum. Devletin “millete karşı” nasıl korunup-kollandığını öğrenmek isteyenler, darbeler tarihini okusun.

2. Alperenler kendi kendilerine gelin güvey olmasınlar. “Devlet” onların sahip olamayacakları kadar “büyük”tür. Onların kolları devleti “kucaklamaya” yetmez. Sonra, benden söylemesi, kollarına dikkat etsinler. Devlet, geçmişte kendisini kucaklamak için açılan kolları şefkatli elleriyle okşarken tuz-buz etmiştir. O kırık kollar yen içinde kaldığı için Alperenler görmemiş olabilirler. 12 Eylül öncesi “varlıklarını devletin kutsal (!) varlığına armağan edip” de sağ kalabilmiş olanlara sorsunlar. Güzel insan, yiğit adam Yazıcıoğlu Başkana sorsunlar “Siz devlete mi hakaret ettiniz, devlet size mi?” diye. Bir de isim vereyim: Hüseyin Kurumahmutoğlu. Bu ismin hayatını ve akıbetini iyi öğrensinler. Öğrensinler de devletin “korunmaya muhtaç” olmadığını, aksine “insanın/milletin korunmaya muhtaç olduğunu” anlasınlar.

3. “Alp” olmanın da “eren” olmanın da temelinde “devlet” değil “insan”, “insana hizmet”, “insanın onuru” yatar. Devlete yüklenmiş her tür “kutsallık”, insanı “devlet” karşısında zayıflaştırır ve “devleti” insan karşısında azmanlaştırıp devleştirir. Kendini kutsal sanan her “devlet”in ilk ezdiği onu kutsallaştıran “insan” olur. Ve sonunda “devlet tanrı” insanları kulları-köleleri haline getirir. Kimse onun tavuğuna “kış” diyemez Tabi ki, “devlet” dediğin gerçek bir varlık olmadığı için (yani “eli yok ki öpülsün”) aslında “devlet”in putlaştırılması, “ben devletim” diyenlerin putlaştırılmasıdır. Şu soruyu sormanın sırası geldi: Peki, Türkiye’de “devlet” kimdir? Dahası, neden milleti tarafından “hakarete uğramaktan” korkar hale gelmiştir?

Sonra üç maddelik “değer” dersi:

1. Ne imiş “devlete hakareti (!) engelleyen kanun” Şu meşhur TCK 159 değil mi? Alperenim, sen hiç bu “lastikli” maddeden canı yanan binlerce mağdurdan biriyle oturup konuştun mu? Bu madde insana ve insanlığa hakaretin ta kendisidir ve acilen kaldırılmalıdır.

2. Alperenim, “devlet” dediğin karakola düşmez. Dolayısıyla Filistin askısına asılmaz, hayaları burulmaz, pislik yedirilmez, edep yerine tazyikli su sıkılmaz, cereyan verilmez. Bütün bunlar insana yapılır. Peki, devletin milletine yaptığı hakarete karşı milleti koruyacak bir fikrin var mı?

3. Alperenleri dini kavi gençler bilirim. İslam’ın “amentü”sü ve kutsalları arasında “devlet” maddesi bulunmamaktadır. Söyler misiniz, bu “kutsal” hangi inanç sistemine göre kutsaldır ve buna kim karar verdi? Amentü’ye yeni bir ilave oldu da bizim mi haberimiz yok?

“İkinci kutsal” dil konusu önümüzdeki Pazartesi’ne kaldı.

Yorum Yaz