Bir açıklama

Bu köşede “Ulema Enbiyanın Varisidir” başlıklı yazıda, 2. olağan kongresini İstanbul’da akdeden Dünya Müslüman Alimler Birliği’ni ele almıştım.

Orada Türkiye’den hiç kimsenin olmayışını eleştirmiş, bu eleştirilerin sonucunda Türkiye’den değerli kardeşim Ahmet Ağırakça Bey’in alındığı dile getirmiştim.

Ben bu üyeliğin, “hemen, oracıkta” gerçekleştiğini düşünmüştüm, ama meselenin bir de arka planı varmış. Bu arka plana, sevgili Ahmet Bey’in bana gönderdiği açıklama sonucunda vakıf oldum. İşte mezkur açıklama. Köşemin hacmi sınırlı olduğu için, açıklamanın şahsi olan kısmi ve bazı bölümleri zarureten hazfedilmiştir.

“Değerli kardeşim yazınızı okudum memnun oldum, ama birkaç hususu tavzih etmeme müsaade ediniz. Ne siz ne okuyucularınız bir zannî bilgiye dayalı bir nakil yapmamanız için bu tavzihatı yapmak gerekir. Toplantının birinci ve ikinci günlerinde de orada olsaydınız eminim yazınızın genel tema ve muhteviyatı farklı olacaktı. Bir kardeşiniz olarak size olayı anlatayım. Yazınızda neden Türkiye’den kimse yok diyorsunuz. Bence bu sorunun muhatapları kuruculardan çok biz Türkiyeli Müslümanlar olmalıyız. Öncelikle bendeniz de olayı basından izledim ve toplantının İstanbul’da olacağını ve Türkiyeli ilim adamlarının da bu toplantıya katılması istendiğini yaklaşık bir ay önce Vakit ve Yeni şafak ile Milli Gazete yazdılar. Ayrıca Marmara ve Bursa ilahiyattan birçok hocaya haber verilmiş ve davet edilmişlerdi. Ben sordurduğumda bana davetin herkese açık olduğunu ve İslami eğitim ve öğretim veren herhangi bir fakülte mezunu olan herkes bu toplantıya katılabilir. Herkes yıllık 100 veya 200 Dolar (isteye bağlı) gibi cüz’i bir aidatla üye olur toplantıya katılabilir. Bu herkese yapılan bir çağrı idi. Bir tek şartı vardı: Türkiye’de Yüksek İslam Enstitüsü veya İlahiyat Fakültesi mezunu, İslam dünyasında Usuluddin veya Şeriat fakültelerinin birinden mezun olan herkes bu Birliğin tabii üyesi kabul edilmektedir. Ama Türkiyeli ilim adamları kardeşlerimiz buna iltifat etmediler maalesef. Birinci gün bakan-hükümet-diyanet iş. Başk. Belediye başkanları vs. katılınca herkes oradaydı. Ama ertesi gün nedense sadece beş kişi vardık.

Yazınızda kimse olmadığı için hemen oracıkta (!) Ahmet Ağırakça Bey dahil edildi, iyi de edildi, diyorsunuz sonra da Arap olan olmayan meselesini dile getirmişsiniz, beni bağışlayın? Yanlış anlama ve yanlış bilgi insanı su-i zanna sürükleyebilir. Ben sizi sevdiğim için durumu aslıyla net olarak öğrenmenizi istedim. Öncelikle şu söyleyeyim “hemen oracıkta” olmadı bu iş.

Sabahleyin gittiğimde birinci günkü yoğunluk ve resmiyetten protokolden dolayı en az yirmi yıldır tanıdığım Karadaği ile selamlaşamamıştım. İkinci gün kürsüde oturuyordu. Bir ara dışarı çıkmak istedi, bende görüşmek için yerimden kalkınca beni gördü ve işaret etti. Salonun dışında selamlaşıp kucaklaştık ve hemen hal hatır sormadan “seni dünden beri gözüm arıyor” dedi. Teşekkür ettim. Hayır “önemli” dedi ve ekledi “seni biz Mütevelli heyete aday gösterdik” Allah razı olsun, dedim. Aidatımı ödememi ve seçim kartı almamı söyledi. Dedim di Türkiye’de benden önemli şahsiyetler var benim hocalarım var Hayreddin Karaman Hocayı ve Halil Gönenç hocayı söyledim. İkisi de beni okuttular gerçekten hocalarım.

Dedi ki “gelmediler, katılmadılar ve onlar da olsa yaptığımız araştırmalardan sonra seni uygun gördük” dedi. 83 aday adayı tespit edilmiş ve bunlardan bir kısmı uygun ve ehil görülmeyerek liste 58 kişiye indirilmişti. Genel kurulda 223 kişi hazır vardı. Yönetmelik gereği bu 223 kişi 58 kişiden 30 kişilik mütevelli heyetini seçecek bu otuz kişi de zamanla ve peyder pey 20 kişiyi seçecekti. Böylece zamanla mütevelli heyeti 50 kişiye iblağ edilecektir. Saat 17 civarı seçime geçildi. Bendeniz ilk otuza giremedim. 30 ve 31. arkadaşlar aynı sayıda rey alınca ikisini de aldılar ve o gece 31 kişi seçildi. Karadağî bana dedi ki: Türkiye’den bir temsilcinin olmasını istiyoruz. İki adaydan birini seçebiliriz. Zira ben ve Salih Ekinci aday gösterilmiştik. Ancak ilk otuza giremeyen 28 kişi içinde en çok rey alanlara bakıp birlikte seçeceğiz, dediler. Ben ilk otuza giremedim, ama ilk kırkın içindeymişim. Bunun üzerine Türkiye’den de bendenizi kararlaştırdılar. Bu ayaküstü ve hemen oracıkta olmadı. İkinci gün yani Salı gece saat 1 den sonraki toplantıda yani Çarşamba ya girilmişti gece saat 01.00. Mütevelli heyeti ilk toplantısında olay konuşulmuş ve kararı ertesi güne kalmıştı. Zaten Salı geceleyin dediler ki: Bu ilk 31 kişi gitmesin geri kalan 20 kişi ile ilgili karar verilecek ve onlar gece toplanıp konuşacak ve ertesi gün gemide gerekli bilgiyi bize vereceklerdi. Malezya ve Türkiye’den temsilci seçilmemişti. 32 ve 33 olarak ben ve Malezyalı kardeşimizi de o gece katmışlardı ama kararı bize gemide bildirdiler. Sizinle oturduğumuzda Karadaği bana bildirmedi. Selim el-Avva ve Karadavi ile görüştükten sonra alınan kararı bana bildirdi.

“İşte birlik ve beraberliğin bereketi. Bu işin yalanına dahi adam derisini soyup verir, ya gerçeğine neler verilmez ki” sözünüz takdire şayan bu işe birlikte sahip çıkalım kardeşim. Allah hepimize Salih amel ve ümmetin yeniden eski kıvamına ve medeniyetine kavuşması için gayret ve hizmet nasip etsin. Sevgi ve saygılarımla /Ahmet Ağırakça.”

Yorum Yaz