Bir bayramın ardından

Maltepe’nin büyük camilerinden birinde kıldım bayram öncesindeki Cuma namazını.

İmam-hatibin samimiyetine bir diyecek yok. Cami tıklım tıklım dolu. Hutbede, kurbanı anlatacak cemaate. Kevser suresini okudu. Son ayet olan “Fe-salli lirabbike ve?nhar” âyetini de kendince bir güzel tefsir etti:

“Ayetin sonundaki ‘har’ kelimesi ‘kesmek’ demek. Eğer bu kelime ‘kesmek’ değil de ‘kurban’ anlamına gelseydi, biz kurban kesmek yerine bedelini vererek de bu ibadeti yapmış olabilirdik. Fakat ‘har’ demek ‘kesmek’ anlamına geldiği için kan akıtmak kurbanın zaruretidir.”

Her şey iyi güzel… Fakat “har” diye bir kelime yok ki ortalıkta. “Ne-he-ra” kökünden türetilmiş emir fiil olan “inhar” var ve anlamı da “kurban olarak boğazla”dır.

İlahiyat mezunu olduğunu sandığım hoca efendi, bu kadar sade bir konuda, böylesine fahiş bir cehalet sergilememeli. Hal böyle olunca insan namazından da emin olamıyor. Diyanet, imamlarına “emir ve yasaklardan” oluşan talimnameler göndereceğine, biraz da onların bilgi seviyeleriyle ilgilense fena olmaz.

Kendini laik sanan güruhun ekranlarında, her kurban bayramında gördüğümüz türden suyuna tirit haberler. Ömründe ibadet etmenin hazzını tadamamış, Allah’ı bırakıp her sahte tanrının önünde eğilmiş zavallılar, Müslümanların kurbanına kılçık atma yarışında.

Bu da hayvan sever şov. Boyalı pudralı geçkin bayanların içerisinde yer aldığı bir grup bir deveyi kurban olmaktan kurtarmanın telaşındalar.

Deve sahibi “Ben çobanım, anlamam” diyor. Aslında “Eğer o kadar samimiyseniz, verin parasını alın” demesi gerekiyordu.

Öyle ya. Onu kurban etmek isteyen Müslüman, inancını ciddiye aldığı için gözünü kırpmadan verir parasını ve iman ettiği Rabbinin yoluna kurban eder. Etini de fakir fukaraya dağıtır. Sonuçta her şey yaratıldığı amaca hizmet etmiş olur.

Ya bizim hayvan sever (fakat insan, iman ve din sevmez) kokanalar ne yaptılar? Devenin parasını belediyenin kesesinden ödettirip, bir hayvanat bahçesine dehlediler.

Sevsinler sizin hayvanseverliğinizi! Ne arlanmaz yüzmüş ki, hayvanı dahi milletin cebinden seviyorlar. Ve Müslüman mahallesinde salyangoz satıp milletin ibadetine hayasızca engel olmaya kalkan bu saygısızlara, haddini bildirecek bir merci dahi yok.

Bayramlar, ebedi bayram olan cenneti hatırlatan tadımlık bir sevinç efiltisidir. Mümin kişi, hayatının hesabını verip de cennete kavuşunca, asıl bayramı işte orada yapacaktır.

Bu gerçeği bilmemize rağmen, dünyadaki bayramların bu kadar buruk, bu kadar kırık olması, yine de bizi mahzun ediyor. Çok değil, bir asırdan az bir zaman önce Tiran’dan, Üsküp’ten, Filibe’den yola çıkan bir Müslüman, Yemen’in San’a’sına kadar dört-beş bin kilometrelik yolu, aynı devletin çatısı altında, kimseden vize almaksızın, aynı parayı harcayarak ve aynı dili konuşarak giderdi.

Ya şimdi?

Aynı yolu kat etmek istese, en az altı-yedi sınır geçmek, beş-altı dille muhatap olmak, yine bir o kadar çeşitte para kullanmak zorundadır.

Bu kadarla kalsa yine iyi… Müslümanlar yeryüzünün öksüz ve yetimi konumundadırlar. Kimi yerde kendi içlerinden diktatörlerin zulmü altında inlemektedirler. Kimi ülkelerde, inandıkları için kuduz köpek muamelesine maruz kalmaktadırlar.

Türkiye Müslümanlarının hali, çok mu iyi sanki? Baksanıza, daha kurbanlarının derisi üzerinde tasarrufta bulunmak gibi basit bir özgürlüğü dahi, gönüllerince kullanamamaktadırlar.

Sizi bilmem ama bu bayram da benim için “parçalı bulutlu”ydu.

Yorum Yaz