Biz bu filmi daha önce kaç kez seyrettik?

Ünlü 31 Mart provokasyonunun fitilini Serbesti gazetesi sahibi ve yazarı Hasan Fehmi’nin köprü üstünde vurulması ateşledi.

Arkasından “meşrutiyeti koruyup kollamak” için Selanik’ten İstanbul’a getirilen Avcı Taburları komployu hazırlayanların “Şeriat elden gidiyor!” tahrikleriyle gaza geldi ve ayaklandı. Gerisi malum. Meclis basıldı. Birkaç kişi hayatını kaybetti.

Asıl istenen kelle Sultan Abdülhamid’in kellesiydi. Bütün bu oyunlar bunun için tezgahlanmıştı. Sonunda tezgahı kuranlar murada nail oldular. Sultan Abdülhamit tahtından edildi. Ülke Batıperest İttihatçıların eline kaldı. Koca Osmanlı’nın 600 yılda biriktirdiğini, bu çakallar takımı 6 yılda harcadı.

Menemen provokasyonu da yukarıdakinden farklı değildi. Ne var ki birincisinde kullanılan slogan “Şeriat elden gidiyor!” iken, ikincisinde bu slogan değişti, “Cumhuriyet elden gidiyor!” oldu.

Provokasyonu tezgahlayanlar aynı takımın devamıydı. Kazanan yine onlar, kaybeden ise bu mazlum millet oldu. Piyonlar ipten kazıktan kurtulmuş birkaç esrarkeş idi. Yok. Onlar bu provokasyonu “bayrak yakarak” değil, “sancak açarak” gerçekleştirdiler.

“La ilahe illallah” (Tanrı sadece Allah’tır) yazılı bu yeşil sancak millet için kutsalı temsil ediyordu. Cumhuriyet ilan edileli 8 yıl olmuş, devrimler ardı ardına sökün etmişti. Fakat bu yeşil sancaklar, her şeye rağmen Müslüman Anadolu camilerinin en müstesna yerlerinde asılı dururdu. Tevhid sancaklarına el uzatma cesaretini gösteren çıkmamıştı. Menemen tezgahıyla o iş de halledildi, camilerdeki sancaklar birer suç unsuru ilan edilerek milletin elinden alındı.

1950’lerin başı. “Yeter söz milletin!” sloganıyla çıkan Menderes seçimlerin mutlak galibi. CHP diktasına millet tokat vurmuş. Her yerde sevinç çığlıkları. Millet diktadan kurtulmanın verdiği sevinci yaşıyor. Ama tezgahtarlar milletin sevincini kursağında bırakmaya yeminli.

Bu kez sahnede, Ticanilik adlı bir tarikatın şeyhi olan Mehmet Kemal Pilavoğlu’nu ve müritlerini görüyoruz. Bu adamlar en görünür birkaç yerde güpegündüz Atatürk’ün heykellerini parçalıyorlar. Maç başlıyor. Hazır kıta bekleyen malum basın “irtica” yaygarasını koparıyor. Koroya malumlar tam tekmil katılıyor. Meğer tüm dert 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu”nu meclisten geçirmekmiş. Bu komplonun eseri olan bu kanun hâlâ can yakıyor.

İşin ilginci ne biliyor musunuz? Heykel kırdıran şeyh Pilavoğlu’nun iflah olmaz bir Halk Partili olduğunun anlaşılması. Fakat atı alan Üsküdar’ı geçmiş oluyor. Ba’de harabi’l-Basra…

Yıl 1979. Yer Konya. Milli Selamet Partisi’nin gövde gösterisine dönüşen kalabalık bir miting. Erbakan “Milli Görüş ordusunu” (!) selamlıyor. Tezgahtar amcalar için bulunmaz bir fırsat. Kaçırılır mı? Onlar da kaçırmıyorlar. İstiklal Marşı okunurken çarşaflarının içinde kim olduğu belli olmayan birileri ayağa kalkmıyor. Ahmaklık ya da piyonluk. Ne derseniz. Zaten İran’da olan biten “efendi”lerin yüreğini ağzına getirmiş. Fırsat bu fırsat, düdüğü çalıyorlar ve demokrasicilik oyununa paydos diyorlar. 12 Eylül darbesinin gerekçesi oluyor, İstiklal Marşı’nda ayağa kalkmayan bir avuç insan.

Yıl 1997. 28 Şubat. Rivayet olunur ki, bu süreci başlatan olay bir okulun tuvaletine sokulmuş bulunan Atatürk portresiymiş. O haberi ben de hatırlıyorum. Peki, kim yapmış bunu? O gün bugündür kimse bilemedi onu kimin yaptığını. Ama bir düdük öttü ki, düşman başına. Milletin anası ağladı. Hatta bizim Hakan (Albayrak) 28 Şubat kamçısının şakladığı o korkunç günlerde, “Kim soktu ulan o resmi oraya?” diye bir de yazı döşenmişti.

Fakat olan oldu. Onlar erdi muradına. Millet yediği sopayla kaldı.

Yüz yıllık bu filme, şimdi bir yenisi daha eklendi. Mersin’de iki çocuk bayrak yakmaya kalktı. Bu memlekette 10 milyona bu işi yapacak binlerce velet var.

Bunların içinden 100 milyona evini, 1 milyara öz babasını yakacak olan bile çıkar.

Ey millet, hafızanızı mı yitirdiniz? Gaza gelmeyin! Yüz yıllık tezgahın son halkası bu.

 

 

Yorum Yaz