Bu kadar ”hazır ol” yeterli

Kıbrıs, memleketin 30 yıllık müzmin bir problemi. Bu problemin barış yoluyla halledilmeye ramak kaldığı günleri yaşıyoruz.

Beni asıl memnun eden, bu problemi bahane ederek Türkiye’de varlığını sürdürmeye çalışan “vesayet rejiminin” en baba bahanesinin ortadan kalkacak olması. Evet, hepsi bu.

Ama bu öyle basit bir şey değil. Mühim mi mühim, hatta ehem bir şey. Düşünebiliyor musunuz? 70 milyon sürekli “hazır olda” tutuluyor. Bu o kadar uzun süren bir hazır ol ki, belki dünyanın en uzun süreli “esas duruş”u. Ve dahi en kalabalık. Şaka değil, 70 milyon.

Bir saat, beş saat, bir gün, beş gün değil. Bir ömür. Sadece bir kuşağın ömrünü de kapsamıyor “hazır ol rejimi”, babalarımızın, hatta dedelerimizin ömrünün de bir kısmını kapsıyor. Eğer birileri çıkıp bu üç kuşaklık hazıroldan bizi kurtarmazsa, çocuklarımız ve torunlarımız da esas duruşta çürüyecekler.

Omzunuz tutuluyor. Ayaklarınız, beklemekten karasu kesiliyor. Eklem yerleriniz kireçleniyor. En beteri beyniniz, kalbiniz, aklınız kireçleniyor. Çünkü koca bir milleti hazırolda tutanlar sadece ne giyeceğinize, ne yiyip içeceğinize, nasıl yazacağınıza, nasıl konuşacağınıza, hangi müziği dinleyeceğinize, hangi takvimi kullanacağınıza, çocuğunuza hangi adı koyacağınıza, hangi dili konuşacağınıza karar vermekle yetinmiyorlar. Daha beteri, nasıl düşüneceğinize, nasıl ve ne kadar inanacağınıza, ne kadar Müslüman olacağınıza, hangi İslami emri ne kadar uygulayacağınıza da kendileri karar vermeye çalışıyor. Eğer becerebilseler, ne rüya göreceğinize, hangi hayalleri kuracağınıza da kendileri karar verecekler.

Milletçe hazıroldan bıkıp usanıyorsunuz. Bir an geliyor, esas duruş bir işkence, bir ıstırap oluyor. Mırıldanmalar başlıyor. Hatta dayanamayıp düşenler oluyor. Onlar “vatana ihanet”ten tutun “disiplinsizliğe” kadar değişen farklı suçlamalarla fişlenecekler zümresine ilhak oluyorlar.

Bir yere kadar geliyor. Orada topyekün mırıldanmalar, homurdanmalar başlıyor. Yani basbayağı kontrol altına alınamayacak bir çoğunluğun homurdanması bu. Beri yandan belki “hazırolcular” insafa gelir diye bazıları yalvar yakar oluyorlar.

Birileri şefaatçilik yapıyor. “Hafifletin şunların esas duruşunu biraz” diyorlar. Her seferinde böylesi tekliflere karşı gösterilen farklı gerekçeler oluyor. Fakat bu listenin ilk maddesi hiç değişmiyor: Kıbrıs.

Evet, Kıbrıs. Bakıyorsunuz “esas duruş” komutu verenler her seferinde “güvenlik” bahanesinin ardına sığınıyorlar. Biraz “rahat” isteyenler, “hazır ol” komutunu görmezden gelenler sırtlarına kırbacı yiyince irkiliveriyorlar. Ama ne zaman itiraz edecek olsalar karşılarına bir harita çıkarılıyor: Kıbrıs.

Onlardan kimisi “Ha öyle mi, unutmuştuk” havası sergiliyor. Kimisi inanarak ya da gaza gelerek veya inanmadığı halde öyle görünerek “Vatan sağolsun” diyor.

Ama bir köşede hep iyi giyimli, enseleri kalın, yeni döndükleri tatilde semirdiklerini eritmek istercesine millete gaz vermek için ha bire slogan atan ve attırmaya çalışan bir güruh var. Onlar hep ordalar. Fakat hayret. Hiç esas duruşta durmuyorlar. Belli ki onlar “esas duranlar” değil, “durduranlar” zümresinden. Esas duruşunu bozanları tespit edip jurnallemekle görevliler. Sırtlarına üzerlerine Kıbrıs baskılı tişörtler geçirmişler. Ne sattıkları, buradan anlaşılıyor.

Bilmem kaç yıllık esas duruşun en baba gerekçesi olan Kıbrıs çözülüyor ya, birileri fena halde rahatsız. Eğer Kıbrıs çözülürse, bu milleti bunca uzun süre “esas duruşta” bekletmenin bahanesi kalmayacak. “Kıbrıs elden gidiyor!” çığlıklarının sebebi bu. Bunda bir gariplik yok.

Asıl garip olan, esas duruşunu bozduğu için en çok kamçı yiyenlerin içinde yer alıp da “Kıbrıs elden gidiyor!” diye feryat edenlerin durumu. İşte benim anlamakta zorlandığım da bu.

 

Yorum Yaz