Bu soruya cevap verecek biri var mı?

Büyük taş orada, yanlış yerde duruyor.

Kimse “büyük taşı” taşlamıyor, ona dokunmuyor, onu sorgulamıyor… Herkes, körün taşı körün gözüne hesabı, egemen ideolojinin oluşturduğu arenada birbirini taşlıyor. Roma halkını oyalamak için insan mezbahası arenalar inşa ettiren Roma despotlarının taktiği hâlâ geçerli.

Adını Kâbe’nin hemen yanı başındaki Ecyad Tepesi’nden alan Osmanlı kalesi yıkıldı.

Kalenin yıkılacağı yıllar öncesinden biliniyordu. 98 yılındaki haccım sırasında bu haberi duymuş ve yetkililerden sorarak doğruluğunu onaylatmıştım.

Yüzlerce yıllık bir tarihi eserin, yerine biçimsiz oteller kondurmak için yıkılması bir tarih cinayeti… Bunu tartışmak bile yersiz.

Fakat o da ne? Osmanlı’ya küfreden, Osmanlı’nın cesedi üzerinde ter ter tepinen, ondan kalan her tür maddi ve manevi mirasın yok edilmesi operasyonuna alkış tutan ‘malum medya’, hiç üstüne lazım değilken bu işe de el attı.

Şeytanın şerrine lanet…

Malum basın bir yerlere el attıysa, orada mutlaka bir fırıldak döndürüyor demektir. Çünkü şimdiye kadar hangi konuya el atmışsa, mutlaka o konuda “sahibinin sesi” olarak “dibek dövücünün hınk deyiciliğini” yapmıştır. (Yoksa ABD, Suudi Arabistan’ı vurulacaklar listesine aldı da, malum basın efendisi adına kamuoyu mu oluşturuyor?)

Dertleri Osmanlı’ya sahip çıkmak falan değil. Dertleri ellerine geçen fırsatı değerlendirerek Müslüman toplumların arasına nifak sokmak. Kur’an’ın “Müslümanlar kardeştir” düsturunun vicdanlardaki sesini boğmak.

“Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a Allah’a karşı sorumluluk bilinci dışında bir üstünlüğü olmadığını” söyleyen Hz. Peygamber’in Müslümanların tasavvurunda oluşturduğu İslami bilinci tarumar etmek.

Bu vesileyle, Araplara sövebildikleri kadar sövmek. İçlerinde yatan İslam ve Allah düşmanlığını, İslam’la bir biçimde alakalı olan unsurlar üzerinden tatmin etmek…

Arap dünyasında, yönetici sınıflar ve batıcı elitler arasında Arap ırkçıları vardır. Bunlar bir avuçturlar. Arap ırkçılığının da ebesi, tıpkı Türk ırkçılığı gibi batılılardır. Yani Arapçılar da, Türkçüler de, fikri nesep olarak aynı yere aittirler ve birbirlerinin şecerelerine söyleyecek sözleri olamaz.

Arap ırkçılığı 19. yüzyılın ikinci yarısında Beyrut Üniversitesinde Fransızların teşvikiyle başladı. İlk müşterileri Hıristiyan Arap öğrenciler olmuştu. Hatırlayın Baasçılığın babası Mişel Aflak Suriyeli bir Hıristiyan Arap’tı.

Irkçılıkların al birini vur ötekine. Hepsi de nesebi gayr-i sahih bir düşünce olarak başlamış. Alın şu örneklere bakın da, Arapçılığın, Türkçülüğün ve Kürtçülüğün birbirine söyleyecek sözü olmadığını siz de görün: Arapçılığın ideologu Abdurrahman Kevakibi, Türk bir ananın evladıdır. Türkçülüğün ideologu Ziya Gökalp bir Zaza’dır ve onu Kürtçüyken Türkçülüğün babası eden de “Tekin Alp” takma adlı Yahudi Moiz Kohen’dir. Kürtçülük davasının bayraktarı Öcalan, Türk bir ananın evladıdır…

Gerisini siz hesap edin…

Ecyad Kalesi’nin yıkımına tepki gösterecekler, kendi ülkelerindeki binlerce Osmanlı eseri tahrip edilirken neredeymişler? İşte Ayasofya, Fatih’in “cami” olarak vakfettiği ve aksine davrananlara vakıf senedinde “lanet” ettiği halde, durum ortada…

Hepsinden öte, geçenlerde tanıdığım uluslararası bir Arap gazeteci Ecyad Kalesi’nin yıkımı dolayısıyla şu soruyu sordu:

“Osmanlı’nın kalesini yıkmak cinayetse, Osmanlı’nın kendisini yıkmak nedir?”

Ben cevap veremedim; bu soruya cevap verecek birini arıyorum.

 

Yorum Yaz