Cemerât manzaraları

Bir buçuk saatlik vakfe, dua, namaz, dinlenme ve yemeğin ardından Mina’dan yola çıktık.

Bir buçuk saat evvel bu mekâna konduğumuzda, insanlar bu oturuşla bir daha kalkamazlar düşüncesi hepimizde vardı. Fakat bu kısa mola, hepimize yetti de arttı bile. “Bu molanın ardından bir bu kadar yolu daha yürürüz” demeyen yoktu küçük kafilemizde.

Yeniden ırmağa karıştık. Yönümüz Mina’ya dönük. İbadetin şeytan taşlama ayağındayız. Hac ibadetinin en kritik bölümlerinden biri Cemerât bölümü. Sadece fiziken değil, manen de öyle.

Şeytan taşlama “ritüeli”, kulun Allah’a teslimiyetinin sınanmasıdır.

Ebu Hamid Gazzali, “Şeytan İbrahim’e musallat oldu. İbrahim de Şeytanı gördüğü için taşladı. Ama bana Şeytan musallat olmadı ve görünmedi” diyerek akılcı bir yaklaşımla Şeytan taşlamaktan vazgeçecek birine şöyle söyler: “Bil ki hatırına gelen bu fikir tam da şeytandandır. Senin taşlamadaki azmini kırmak, sana faydalı olmayacak şeyleri hayal ettirmek ve “senin bu hareketin çocuk oyununa benziyor; niçin buna zaman ayırıyorsun?” demek için senin aklına bu fikri sokmuştur. Ciddi bir gayretle ve Şeytanı taşlayarak bu fikri kafandan kov. Bu şekilde Şeytanın burnunu yerde süründürmüş olursun. Bil ki sen görünüşte Akabe’de çakıl taşları atıyorsun. Gerçekteyse o taşları Şeytanın kendisine atarak belini kırıyorsun. Çünkü şeytanın burnunu sürtmek, ancak Allah’ın emrine tam bir teslimiyetle olur.”

Hac sembollerden örülü bir ibadettir. Haccın en sembolik unsuru sanırım “cemerat”tır. Orada, bir sütunun önünde duran yüz binler, ellerindeki çakıl taşlarını o sütuna fırlatmaktadırlar. Eğer sembolün sembolize ettiği hakikati göz ardı ederseniz, manzara tam da Gazali’nin dediği gibi bir “çocuk oyunu” gibi görünür.

Ama değil. Eğer sembolize ettiği hakikati dikkate alırsanız, Şeytan taşlama:

1. Allah’a teslimiyeti sembolize eder: Hz. İbrahim’i ayartmak isteyen Şeytan’ın tam da bu mahalde üç kez İbrahim’in kalbini yokladığı rivayet edilir. Hz. İbrahim, bu imtihanı da başarıyla vermiş ve sarsılmamıştır. Teslimiyetini bir kez daha belgelemiştir.

2. Nefse muhalefeti sembolize eder: Hz. İbrahim örneğinden yola çıkarsak, onun Şeytan’a attığı taş, kalbine verdiği vesveseyi yenmekti. Demek ki şeytanı taşlamak, vehim ve vesveselerinizden kurtulmak, onlara teslim olmamaktır.

3. Tevbe ve istiğfarı sembolize eder: Attığınız taşlar hatalarınızdır. En büyük yedi hata ve günahınızı tespit edin. Attığınız taşların yerine onları koyun ve Şeytana atın: “Al bunlar benim değil, bunlar senin? Ben hatamı savunmuyorum? Ben günahlarımdan kurtulmak istiyorum? Onları benimsemiyor sana iade ediyorum? Günahıma sarılanlardan değilim?” demiş olun. Günahıyla aynılaşan, o günaha ‘karşı mücadele edemez; çünkü kişi kendisine karşı savaşamaz. Ama hatasıyla aynılaşmayan, o hataya karşı mücadele eder.

4. Şer güçlerle mücadeleyi sembolize eder: Şeytanı taşlamak, Şeytanın askeri olmuş tüm zalimleri taşlamaktır. Geldiğiniz topraklarda da taşlanacak çok şeytan vardır. Hacda onları taşlamanın talimini yaparsınız. Bu bir atış talimidir. Bu talim, ülkenize döndüğünüzde şeytanlara karşı mücadele vermeniz içindir.

Cemerât mahalli bu sene yenilenmiş. İkinci kat hayli genişletilmiş. Proje çok kapsamlı bir proje. Bittiğinde daha güzel olacak. Fakat daha bitmeden bile maksat hasıl olmuş durumda. Cemerât’ta önceki senelerde toplu can kayıpları yaşanıyordu, bu yıl o manzaralar görülmedi. Tabi ki geç kalmış bir proje. İnsan sormadan edemiyor: “Bu kadar basitti de; binlerce insanın canına mal olmadan önce bu işi niçin yapmadınız?”

Saat gecenin 24’ünde küçük kafilemiz Cemerât’taydı. Arabistan ulemasının yayınladığı “Günün her saatinde taşlanabilir” fetvasını duyan Arap hacıların çoğu kitleler halinde çoktan taşlamaya başlamışlardı. İzdihamdan eser yoktu. Rahatlıkla cemremizi yaptık. Ertesi güne kalanlar, aşırı kalabalık olduğunu söylediler ama öyle yoğun bir izdihamdan söz etmediler.

Tabi bu kez de yollar yetmedi. Zira Cemerat’tan çıkan hacı adayları haclarını tamamlamak için Harem-i Şerif’e yöneliyorlardı. Yüz binler aynı anda Harem’e yönelince, bu durum ister istemez izdihama sebebiyet veriyor.

Aslında izdiham haccın doğasında var. Hatırlayın hele bir: Mahdut bir zaman ve mahdut bir mekân. Bu mahdut zaman ve mekân içinde milyonlarca insan hac vazifelerini yapacak. Belki de bunun hikmetlerinden biri, bizim “gidenlerin ve gidemeyenlerin haccı” şeklinde izah ettiğimiz hakikattir.

Hangi tedbir alınırsa alınsın, yine de hac mahallerinin bir kapasitesi vardır. Bu kapasite nihayet belirli sayıda insanı alır, daha fazlasını kaldıramaz. Haccı teşri kılan Şâri-i Hakim, belli zaman ve mekan için haccı teşri kılarken -haşa- bunu bilmiyor muydu? Elbette biliyordu.

Fakat asıl biz bilmiyoruz haccın kendinden sonrasını belirleyen bir tatbikat olduğunu. Bu tatbikatı yapan herkesin, haccı hayatına taşımakla memur olduğunu. Bu hakikati haykırmak yerine, hacca, varsıl insanların günahlarını yıkattıkları “çamaşır makinesi” gözüyle bakan bezirgânların şerrinden Allah’a sığınmak gerektiğini. Sırf ceplerine konan sus payı hürmetine, haccın hürmetini iki paralık edip de sağa sola çamur atacak kadar kendini kaybedenlere, “Allah ıslah etsin! Islahı mümkün değilse bildiği gibi etsin!” demekten başka yapılacak bir şey olmadığını?

Rabbim, haccını hayatı, hayatını haccı kılan bahtiyarlardan kılsın! Amin.

Yorum Yaz