Cumhurbaşkanına!

Sayın Cumhurbaşkanı! İtham etmek maksadıyla sormuyorum bu soruyu. Hele tahkiri ve tezyifi aklımdan dahi geçirmem. Karakterim ve inancım buna engeldir.

Gerçekten, ortada ciddi bir bilgi eksikliği bulunduğunu düşünüyorum. “Kişi bilmediğinin düşmanı” özdeyişinden yola çıkarak, bu bilgi eksikliğinin sizin gibi toplumun tepesinde bulunan birine, vahim yanlışlar yaptıracağını düşünüyorum. Üstelik bu eksiklik, hayatın en temel alanları, insan varoluşunun en sahici boyutları, tarih ve toplumun en belirleyici unsurları olan “din” ve “iman” konularında ise, vahametin varacağı nokta “felaket” olacaktır.

Şu sözü siz mi söylediniz: “Laiklik, başörtüsü örtme özgürlüğünü kısıtlıyor.”

Bu yaklaşımınızla, Gürüz ve Alemdaroğlu çizgisiyle bütünleştiğinizi dillendirmeyeceğim…

Hak ve özgürlükler konusunda toplumda heyecan uyandıran konuşmalarınızı hatırlatıp, “Bu ne perhiz…” de demeyeceğim…

Bu ülkede hak ve özgürlükleri savunmanın kritik eşiğinin “başörtüsü özgürlüğü” olduğunu adım gibi bildiğim halde, bunu dile getirmeyeceğim. Tabi ki bunun, bir “çifte standart” olduğundan da dem vurmayacağım…

Başörtüsüyle okumak isteyen kızların dramı kendisine aktarıldığında gözleri tomurcuklanan Özal gibi, gözlerinizin tomurcuklanmasını zaten beklemedim. Sizin “başkan”ı olduğunuz “cumhur”u oluşturan kadınların kahir ekseriyetinin başörtülü olup olmadığını, kendinizi sadece başı açık kadınların cumhurbaşkanı olarak görüp görmediğinizi, örtülü hanımları “cumhur”un neresine yerleştirdiğinizi de merak etmiyorum artık…

Merak ettiğim şey şu: Siz insanların dinlerinin ve imanlarının gereği olarak yaptıkları bir ibadetin, bir siyaset yöntemi olan laiklik -ya da, daha başka bir şey- ile iptal edilebileceğine inananlardan mısınız?

Evet, başörtüsü bir ibadettir ve her ibadet meşruiyetini onu uygulayan müminin yüreğindeki imandan alır. Bunca baskıya rağmen ibadetlerini yapmakta direnen başörtülü mümin kadınlar, dinlerinin kutsal kitabı olan Kur’an’ın emri olduğu için bu ibadeti yerine getirmektedirler. Bu geçmişte böyleydi, gelecekte de böyle olacak. Çünkü sahici bir dinin müminlerine verdiği ilahi talimatların, siyasal sistem ve yöntemlerin beşeri ve seküler talimatıyla yok edildiğine tarih şahit olmamıştır. Fakat tarih, din, iman ve kutsallar üzerine uygulanan bu tür baskıların geri teptiğine, kıyım ve zulümden başka bir şey getirmediğine, sonunda kazananın yine “iman” olduğuna çok şahit olmuştur.

Özetle: İbadet, hiçbir gerekçeyle yasaklanamaz. Eğer bir müminin imanının gereğini yapması yasaklanırsa, hata o müminin imanında ve ibadetinde değil, o ibadeti yasaklayanın uygulamasında ve anlayışında aranır.

Sayın Cumhurbaşkanı! Siz bu yaklaşımınızla, bir Müslümanın (anlamı: “Allah’a kayıtsız şartsız teslim olan”) imanının emrettiği bir ibadetin siyasal bir gerekçeyle yasaklanabileceğini düşünüyorsanız, İslam, Kur’an, din ve iman hakkında “öz”e ilişkin ciddi bir “bilgi” ve “anlama” problemi yaşıyorsunuz demektir.

Laiklik bir ideolojidir ve her ideoloji gibi kaynağı beşeridir. Dolayısıyla beşeri olan her şey gibi tarihseldir, konjonktüreldir, görecedir. Tanımı değişebilir, uygulamaları değişebilir.

İslam bir dindir ve kaynağı ilahidir. Bu dinin kurallarını belirleyen bir de kitabı vardır: Kur’an. Yüzdesini bilemem, fakat bu ülkenin halkının çoğunluğu Müslüman’dır. İslam’a mensup olmanın iki boyutu vardır: İnanç ve eylem. Her mümin, inandığı dinin gereklerini yerine getirmekle mükelleftir. Bunun tersi, haram işlemektir.

Sayın Cumhurbaşkanı! Siz İslam dinine inanan mümin insanları, olmayan bir yasa (ve yasakla) haram işlemeye mahkum mu ediyorsunuz? Samimiyetle soruyorum Sayın Sezer; siz işlediği bir haramın bir müminin yüreğinde ve vicdanında açtığı yarayı bilir misiniz? Bunu bilmeniz için din, iman ve Kur’an nedir, bunları bilmeniz gerekir. Bilmediğinizi söylemiyorum, fakat bilen biri böyle konuşmamalı, böyle konuşamaz!

Sıradan biri olsaydınız neye inandığınız, inanıp inanmadığınız beni hiç ilgilendirmezdi. Fakat bir vatandaş olarak benim de içinde bulunduğum “cumhurun başısınız” ve cumhurunuzun kahir ekseriyeti din, iman ve Kur’an’la farklı derecelerde de olsa hayati bağlara sahiptir. İşte bunun için, her inanan gibi beni de ilgilendiriyor şu sorunun cevabı:

Siz hiç inandınız mı?

İnandınızsa, “iman” nedir bilirsiniz demektir. O halde, insan imanıyla ‘yasa(k)’ arasında kalırsa ne yapar, onu da biliyor olmalısınız!? Evet, Sayın Cumhurbaşkanı, siz hiç imanınızla yasa(k) arasında sıkışıp kaldınız mı? Kalsaydınız ve samimi bir inanan olsaydınız hangisini tercih ederdiniz?

Kişilik sahibi oluşunuza güvenerek soruyorum: Samimi bir müminin, inandığının tam tersini yapmasının onun kişiliğinde ne derin bir yara açacağını hiç düşündünüz mü? Bir mümine en zor anlatılacak şeyin, inancına aykırı düşmek olduğunu aklınıza getirdiniz mi?

Bunu ancak, inandığı ve vazgeçemeyeceği değişmez değerleri olan biri anlar! Siz de anlar mısınız, Sayın Sezer?

Şimdi kararı siz veriniz Sayın Cumhurbaşkanı!

Sizden “başkanı” olduğunuz “cumhur”un içindeki müminleri anlamanızı bekleyelim mi, beklemeyelim mi? Yukarıdaki sözü söylediğiniz rahatlıkla, “Benden siz müminleri anlamamı beklemeyin, ben sizin cumhurbaşkanınız değilim!” diyebilecek misiniz?

Arz ederim efendim!

Yorum Yaz