Dine darbe, darbeye din

28 Şubat, 280 yıllık yabancılaşma macerasının, post-modern versiyonu.

Bu milleti, tepesine vura vura kendisine yabancılaştırmaya çalışan yönetici seçkinlerin millete indirdiği son darbe. Aynı zamanda, çağdaşlaşma projesinin “asırlık yalan” olduğunun da suçüstü hali.

28 Şubat’ın yöntemi gibi dili de post-modern. Süreç, sembolik bir dil üzerine inşa edildi. Zaten, bu ülkede II. Mahmut’tan bu tarafa ısrarla sürdürülen kavga da, sembollerin kavgası değil miydi? Önce kavukla fesin, sonra fesle şapkanın, Kur’an elifbasıyla Latin alfabesinin, Cuma’ya karşı çıkartılan Cumartesi ile Pazar’ın, “paşa”ya karşı “general”in savaşı…

28 Şubat’ın aktörlerinden biri, darbeyi savunurken, din karşıtlığını hâlâ modası geçmiş sembolik dille ifade ediyordu. Bu demode sembolik dil, milletin dini olan İslam’a bakışını topu topu üç-beş kelimeye indirgemişti: İrtica, çağdışı, gericilik… Hepsi bu… Özellikle üççeyrek yüzyıldır yapılan savaşın saldırı parolasıydı bu üç-beş sözcük.

Tanpınar, Yaşadığım Gibi’sinde, bu ülkenin son 150 yılını şöyle değerlendiriyordu: “Cesaret edebilseydim, Tanzimat’tan beri bir nevi Oedipus kompleksi, yani babasını bilmeden öldürmüş adamın kompleksi içinde yaşıyoruz derdim.”

“Bilmeden” mi? Tanpınar’ın dili varmıyor söylemeye; belki bugünlere kadar yaşasaydı çekinmeden söylerdi. Hayır, kesinlikle hayır! Bilerek, hem de tasarlayarak, taammüden babasını öldüren bir adamın kompleksi bu Üstadım, taammüden.

Babasını öldürüp, ondan kalan tüm hatırayı cesetle birlikte gömdükten sonra, cinayet anlaşılmasın diye ortalığı velveleye vermenin öbür adı “irtica, gericilik, çağdışı” yaftacılığı.

Ne diyordu Meriç: “Bu “çağdışı” ithamı ithamların en alçakçası ve en abesi. Haykıramadık ki, aynı çağda muhtelif çağlar vardır. Çağdaşlık neden Hıristiyan ve kapitalist batının abeslerine perestiş olsun?”

Bu milletin dinine imanına yukarıdaki klişelerle hakaret edenlere bakıyoruz. Maşaallah hepsi de çağdaş, ilerici, aydın ve bilimperest. Ne ki bu beylere, “4000 yıldan beri hareket halinde olan ve milattan sonra yaklaşık 40 depreme evsahipliği yapan Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerine neden getirip de kentler, rafineriler, fabrikalar inşa ettiniz?” diye sorsanız, ne cevap verirlerdi dersiniz?

Dahası, pozitivizmi, rasyonalizmi, bilimciliği hayat felsefesi olarak öğreten askeri eğitim kurumlarında yetişmiş paşalarımıza “Neden götürüp de Türkiye’nin en büyük donanma karargahını 4000 yıldan beri hareket halinde olduğu bilinen bir fayın üzerine inşa ettiniz?” diye sormaya kimsenin cesaret edemediği bir ülkedir burası? Bunu yapanların, sayısı dahi tam açıklanmayan vatan evladının ölümüne sebebiyet verdikleri dile getirilemez. Söyler misiniz; deprem mi, yoksa bu masum soruları dahi soramayacak bir baskı ortamı mı daha büyük felaket?

Görüyorsunuz, 28 Şubat’ın sembolik dilinin bir fiskelik canı var. Her tarafından dökülen bu dili kullanarak hâlâ bu milletin inancına saldıranların kendilerinden menkul çağdaşlığı ve ilericiliğinin (!) tek tezahürü Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerine yapılan sivil ve askeri tesisler değil. Bunca yıldır alternatifleri yok ederek bu ülkeyi tekelden yöneten kadroların siyasi, iktisadi, dini, ahlaki ve toplumsal açılardan bu ülkeyi getirdiği nokta, Fay Hattı üzerine inşa edilen donanmanın deprem sonrası durumundan çok mu farklı?

O halde, ürkütücü de olsa şu tespiti yapmak zorundayız: Bu milletin değerlerine saldırı üzerine inşa edilmiş bu sembolik dil ve bu dilin dayandığı tasavvur, bu ülke için 9 şiddetinde bir depremden daha tahripkar ve tehlikelidir. Binalar çökerse yenisini yaparsınız. Ya ahlak çöker, toplumsal çözülme ve kokuşma siyasetten ticarete, güvenlikten sanata, ilköğretim okulundan üniversiteye, tabandan tavana, her alanı kaplarsa ne yaparsınız?

Bu ülkede ahlaki değerlerin referansı İslam dinidir. Fakat 28 Şubat, İslam’ın tüm kutsallarını hedef alarak dine ve dini değerlere karşı savaş açtı. İmam Hatip Liseleri, Kur’an Kursları, İlahiyatlar, camiler, dini vakıflar, yurtlar, İslami cemaatler, dini yayınlar… Bütün bunlar, şu ya da bu gerekçeyle 28 Şubat’ın hedefleri arasında yer aldı.

28 Şubat post-modern darbesinin tartışıldığı bu günlerde, söz konusu ‘katibi meçhul’ raporlar da gündeme gelmeli. Ya da bu raporları kaleme alanlar kendilerini onun bunun ardına gizlemeden kamuoyu önüne çıkıp İslam, Allah, Kur’an, Peygamber hakkındaki fikirlerini mertçe tartışmaya açmalı.

Hiç olmazsa böylece, üniformanın ardına saklanarak Allah’a, Kitab’a, Peygamber’e küfretmenin yiğitlik olmadığı da anlaşılmış olur.

Bin tane 28 Şubat “dine darbe” indirmeye kalksa, bundan İslam ve onun değişmez değerleri yine de güçlenerek çıkar; bunu göreceğiz. Rapor sahipleri gizlendikleri yerden çıkarlarsa, “darbenin dininin” kaç vuruşluk canı olduğunu da görmüş oluruz.

( 19 Ocak 2001 )

 

Yorum Yaz