Dinsizleştirilen nesiller kendilerine yeni din arıyorlar

80’ine merdiven dayamış oldukça kilolu bir bayan.

Alnında Budist inancında “üçüncü göz” olduğuna inanılan “kırmızı boya” (tika). Etrafında Yabancı ve yerli bir takım insanlar fır dönüyor.

Türk olduğu tipinden anlaşılan biri yaşlı kadının tombul ayağına su döküyor, diğeri ise o ayağı yıkıyor. Ayağın yıkandığı bu suyu orada bulunan “çağdaş” ve “laik” giyimli (yani: “tesettürsüz”) orta yaşlı bir bayan hasta çocuğuna içiriyor.

Bütün bunlar Türkiye’de, İstanbul’un göbeğinde, “dindar” değil “laik” bir semtte oluyor.

Bu kez amatör değil, bayağı profesyonel kamera görüntüleri. Açık ve net… Adının Şiri Mataji olduğunu öğrendiğimiz Bayan, İstanbul’da CRR vs. gibi büyük merkezlerde halka açık Budist Yoga Ayini düzenliyor. Daha doğrusu onu pazarlayanlar düzenliyor.

Salon tıklım tıklım dolu. Hepsi de giyim kuşam olarak “çağdaş” ve “laik” olduğu belli olan bay ve bayanlar. Bu ayinlere “aydınlanma toplantısı” adını veriyorlarmış. O “çağdaş” giyimli, “laik” bay ve bayanlar, sahte peygamberliğe soyunmuş bir Budist kadının okuyup üflemeleriyle aydınlanacaklar.

Garip hareketlerle ayin sürüyor. Dikkat ediyorum, ayin sırasında icra edilen ritüel ve kullanılan semboller Budizm ve Hıristiyanlık karmasından oluşuyor.

Şiri Mataji kendisine sorulan bir soru üzerine “geçmiş ve gelecekle ilgilenmeyin” diyerek, ahirete inanmadığını söylüyor.

Öyledir. Budistler ahirete inanmazlar. Onlar, geçmişi ve geleceği bilemeyeceğimizden hareketle, bugünü, sadece bugünü yaşamamız gerektiğini öğütlerler.

Ayin bitiyor. En az ayak yıkayıp suyunu içmek kadar garip bir şey daha görünüyor ekranda: Budist sahte peygamber Şiri Mataji’nin müminleri arasından bazıları -muhtemelen önceden ayarlanmış olanlar- bu kadının önünde alenen secde ediyorlar?

Bildiğimiz Müslüman secdesi bu.

Oraya aydınlanmak için gelen “çağdaş” ve “laik” giyimli bay ve bayanların çoğunun ömründe namaz kılmadığını, dolayısıyla bu kadar usulüne uygun secde yapmayı beceremeyeceklerini tahmin etmek zor değil. Kadının önünde secde edenlerin -en azından bu işe öncülük yapanların- önceden ayarlandığını düşünmem işte bu yüzden.

Şiri Mataji’nin Budizm’in ibadeti olan “yoga” seansları sadece İstanbul’da revaçta değil. Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Mersin ve hatta Kayseri gibi muhafazakar bilinen şehirlerde dahi bu tür ayinler düzenlendiğini öğreniyoruz.

“Sahte peygamber” nitelemesini bir tahfif değil, bir tespit olarak kullanıyorum. Çünkü Şiri Mataji kamera önünde sorulan “Peygamber misiniz?” (Soruya bak? Böyle bir soruyu İslam’ın “i”sini bilen biri sorar mı?) sorusunu cevapsız geçiştiriyordu. Sükût ikrardan gelir. Gördüğünüz gibi yerli sahte peygamberler yetmedi, ithal kültür, ithal “uygarlık”, ithal ideoloji, ithal bakan, ithal parti başkanından sonra, bir de ithal sahte peygambere sahip olduk.

Evet, manzara bu.

Geçenlerde Gaziosmanpaşa’daki bir mahalle kilisesinin başpapazı olan ve özbeöz “Türk” olan Mahir Arlo diye bir vatandaş, ağzına dayanan mikrofona şöyle demişti: “Ben Müslümanlıktan Hristiyanlığa geçmedim. Ben ateisttim. Alnım bir kere secdeye gelmiş değildi. Sonunda Hristiyan oldum…”

Harıl harıl çalışan Satanistleri, Yehova Şahitlerini, Bahaileri vd. geçiyorum.

Şiri Mataji’ye secde edenlerin sorumlusu, Allah’a secde etmeyi, kula kul olmamayı emreden İslam’ı ve Kur’an’ı yasaklayanların ta kendileridir.

Taksim’e cami deyince hop oturup hop kalkanlar, İstanbul’un göbeğinde Budist’inden Maharaşimis’tine varana dek bin bir türlü sahte din ve peygamberin ayinine göz kırpıyorlar.

İşin özeti, dinsiz bırakılan nesiller kendilerine din, Allah’tan soğutulan nesiller kendilerine sahte ilahlar, camiden nefret ettirilen nesiller kendilerine sahte mabet, Peygamber’ine en etkili ve yetkili ağızlardan küfredilen nesiller kendilerine sahte peygamberler arıyorlar.

 

Yorum Yaz