Elbette biliriz bayım, sayenizde!..

Bay meçhul! “Darağacını bilir misin?” diye mesaj yollamış.

Ne eksik ne fazla, hepsi bu kadar. Müstakbel celladımın kimliğini bilmek isterdim. Ama her cellat gibi kimliğini gizlemiş. Bilirim tarihin tüm zorbaları ve onların yandaşları, aynı zamanda tarihin en korkak ve kalleş adamlarıdır.

Tehdit ha! Üstelik kimliğini gizleyerek!

Fail-i meçhul cinayetlerin katilleriyle fail-i meçhul tehditlerin sahipleri arasındaki bağı merak etmiyorum, çünkü biliyorum. İkisi de aynı tohumun meyvesidirler. İkisi de sözün gücünü yok etmek için gücün sözcülüğünü, daha doğrusu tetikçiliğini yaparlar. Allah, topunun müstahakkını versin.

Mesajın tarihine baktım, “şebeke” hakkındaki yazılarımın hemen ertesine denk geliyor.

Buradan şunu çıkarabilir miyiz: Şebeke bu ülkede hâlâ kana doymadı. Gönlünde darağaçları barındırıyor. Bu ülkede, nasıl olsa onların meccani tetikçiliğini yapacak sürüyle nadan var.

Bayım!

Sorunun cevabını merak ediyorsun, değil mi?

Duy da rahatla: Darağaçlarını hiç unutmadık.

Hepsini bir bir yazdık. Yüzyılın başından bugüne kadar işlediğiniz cinayetleri, kurduğunuz sıra sıra darağaçlarında sallandırdığınız mazlumları hiç unutmadık.

Senin kafadarların unutturmak için milleti hafıza kaybına zorlasa da, arşivleri kundaklasa da, tarihi belgelere ulaşmamızı yasaklasa da, bu konuları dile getireni anasından doğduğuna pişman etse de, unutmadık ve unutmayacağız.

Onlar hafızamızda, gönlümüzde gün gün büyüyerek, yücelerek yaşıyor.

Biz yaşatacağız onların hatırasını, gelecek kuşaklara da miras bırakacağız.

Kurduğunuz darağaçlarında sallandırdıklarınızdan biri olan merhum Adnan Menderes’i daha geçen gün andık. Sadece ben değil, çocuklarım da unutmasın diye ellerinden tutup darağacında sallandırdıklarınızın kabrine götürüyorum. “Bu adamları darağacında sallandırdıklarında sizin yaşlarınızda çocukları vardı” diyorum. Suçları neydi bilir misiniz?” diyor ve ekliyorum:

“Yeter, söz milletin!” diye haykırmak.

Yani, “Darağacını bilir misin?” diye millete tehditler savuran zihniyete “dur” demek.

Seni ve senin sözcüsü olduğun zihniyeti unutmasınlar istiyorum.

Bu ülkenin şunca yıllık yalanının bu ülkenin bin yıllık gerçeğine ne zulümleri reva gördüklerini hafızalarına kazısınlar istiyorum.

Merak etme, sadece ben unutmamakla kalmayacağım, benden sonraki yedi neslime unutmamalarını vasiyet olarak bırakacağım.

Nasıl olsa bu darağaçlarının hesabını soran birileri çıkar bir gün. O gün geldiğinde, hesapta hata yapmamaları için tarihe kayıt düşürmeye adadım yıllarımı. Tıpkı bu yazı gibi. Bundan böyle de cinayeti gören bir tanık sıfatıyla tarihe tanıklık yapmayı sürdüreceğimden emin olabilirsin.

Bayım!

Hepimiz zamanın tanıklarıyız. Sen bilmeyebilirsin, fakat ben kolektif bir hafıza olduğunu bilirim, maşeri bir vicdan olduğunu bilirim, toplumsal bir bilinçaltı olduğunu bilirim.

Toplumların tarihlerinde yaşanmış acı-tatlı tüm olaylar kolektif hafızaya silinmez bir yazıyla kaydedilirler, maşeri vicdanda yer edinirler, toplumsal bilinçaltında depolanırlar. Günü geldiğinde toplumların kolektif hafızası kendilerini harekete geçirir, maşeri vicdanda olan açığa çıkar, bilinçaltı bilince dönüşür.

Bu ülkenin son yüzyıllık tarihini “tarihin en ciddi şakası” olarak nitelemiştim. İşte Tayyip Erdoğan’ın durumu bu dediklerimi kanıtlıyor. Bütün bu yapılanlar bu milletin 1950’de Menderes’le ve 1983’te Özal’la verdiği mesajı bir kez daha vermeye hazırlandığını gösteriyor.

Hoşuna gitmeyen bir yazı yazdım diye bana “Darağacını bilir misin?” diyen meçhul bay, bir şiir okuduğu için hayatı değişen Tayyip Erdoğan’a da soracak mı “Darağacını bilir misin?” diye?

İşin garibi o da biliyor ve “Gerekirse bedel öderiz!” diye haykırıyor.

Merhum Özal’a da sormuş muydunuz aynı soruyu? Onu da birileri tehdit etmiş olmalı ki, “Siyasetçinin iki gömleği olur, biri bayramlık diğeri idamlık” sözünü tekrarlamıştı.

Görüyorsun ya, darağaçlarını hiç birimiz unutmamışız.

Bu ülke senin kafandakilerin elinde oldukça da unutacak değiliz.

 

Yorum Yaz