Emaneti ehline vermek (III)

Hiç düşündünüz mü: “Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder” diye başlayan bir ayet (Nisa, 58) niçin “Hüküm verme konumunda bulunduğunuz vakit adaletle hükmetmenizi emreder” diye devam eder?

“Emaneti ehline vermek”le “adaletle hükmetmek” arasında ne gibi bir ilişki vardır?

Hemen belirtelim ki; emaneti ehline vermenin olmaz olmaz şartı, adaletle hükmedecek bir muhakemeye sahip olmaktır. Selim bir muhakemeye sahip olmadan, bir şeyi kime vereceğinize sağlıklı karar veremezsiniz.

Nisa 58. ayetteki “insanlar arasında hükmetme”yi, sadece devlet yönetimine hasredenler yanılırlar. Hükmetmek, yani hüküm vermek, hepimizin hayatın her alanında ve her anında yaptığı bir şeydir. “Şu iyidir-bu kötüdür” derken, birine “aptal” ya da “geri zekâlı” derken, “güzeldir-çirkindir” yargısında bulunurken, hep hüküm vermiş oluruz.

“Şu iyidir-bu kötüdür” demek bir hükümdür. “İyi” hükmünü verdiğiniz gerçekten iyi ise mesele yok. Zaten o zaman “kötü” dediğinizin de gerçekten kötü olduğu sonucu kendiliğinden çıkar. Fakat eğer siz kötüye “iyi” demişseniz, doğal olarak iyiye de “kötü” hükmünü vermişsinizdir.

Kişi kendisine ait bir emaneti, bir değeri, herhalde “iyi” dediğine tevdi edecektir. İnsanın “iyi” hükmünü verdiği biri dururken değerli bir şeyi ya da sorumluluk isteyen bir yetkiyi, bir kötüye emanet etmesi düşünülemez.

İşte bu nedenle Kur’an “emaneti ehline vermek”le “adaletle hükmetmek” arasında doğrudan bağlantı kurar. Çünkü verdiği hükümde adil olmayan biri, emaneti ehline veremez.

İşte bu nedenle, emaneti ehline vermeyen biri, bu davranışıyla yaptığı zulümlerin yanına bir de hükümde zulmü eklemiştir. Eğer adil hükmetseydi, emaneti ehline verecekti. Hükmünde zalim olması, 1) Emanete zulmetmesine, 2) Emanete ehil ve layık olana zulmetmesine, 3) Altından kalkamayacağı ya da ihanet edeceği bir sorumluluk yüklediği için emaneti kendisine tevdi ettiği ehliyetsiz ve liyakatsiz kişiye zulmetmesine yol açmıştır.

Çocuklarını yanlış ellere emanet eden anne-babalar, çocukları hakkında adil hüküm veremeyenlerdir. Adil olmayan hüküm, emanete ihanetle biten bir sürecin başlangıcıdır.

Kendilerine ait egemenlik yetkisini oylarıyla yanlış vekillere emanet eden seçmenler, insan hakkında “iyi-kötü” hükmünü verirken adil davranamayan kişilerdir. İyiyi kötüden ayıramayanların, emaneti ehline vermeleri nasıl mümkün olur?

O halde aslolan, insanlara “seçme hakkını” kullandırmaktan öte onlara hüküm verirken adil hüküm verecek bir bilgi, birikim, bilinç ve eğitim vermektir. Daha muhakemesini nasıl yürüteceğini bilemeyen, adaletle hüküm verecek bir zihni işleyişe sahip olamayan insanların, emaneti ehline vermek hususunda isabetli davranmaları beklenemez.

Nisa 58. ayet, “emaneti ehline vermek”le, “adil hüküm vermek” arasındaki doğrudan ilişkiye atıf yapmaktadır. Aklını doğru kullanmayanların, doğru bir muhakemeye sahip olamayacakları bir gerçektir. Çünkü doğru hüküm, ancak doğru muhakeme sonucu elde edilir.

Dini, ahlâki, siyasal, sosyal, ekonomik, bilimsel ve estetik olmak üzere, hayatın tüm alanlarındaki dökülüşümüzün temelinde yatan sebep de budur. Hatırlasanıza o muhteşem Kur’ani uyarıyı: “Allah aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!”

Bu toprakların içine itildiği şu hal, işte bu mahkûmiyetin resmidir ve kurtuluşu da sizin elinizdedir. Malum, toplumsal değişmenin ilâhî yasasıdır: “Bir toplumu oluşturan bireyler iç dünyalarını değiştirmeden, Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez.” (Ra’d, 11)03

Yorum Yaz